Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı.
Karamollaoğlu'nun konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Çekileceğini söylemişti. Çekilir mi çekilmez mi bilmiyorum ama, bizde pek olmayan bir şey. Bunlar bazen geçici heves olabiliyor. Kongrede problem olabileceğini hiç düşünmüyorum. Seçime bu kadar zaman kala aslında kongreye gidilmemeli. Ancak kanuni durum var. Biz de tam 30 Ekim dedik. Bizim kongre tarihi 3 Kasım'da doğuyor. Ekim ayının 30'una aldık. Ümit ediyorum ki, coşkulu kongre olur. Bu da seçime giderken vesiledir. Teşkilatları hayata katabilmek için. İnşallah bir problem olacağı konusunda bir düşüncem yok. Değişiklik olacağını zannetmiyorum. Bugüne kadar bu tarzda herhangi bir niyet belirten olmadı. Bunlar son zamanlarda ufak tefek meselelerden dolayı farklı kanaatte olan arkadaşlarımız. Bizim teşkilatlarımız, bu kararı alırken şahsen almış değilim. Bu bizim genel idare kurulumuzda, ayrıca yüksek istişare kurulumuz var. Başkanlık divanımızda görüldü, kararlaştırıldı. Elbette kongreye yaklaştıkça tempomuz da biraz artacak. 81 ilin hepsinden delege ve üyelerimizin kongreye katılması lazım. Kongreler coşkunun ifade edildiği toplantılar oluyor. Güzel bir kongre geçireceğimize inanıyorum. Farklı kanaatte olan arkadaşlarımızın kendilerini ifade edeceklerine engel olacak değiliz.
Bazı arkadaşlar bizim ittifakın içinde olmamıza rıza göstermeyebilir. Ancak 'AK Parti ile birlikte olalım' diyenler şimdiye kadar belki kişi olarak vardır. Onun dışında böyle bir eğilim yok. AK Parti koparken açık ve net şekilde 'Biz milli görüş gömleğini çıkardık' dediler. Bu bizatihi sayın Erdoğan'ın ifadesi. Gömlek çıkarmak bizim anladığımız manada bütün umdelerini, prensiplerini terk etmek manasına geliyor. Bizim tatbik etmeyeceğimiz politikaları uygulamaya koyuyorlar. Buna da tabanımız kesinlikle rıza göstermez. Ekonomi, dış politika, eğitimde ve ahlaki değerlerde. Bizim için önce ahlak düsturu çok önemlidir. Ahlak ve maneviyat en başta dürüstlük demektir. AK Parti'de bunlar son zamanlarda söylenmeye başlandı. Ama sözle değil davranışla ifade edilir. Siz harama el uzatmazsanız, yolsuzluk yapmazsanız, bunların hepsi ahlaki temele dayanan prensiplerdir. Ama ne yazık ki bunların hepsini terk ettiler. Şu anda Türkiye'nin başı özellikle yoksullukla ve yolsuzlukla dertte. Siz dürüst olacaksınız, insanlar arasında ayrım yapmayacaksınız, iftira etmeyeceksiniz, haksız yere kazanç elde etmeyeceksiniz. Üzülerek ifade ediyorum ama bu Türkiye'de adeta kural hale geldi.
