Bu hafta sizlere Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismäki’den bahsetmek isterim. Bilirsiniz sayfama pek ortamlara ayak uyduran kişileri yazmayı sevmem… Sıra dışı olacak, bir duruşu, bir direnişi olacak güçten değil haktan yana olacak… Bu özellikleri taşıyorsa benim için sanatçıdır… Bugün bu siyasi oluşum güçlü ondan yana tavır koyalım yarın şu siyasi parti güçlü ondan yana takılalım diyen “vıttızıvık” hiç olmayacak…
İşte Size Aki Kaurismäki
Bugün İskandinav sineması denildiğinde akla gelen ilk yönetmenlerden biri kuşkusuz Aki Kaurismäki. Abisi Mika Kaurismäki ile başladığı sinema yolculuğunda yönetmen, küçük ama kendi gibi nevi şahsına münhasır bir izleyici kitlesine sahip olmanın da verdiği bilinç ve kaygısızlıkla güçlü sinemasından zerre ödün vermeyerek yaşayan ustalardan biri hâline geldi. Büyük anlatılar yerine; yanı başımızdaki, gündeliğin içindeki basitliğin ve bizzat içimizdeki trajikomik karanlık varoluşun yönetmenidir o. Ve bu trajikomik duruşu, ifadesiz suratlar, kısa replikler ve durağan bir görsellikle birleştiren sinemacı, sınıfsal ve dünyada olup bitene duyarlılık gösteren duruşundan da uzaklaşmamıştır kariyerinin hiçbir noktasında.
Aki Kaurismäki 1957 yılında Finlandiya’nın Orimatilla kentinde doğdu. Tampere Üniversitesi’nde gazetecilik okudu. Burada film derneklerinde çeşitli etkinliklere katıldı. Sinemaya, 1980’lerin başında ağabeyi Mika’nın filmlerinde oyunculuk ve senaryo yazarlığı yaparak adım attı. 1983’de Dostoyevski’nin romanından uyarladığı “Suç ve Ceza” ile ilk uzun metrajlı filmini çekti. Diğer edebiyat uyarlamaları arasında Shakespeare’in Hamlet’ini Helsinki sanayi bölgesinde geçen tuhaf olaylarla birleştirdiği “Hamlet Goes Business”i ve Puccini’nin La Boheme operası sayesinde meşhur olan “Bohemian Life” (1992) adlı romanı sayabiliriz. Biçimsel ve tematik açıdan istikrarlı ve sistematik bir sinemacı olduğunu kanıtlamış olan Kaurismäki’nin yönetmenliğinin en önemli özellikleri, yalın ve disiplinli anlatımı, geleneklerin gücünün bilincinde olması ve çoğu zaman sertçe kullandığı kara mizahtır. Kaurismäki’nin, yaşamın kenarına itilmiş, yersiz yurtsuz karakterlerini sunuş biçimi, onları bu konuma iten toplumsal değerlerin eleştirisinin yanında bu insanların yaşamlarını daha iyi anlamanızı sağlamayı amaçlayan ahlaki sorumluluğu da içerir. Kaurismäki “Tutunamayanlar Üçlemesi” adını verdiği ama daha çok “İşçi Üçlemesi” adıyla bilinen serisine, çöp toplayarak geçinen bir adamla süpermarkette kasiyerlik yapan bir kadının Fin usulü aşkını romantik hayallerden ve günlük hayatın tekdüze gerçeklerinden uzak durarak anlattığı “Shadows in Paradise” (1986) ile başladı. Bu üçlemeyi, Helsinki’nin beton ormanında işsiz ve evsiz kalan bir adamın maceralarını konu alan “Ariel” (1988) ve Andersen’in masalını işçi sınıfına uyarladığı “The Match Factory Girl” (1990) ile tamamladı. Müziği yaşam biçimini simgelemekle kalmayıp aynı zamanda basmakalıp kurallara karşı bir başkaldırı aracı olarak gören Kaurismäki, dünyanın en kötü Rock grubu olan “Leningrad Cowboys / Leningrad Kovboyları” üzerine de üç filmlik bir seri yapmıştır. Son yıllarda tekrar ülkesindeki sorunlara odaklanan yönetmen, Finlandiya’da işsizlik üzerine yeni bir üçlemeye başladı. Sürüklenen Bulutlar ile işsiz kalan ve yaşamlarını onurlu bir şekilde sürdürmeye çalışan bir çiftin öyküsünü anlattı. Bu üçlemenin ikinci filmi olan Geçmişi Olmayan Adam, Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’nü, Hamburg Film Festivali’nde Douglas Sirk Ödülü’nü ve Huesca Film Festivali’nde Luis Buñuel Ödülü’nü kazandı.
