Normallik asfalt bir yoldur. Yürümek rahat ama üzerinde çiçek yetişmiyor.” der Van Gogh  

Mevcut sistem işte böyle… İnsanları kendi normlarına göre şekillendirmekte, bu şeklin ve yolun dışında var olmaya çalışanları ise dışlamakta… Çünkü sistem itiraz edeni, sorgulayanı istemiyor… Size rahatlık sunuyor ama kendi gibi düşünmeyeni tehdit olarak algılıyor… Ve bütün bunlar demokrasi içinde, üstelik savunucuları tarafından yapılıyor.

Sıradan insanların tesis ettiği sözde demokrasi. 

Sıradan insanlar saatin parçaları gibidir. Kurulurlar, ondan sonra neden işlediklerini bilmeden işler dururlar.” diyor Arthur Schopenhauer. 

Sıradan insanların kendi hayalleri ve idealleri yoktur. Bu yüzden çoğunluk, başkalarının hayallerine hizmet ederler. Kim oldukları ya da nasıl olmaları gerektiği konusuna takılmazlar.

Ya da toplum tarafından nasıl tanımlandıklarına…

Sıradanlaşmış insan durum tespiti yapmaz, otoriteyi sorgulamaz. Bildiğini okur, döner yine okur. Hatta düşünce üretmeyi mevcut düzene hainlik olarak görür.

Zamanları akıp giderken, harcananın zaman değil kendileri olduklarını bilmezler…  

Her günleri biri birinin aynısıdır. Hayatlarında en çok “ben yaptım, ben böyleydim” söylemlerini kullandıkları için gelişime açık değillerdir. Çoğu da gelişimlerini tamamladığını düşünür.

Hayalleri evinin veya makamının içi kadar yer kaplar. Ya geleneklerin ya toplumsal ritüellerin ya da siyasi bir tarafın idaresinde, zihin yönlendirenler nereye çekmek isterlerse, oraya giderler. Sonra da yapamadıkları şeyler için hep başkalarını suçlarlar.

Tek amaçları vardır, düzenlerinin ve konfor alanlarının bozulmaması…  

Kısacası siyasetin gruplaştırdığı, sıradanlaştırdığı, taraf yaptığı insanlar, çevrelerine duvarlar örüyor, kendilerine ters gelen seslere kapanıyor, hiçbir şeyin sıradan yaşamlarını sarsmasına izin vermiyor. 

Düzenin kalıplarını ret etmiş, her zaman kendi yolunu bulabilmiş, özgün kalabilmiş yani sıradanlaşmamış insanlar ise cesurca bir üçüncü yol arayışında… 

İki kutuplu sistemin içerisinde sıkışıp şikayet etmektense, sistemi yönetmenin bir yolunu arıyorlar.

Ve çaresizliğin bir kader değil, kabullenme olduğunu biliyorlar. Farkındalıkları yüksek olduğu için sıra dışı değişimlere öncülük ediyorlar.

Bunlar inatçı, cesur, yeni yolların açıcıları, yol başçılarıdır.  Seçimlerin geleceğimizi nasıl etkileyeceğini iyi biliyorlar. 

Değişimin, büyümenin ve kendini gerçekleştirmenin anahtarı belki de bu cesur insanlara yol açmak, yoldaş olmaktır. Kimi zaman engelleri aşarak, kimi zaman dik durarak, kimi zaman acı çekerek.

Artık “kendi geleceğimiz” için karar verme sıradanlığından kurtulmamız gerekir. Sıradan insan olma rahatlığından, bu konfor alandan çıkma zamanı… Ülkemizin normal insan kalıbındaki sıradan insanlara değil, anormallere(!), kendisi için değil ülkesi için yorulanlara ve cesurlara ihtiyacı var…

Sıradanlığın ötesine geçmek ve farkında olmak zorundayız.