Öyle bir zamandan geçiyoruz ki sevgili dostum; cehaletin dibini görmekle kalmadık; avanaklıkta ve avarelikte çağ atladık sanki...

Bir tarafta partizanlık, bir tarafta cemaatçilik, diğer tarafta ise hemşehricilik aldı başını gidiyor. Kısacası ya partizan, ya cemaatçi ya da hemşehrici olmak zorundasın sanki!

Bu kategorilerin dışında kalanlar ise dua etmekle meşguller:

"Sen yardım etmezsen eli boş dönerim. Benden ilgi ve göğsümü genişletmemi eksik etme!

Her başım dara düştüğünde sana sesleniyorum. Beni sonradan pişman olacağım şeyleri yapmaktan uzak tut!

Ailemize, ülkemize, bölgemize, dünyaya barış ve huzur getirenleri getir!

Bize daha fazla akıl, düşünme yetisi ver!

Acıma ve yardım etme duygularımızı çoğalt!

Elele, yan yana, can cana olmamızı sağla!

Yalancı olmaktan, sahte kimliklerden, aşırıya kaçanlardan eyleme!

Sevgini ve yardımını kesme!

Ümidimizi kıracak olay ve kişileri önümüzden kaldır!

Bizlere bol yiyecek, temiz hava, güzel iklim, bozulmamış yeraltı suları , delinmemiş ozon, hastalıklara karşı dirençli beden ver!

Neslimizdeki iyi olanlarının sayısını artır!

Başarısı, dayanıklığı toplumsal tepkisi tek yürek olan bir millet eyle!

Bilgiyi, ilimi, zekâ seviyemizi, anlama kabiliyetimizi artır!

Çevremizi her türlü hasardan ve kirden koru!

İyi ve güvenilir, insanların sayısını çoğalt!

İyilik kazansın!

Kimse aç kalmasın!

Gökten yağsın yerden toplayalım!

Yakarışımızı kabul buyur!"

Velhasılı kelam sevgili dostum; konuştuğunun karşılığı yoksa, boşa konuşma, zamanımızı heba etme, çalma!

Kendinle ve sevdiklerinle o kadar çok ilgilen ki, başkalarının yaptıklarıyla ilgilenmeye vaktin kalmasın...

Gücünün yetmediği yerde aklını kullanmalısın sevgili dostum! Lâkin, aklımız da ağrıyor...

Sonuçta, herkes, içindeki iyilik kadar insanmış vesselam...