Ben ahlaki ve manevi prensipleri önce söyledim ama bunun arkasından ekonomi gelir. Orada da ahlaki dejenerasyon sebebiyle bu noktaya geldik. Bizim bir numaralı kaynağımız israfı ve yolsuzluğu önlemektir. Mübalağa gelebilir birkaç yüz milyar dolar imkan elimize geçer. Bu hale nasıl geldik? Sayın Erdoğan göreve geldiğinde ilk başlangıçta ekonomide düzelme eğilimi hissedildi. Kanaatimiz o zaman elde mevcut bütün değerleri, fabrikaları, tesisleri, arsaları sattılar. Bir taraftan gelir elde ediyorsunuz, bir taraftan yatırım yapıyorsunuz veya israf ediyorsunuz. Şimdi satacak bir şey kalmadı. Bu sefer bütçeden gitmeye başladı. Doğrudan doğruya vatandaşın devlete ödediği vergiler bu masrafta kullanılıyor. 25 bin dolar fert başına düşen milli gelirden bahsediyordu sayın Erdoğan. Biz 10 bin doların altına düştük. Nasıl oldu bu? Bizim milli gelirimiz de düşüyor. Hem dağılımda hem de milli gelirin bütününde adaletsizlik var. Şu anda Türkiye 21. sıraya düştü. 21 ne demek? G-20'den düştü demek. Ekonomik yönden düştü, diğer yönleriyle orada kaldı. Bu noktaya durduk yere düşmedik ki. Bu öyle bir iş ki, tesadüfe bıraksanız bu kadar gitmez. Arada sırada düzgün iş yaparsınız. Uygulanan politikaların kökten yanlış olmasından kaynaklanıyor. Özellikle de sayın Erdoğan'ın 'itibardan tasarruf olmaz' demesi bile bunun ne kadar büyük önem taşıdığını gösteriyor. En çok şaşırdığım hususlardan birisi, Beyaz Saray'da insanlar geliyor, misafirler geliyor. ABD Cumhurbaşkanı yemekler veriyor. Sonra öğrendim, bunun tamamı Cumhurbaşkanının kendi maaşından kesiliyormuş. Bizim külliyedeki harcamalar nereden karşılanıyor? Ben Amerikalıların politikalarını tasvip etmem. Dünyaya bakış açılarında kendi dışındaki ülkelere zulmetmekte tereddüt göstermiyorlar. Ama kendi içinde belli kuralları mutlaka tatbik ediyorlar. Bizde öyle bir şey yok. Biz şu andaki duruma düştük. Bugünkü duruma kendiliğinden gelmedik. 20 yıl bir parti Türkiye'yi yönetecek, 20 yıl sonra başladığından geriye düşecek. Bunu anlamak, kabullenmek mümkün değil. Söylediği prensiplerin tamamını kendisi değiştirecek. İsraf ve yolsuzluk gibi.
Tabii ki endişeliyiz. Sadece yasadan kaynaklanmıyor, uygulamadan endişeliyiz. Bu iktidar yeri geldiğinde uygulamalarda acımasız davranabiliyor. Vatandaşı uydurma haberlerle tedirgin etmek, gerçek dışı bilgilerle yönlendirmek, bunlara müspet yaklaşım sergilemeyiz. Mesele tatbikata gelince o noktada endişemiz var. Bu konuyu çok derinlemesine 6'lı Masa'da konuşmadık. Tatbikatını gördüğümüz zaman bu meseleleri gündeme getirmek vatandaş nezdinde daha etkili olur. Şu anda genel manada yanıltıcı bilgi vermeyi bu yasa yasaklıyor. Ama yanıltıcı bilgi dediğiniz ne? Geçmişte 'Bu gidişle dolar 10 TL'yi bulur' demişler. Vay siz nasıl dersiniz? 2 TL dolar. Şimdi ne oldu? Neredeyse 20 TL'ye çıktı. Burada tahdit getirirseniz makul olmaz. TÜİK diye bir müessese icat ettiler. TÜİK'in rakamları belli rakamları alıyorlar, ortaya rakam koyuyorlar. Gerçekle mukayese ettiğiniz zaman enflasyonu diğer rakamlara baktığınızda yarısının altında kalıyor. Biz buna elbette itibar edemeyiz. Uygulamayı bir görelim. Sanki biz bu tip meselelerde atılgan ve iktidarı acımasızca tenkit eden üslup içinde olmadığımızın bilinmesine, görülmesine ihtiyaç var. Biz yaşadığımıza göre tavır ve politika belirleyelim. Görelim, fiilen yaşadıklarımızı aktaralım. Onun için dediğiniz yasa aslında okuduğunuzda endişe veren bir yasa. Fakat tatbikatı önemli. Onu harfiyyen makul şekilde uygulamaya kalkarlarsa, arada sırada bir şeyler patlak verebilir. Onu sadece ve sadece muhaliflerin sesini kesmek için kullanırsanız işte o zaman felaket olur. Böyle bir yasa dünyanın hiçbir yerinde yok. Başka yerlerde de abartılar olabilir.