PROTESTOLARI
Fransa’ya savaşı desteklemekle suçladı…
Yönetmenin ödüller açısından bugüne dek en başarılı filmi, Geçmişi Olmayan Adam'dır. Film 2002'de Cannes Film Festivali'nde Grand Prix ödülünü kazandı ve 2003'te Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü'ne aday oldu. Öte yandan Kaurismäki, savaş halindeki bir ülkeye gitmek istemediğini belirterek galaya katılmayı reddetti.
ABD Başkanı George W. Bush'u adam yerine koymadı…
Bir sonraki filmi Alacakaranlıktaki Işıklar da Finlandiya'nın aynı dal için adayı oldu. Kaurismäki ödülleri yine boykot etti ve adaylığı ABD Başkanı George W. Bush'un dış politikalarını protesto amacıyla reddetti.
Abbas Kiyarüstemi’ye yapılanları kabul etmedi…
Kaurismäki'nin ünlü protestolarından biri de, İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi'nin festivale katılmak için ABD vizesi alamaması üzerine 40. New York Film Festivali'ni boykot etmesidir. Yönetmen bununla ilgili daha sonra şunları söyledi:
“Öfkeyle değil (ki bu hiçbir zaman iyi bir sonuç doğurmaz), ama derin bir üzüntüyle, arkadaşım ve dünyanın en barışsever insanlarından biri olan Abbas Kiyarüstemi'nin bir İran vatandaşı olarak kendisine ABD vizesi verilmemesi sebebiyle New York Film Festivali'ne katılmasının engellendiği haberini aldım. Ben de dünyanın en iyilerinden olan bu festivale davet edilmiştim. Bu şartlar altında, ben de katılımımı iptal etmeye zorlanmış oluyorum - şu anki ABD hükûmeti bir İranlıyı istemiyorsa, bir Fin'i hiç istemez. Bizim petrolümüz bile yok. Öte yandan, beni daha çok ilgilendiren şey, Abbas Kiyarüstemi bile bu muameleye maruz bırakılıyorsa, isimsiz mahkûmların başına neler gelecek? Cenevre Sözleşmeleri'ni insanlığın son umudu olarak görüyor ve bir Finlandiya vatandaşı olarak ABD hükümetini bunu ihlal etmekle suçluyorum.”
İzlenilmesi gereken 5 Filmi…
Kalamar Birliği, “Kaurismäki’nin Dostoyevski’nin dev eserini beyazpardeye, çağımızın Finlandiya’sına taşıdığı ilk uzun metrajlısı Suç ve Ceza – Rikos ja rangaistus’un ardından çektiği ikinci filmi Calamari Union, yönetmenin soğuk mizahla bezeli tarzını ortaya koyduğu ilk yapım olarak da tanımlanabilir. Film, biraz rock’n’roll esintisinin ardından Frank’in siyah gözlüklerini takıp bir odada sigara içerek oturan erkek grubuna neden toplandıklarını açıklamasıyla başlar: Helsinki’nin zor şartlar altında hayatına devam etmeye çalışan işçi sınıfının konumlandığı, kalabalık ve engebeli bölümü olan Kallio’dan, şehrin diğer bir ucuna, atalarının bahsettiği, sokakları geniş ve havası temiz Eira’ya kaçmaları gereklidir.”
