Bir sohbet esnasında anne;

“Çocuğumu parka götüremiyorum artık! Mecbur kalmadıkça gece sokağa çıkmıyorum çünkü korkuyorum… 

Sığınmacılar yüzünden çok tedirginim. Her an her köşede farklı bir yüzle karşımıza çıkabiliyorlar…Ülkelerinde nasıl hareket ediyorlarsa aynı düzensizliği ve kültürü topraklarımızda da devam ettiriyorlar…gençleri oldukça kuralsız ve pervasız.” diyordu.

Özellikle çocuk parklarının güvensizliğinden bahsederken, çocuğuna bunu anlatamamanın üzüntüsünü yaşıyordu.

Mevsimin yaza döndüğü bugünlerde sosyal alanların; parkların ve piknik alanlarının güvenirliğinin tartışılıyor olması devlet büyüklerini düşündürmeli. Harekete geçirmeli…

İnsanlar oturdukları mahallenin güvenirliğini sorgular durumda…

Gücü olanlar daha güvenli, kalın duvarları olan sitelerde oturma çabasında. Çocukları için ise özel oyun alanları arayışında. Gücü olmayanlar ise Allah’a emanet!

Buradan tekrar söylüyorum; sokaklarda ve oyun parklarında kapan var.

Kıssadan hisse;

**

Duvardaki çatlaktan bakan fare, çiftlik sahibi ile karısının bir paket açtıklarını görür.

"İçinde yiyecek mi var?" derken, bir bakar ki fare kapanı!

Hemen bahçeye koşup, alarmı verir:

"Evde kapan var! Evde kapan var!’"

Tavuk gıdaklayıp, kafayı kaldırır ve "Bay fare, bu sizin için ciddi bir sorun olsa da, beni ilgilendiren bir tarafı yok ne yazık ki!" der.

Fare dönüp bu sefer koyuna, "Evde kapan var, evde kapan var" der.

Koyun konuyla ilgilenir ama kendi hesabına "Üzgünüm bay fare, vah vah emin ol senin için dua edeceğim" der.

Fare bu kez öküze yönelir "Evde kapan var! Evde kapan var!" diye bağırır nefes nefese.

Öküz "Bay Fare, senin için üzüldüm, ama burnumu sokacağım bir şey değil" der.

Fare tek başına kalır

Ee farenin de başını eğip, gitmekten başka çaresi kalmaz. Yalnızlık ve terk edilmişlik hisleri içinde, fare kapanı ile artık tek başına başa çıkmaya çalışacaktır!

O aksam evde, alışılmamış bir ses duyulur. Sanki bir kapan, avının üzerine kapanmıştır.

Sese koşan çiftçinin karısı, karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunu kaptırdığını görmemiş, yılan da kadını ısırmıştır.

Çiftçi karısını hemen hastaneye götürür. Karısı eve ateşli ve hasta olarak döner.

Eee ateşli insana ne verilir? Sıcacık bir tavuk çorbası! Tavuk hemen kesilir ve acilen pişirilir! Ama kadın hala iyileşmemiştir.

Eee eş dost ahbap gelince hasta ziyaretine, çiftçi de sofraya koyunu kesip çıkarmak zorunda kalır!

Ama çiftçinin karısı iyileşemez ve hayatını kaybeder. Cenaze çok kalabalıktır. Bu sefer de konukları doyurmak için kesilen öküz olur.

Fareye de olan biteni deliğinin ardından izlemek kalır.

Çıkarılan sonuç;

Bugün tehlikeyi yüksek sesle tekrar tekrar dile getiriyoruz..

Sığınmacıların rahat ve kuralsız hareketleri yüzünden yurdum  insanının yaşam alanı gittikçe daralıyor.

İktidar ve muhalefet ise ya sağır ya da siyasi menfaat derdinde…Bir an evvel “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” kafasından çıkmalılar. Aslolan Türk Milletinin refahı ve güvenliğidir.