Türk seçmeni oyunun rengi konusunda pek de açık değil. Buna en büyük neden, siyasi partilerin kimliğine uygun olmayan çelişkili ittifak ve aday tablosudur.  

Seçmenin kime oy vereceğini yaşadığı sorunlar ve ortam yönlendirse de, siyasi kimliğine sahip çıkmak, önemli bir seçmen kabulüdür.  Kemik seçmen genelde kendine yakın ve inandıklarıyla bağ kurmayı yeğler.   

Örneğin bu kitle çalışacağı aday konusunda söz sahibi olmak ister…   

Siyasi partiler tarafından yapılan temayül yoklaması ile kime destek vereceğinin sorulmasını bekler. Bugün Trabzon dâhil bir çok ilde bu türden bir yoklamanın yapılmadığını, aday listelerinin merkez dayatmasıyla ve parayla oluştuğunu biliyoruz.  

Dolayısıyla seçmende ilk kırılma, ittifakların kuruluşu ve aday listeleriyle başlıyor.   

Bugün Trabzon seçmeni partileriyle ilgili böyle bir kırgınlık yaşamakta… Merkez tarafından dayatılan adaylar parti adına bir kayıp olarak görülmekte.  

Diğer bir konu ise, her partinin altını çizmek ve kitlesine duyurmak zorunda olduğu ilkeleridir. Ki, partiler her seçimde seçmenine neye sahip çıkmaları gerektiğini söylemleriyle yeniden dile getirmek ve hissettirmek zorundadır.    

Farklı bir yaklaşımda bulunan ve bulundukları ittifak gereği kendi değerlerini yok sayan siyasi partiler risk almakta ki, bu kaybı telefi etmek oldukça zordur. Hele de ideoloji partileri için…  

Bir gerçek vardır ki, “ittifak ve adaylar gibi” iki alanda sıkışıp kalan partilerin, yerelde kendisini anlatması oldukça sıkıntılı görünmektedir. 

Bugün partilerin en mayınlı alanı işte bu iki konudur.   

Siyasetin matematikle iktidar olduğu sistemde siyasi partilerin kemik seçmeni aşıp daha geniş bir kitleye ulaşmak için söylemleri ve adaylarıyla yeni bir alana geçmesi sonuçları mutlaka olumsuz etkileyecektir.   

Bu tavrı önceki seçimlerde Erdoğan’da yaşadık. Liderlik vasfını çok iyi kullanarak bunu kazanca çevirmişti. Bugün aynı açılımı Kılıçdaroğlu ortaya koyuyor. Kendi seçmenini aşarak, ideolojisinden uzaklaşarak iktidara ulaşmaya çalışıyor.  Ne kadar başarılı olunacak bunu da sandıkta göreceğiz. 

Kendi alanını sağlama almadan yeni bir davranış geliştiren, adaylarıyla ilkeleri arasında çelişki ve güven zafiyeti yaşayan bir diğer parti ise, iyi parti… İyi partinin de, bu yolculuktan nasıl çıkacağı merak konusu…   

Yine önemli iki konu partilerin vaatleri ve bu vaatlerin inandırıcılığı…  

Ülkemizin eğitimden, kalkınmaya kadar bir çok sorunu varken,  seçim çalışmalarının sadece ekonomi üzerinden yürütülmesi… Seçmeni tek bir konuya kitlemek, siyasetten beklentileri tek bir konuya yüklemek, seçmenin düşünme alanını daraltmaktadır.  

Türkiye gibi terör ve güvenlik konusunda hep sorun yaşamış bir ülkenin önceliği sınırların yönetilmesi ve sığınmacılardır. Eğitimin nasıl olacağı, yetişmiş gençliğin kendi mesleğine uygun çalışma alanları bulması, çiftçiye destek, hukuka ve çevreye saygı, deprem ve de insan yaşamı öncelikli konular olması gerekirken, muhalefetin sadece ekonomik vaatler ve başkanlık sistemine karşı duruşla seçmenin karşısına çıkması, toplumu tatmin etmediği gibi yönlendirememektedir.  

Sonuç olarak; Siyasi partiler inandırıcı ve net olmayınca seçmen de, ya kararsız ya da suskun kalıyor.