Bütün dünyada iktidarla muhalefet arasında çekişmeler vardır. Politikalar farklıdır. Aynı kelimelerle ifade eder uygulamada ayrı düşebilirsiniz. Türkiye'de en büyük problem; siyasi partiler birbirini ya düşman ya da hasım olarak görüyor. Siyasi partiler birbirlerinin düşmanı, hasmi değil; rakibidir. Müsabakaya girersiniz siz veya rakibiniz kazanır. Sonuçta rakibinizi tebrik edersiniz. Tatbikatta düşmanca tavır sergilenirse Türkiye'de demokrasiden, düşünce hürriyetinden bahsedilemez. Şimdi en azından söylüyoruz, kavga çıkıyor. O zaman kavga da çıkmaz atarlar içeriye. Ben 'iki sene sonra 30'u bulur' derim. 'Vay nasıl dersin'e gidiyor bu iş. En çirkin tarafı birbirlerine karşı çok ağır itham ve küfre varan ifadeler kullanmaları. Bu toplumun ahlakını bozuyor. Buna bizim rıza göstermemiz mümkün değil tabii ki. Bizim en çok üzerinde durduğumuz konu Allah nasip ederse, iktidar olursak kimseye karşı ağır ithamlarda bulunmayacağız. Küfre, aşağılayıcı ifadeleri de siyasetin dışına çıkaracağız. Şu anda ekonomiyi düzeltelim, adaleti düzeltelim diyoruz ama, düzeltmemiz icap eden bir numaralı mesele siyasi partilerin birbirine karşı olan tavrı.
Bu tip adımların atılamaması için mutlaka tedbir alması lazım, gerekirse hukuki tedbir. Ben oradaki arkadaşların hakikaten ahlaki tavırlarını sorgularım. Bugün iktidar sizde olsaydı bu kararı alır mıydınız? Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Böyle bir durum hiçbir zaman olmadı. Belediye meclislerindeki arkadaşlar bu sorumluluklarını idrak etmek mecburiyetinde. Belediyeyi çökertmek, muhtaç duruma düşürmek belediye meclislerinin yapacağı bir iş değil. Bunlar yarın bu yaptıklarından eminim utanacaklar. Vatandaşın önüne çıkıp, özür de dileyecekler ama bir fayda getirmeyecek. Siz herşey pahalanırken bir belediye de kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için birtakım hizmetler için ücret almak mecburiyetinde iken güya vatandaşın yanında olmak için böyle adım atarsanız bir ahlaki zaafiyet var demektir. Bu dürüstlük değil. Öyle bir şey varsa topluma çıksınlar. Türkiye'nin en büyük ekonomide derdi, üretim girdilerin yüksek olması; maliyet enflasyonu, siz eğer girdileri aşağı çekemezseniz, satış fiyatını, hizmet bedelini aşağıya çekmeniz mümkün olmaz. Belediye kendi mazotunu üretmiyor ki, mazotu ucuz vermem diyor. Bu yaklaşımdan ileride kendilerinin mahçup olacaklarını düşünüyorum.
Bir hata yaptığımız kanaatinde değilim. Geçmişte de bunu söyledim, parlamenter sistemde koalisyonlar parlamento seçimlerinden sonra kurulur. Meclis aritmetiğine göre partiler biraraya geldiğinde meclis çoğunluğunu alıyorsa iktidar kurulur. