Şiddet, etimolojik olarak Arapçadan dilimize geçmiş ve sert, katı davranış, kaba kuvvet kullanım anlamına gelmektedir. Sosyal medyada sıklıkla gördüğümüz üzere özellikle kadınlar şiddet eyleminden en fazla etkilenen şiddetin belirgin mağdurlarıdır. Kadına yönelik şiddetin öznesi genelde erkeklerdir. Eş, şiddet ile kadını güçsüzleştirir, ikincileştirir ve kendisine bağımlı kılar. Erkek ve kadın arasında eşit olmayan güç ilişkileri, kadının toplumdaki konumu ve ataerkil yapı nedenleriyle kadınlara yönelik şiddet her geçen gün karşımıza çıkıyor.

Kadınlar, dünyanın her yerinde birçok şiddet türüne maruz kalmaktadırlar. Son yıllarda şiddet sorunu gittikçe görünür kılınmaktadır. Şiddet, artan bir inceleme alanı olmuştur ve şiddeti önleyici ve müdahaleci politikalar geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Başlıca şiddet türleri duygusal şiddet, fiziksel şiddet ve cinsel şiddettir. Kadına yönelik şiddet örnekleri olarak, dayak dahil aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet, evlilikte tecavüz, zorla kısırlaştırma ve düşüğe zorlama sayılmıştır.

Duygusal şiddet uygulayan bir erkek eşinin ne hissettiğine ve nasıl davranması gerektiğine bile karar verir. Eşini sürekli eleştirir ve aşağılar. Zayıf yönlerini yüzüne vurarak eşini utandırır, eşine başarısız olduğunu düşündürür.Eşinin başkalarıyla görüşmesini engelleyerek ailesi ve arkadaşlarından uzaklaştırarak yalnızlaştırır. Böylece yardım alması zorlaşır. Fiziksel şiddet uygulayan kişi bu aşamadan önce mutlaka ilişkide duygusal şiddet uygulamaya başlamıştır. Duygusal şiddet aşamasında bu durumun farkına varıp kendince gerekli tedbirleri almak kişi için kurtarıcı olacaktır. Kadının rızası dışında yapılan her davranış ve zorlama da şiddettir. Kadın istemediği halde görevi olduğunu düşündürterek sevişmeye zorlamak, cinsel şiddettir. Evlilik ya da sevgililik durumu bu durumu normalleştirmeyecektir.

Birçok evlilik kadının şiddet görmesine rağmen devam etmektedir. Eşlerine olan derin bağımlılıkları, eşlerinin başkasının etkisi altında kaldıkları inançları ve eşlerinin düzelmesi umutları ile de şiddete katlanmaktadırlar. İlişki içerisinde ihmal, şiddet, istismar olsa bile ilişkilerinin içinden çıkamamaktadırlar. Bu sağlıksız bir ilişkinin kendilerine acı verdiğini fark edememekte, fark etseler bile ayrılamamaktadırlar.

Özellikle çocukları olan ve ekonomik olarak eşine bağlı bir kadın eşinden ayrılmaktan korkmaktadır. Ancak; ailesi içinde şiddet uygulandığına tanıklık eden bir çocuğun da ileride kendi eşine şiddet uygulaması çok olası bir durumdur. Şiddete eğilimli bir kişide onu şiddet eğilimli davranışa götüren en önemli etkenler, “yetersiz ana-baba, çocuk-aile ilişkisi, nesilden nesile aktarılan şiddet içeren davranış biçimleri şeklinde sıralanabilir. Şiddete yol açan bu tür sorunlar tedavi edilmezse şiddet hızla artmaya devam edecektir.

Sürekli olarak şiddet gören kadınlar kendisine saygısını yitirmektedir. Hatta birçok kadın kendisini suçlamakta ve sorumluluk almaya çalışmaktadır. Gerçek bir sevgi duyan eş, zarar gördüklerini anladığında ilişkiyi bitirmeleri gerektiğini ve terk edildiğinde ayrılığı kabullenmeyi de bilmelidir. Zarar gördüklerini anladığı halde ilişkiyi yaşamaya devam etmek bağımlılıktan başka bir şey değildir.