Leningrad Cowboys Go America, “Sovyetler Birliği toprakları içindeki Sibirya’nın ücra köşelerinde müziği icra etmeye çalışan bir grubun, burada başarılı olmayacaklarını anlayıp “rüyalar ülkesi” ABD’ye gitmelerini konu alır film. Burada çıktıkları turnenin inişli çıkışlı bir seyir göstermesinin üzerinden bir Amerikan rüyası hicvi olarak yorumlanacak anlatı, buna paralel olarak 80’lerin sonunun gelişiyle birlikte SSCB’nin dağılmasıyla sonuçlanan sürece dair de güçlü doneler taşır. “
Kibritçi Kız, “ Proletarya Üçlemesi’nin son halkası olan Tulitikkutehtaan tyttö, merkezine güçlü bir kadın karakteri alıyor. Kaurismäki’nin fetiş oyuncularından Kati Outinen’in canlandırdığı Irıs Rukka, bir kibrit fabrikasında çalışan, bu hayatın getirdiği boğuculukla baş etmeye çalışan bir kadın olarak temsil ediliyor filmin başında. Bu anlarda son derece sempati uyandıran bir karakter olarak ekrana yansıyan Irıs, yaşadığı bir ilişki sonrasında hamile kalmasıyla birlikte hayatının dizginlerini yavaş yavaş eline almaya başlar.”
Geçmişi Olmayan Adam, “Filmin merkezindeki işçi, hiçbir planı ya da mal varlığı olmadan Helsinki’ye gelir, fakat büyük şehir onu pek iyi karşılamaz; bir grup sokak serserisi tarafından dövülmesi sonucu hastaneye kaldırılır. Hastaneden çıktığında ise hafızasını kaybetmiştir, hiçbir şey hatırlamıyordur. Kendine yeni bir hayat inşa etmek için çaba sarf etmeye başladığında ise geçmişi onun peşini bırakmaz. Bu karakter ve çevresi üzerinden küçük bir hikâye anlatıyor gibi gözükse de, Kaurismäki bu yaşananların ışığında Avrupa’yı “an”da sıkışıp kalmış ruh hâliyle yüzleştirerek, kültür denilen kavramın tarihsel bir birikimin sonucu olduğunu gözler önüne serer.”
Umudun Öteki Yüzü, “Helsinki limanının görüntüleriye açılıyor. Limana yaklaşan gemilerden biri kömür taşıyor ve kömür yığının içinden filmin iki ana karakterinden biri olan Suriyeli mülteci Khaled çıkıyor. Gemiden çıkıp şehre karıştığı esnada yüzünün kömür dolayısıyla simsiyah boyanmış olduğunu görüyoruz. Helsinki sokaklarına çıktığı andan itibaren yabancı olmanın, Orta Doğulu olmanın “leke”sini yüzünde taşıyor Khaled. Aslında tüm film boyunca, bu “lekeli” olma hâli üzerine kafa yoruyor yönetmen, ama her zamanki mesafeli, insani ve duyguları istismar etmeyen özgün üslubuyla…”
FİLMOGRAFİ
Rikos ja rangaistus (Suç ve Ceza), 1983
Calamari Union, 1985
Varjoja paratiisissa (Cennetteki Gölgeler), 1986
Hamlet liikemaailmassa (Hamlet İş Başında), 1987
Ariel, 1988
Likaiset kädet (Les mains sales), 1989 (Finlandiya televizyonu yapımı)
Leningrad Cowboys Go America, 1989
Kibritçi Kız, 1990
I Hired a Contract Killer, 1990
Boheemielämää (Bohem Hayatı), 1992
Pidä huivista kiinni, Tatjana (Tatyana Eşarbına Sahip Çık), 1994
Leningrad Cowboys Meet Moses, 1994
Sürüklenen Bulutlar, 1996
Juha, 1999
Geçmişi Olmayan Adam (2002)
Laitakaupungin valot (2006) (Alacakaranlıktaki Işıklar)
La Havre (2011) (Umut Limanı)
Toivon tuolla puolen (2017) (Umudun Öteki Yüzü)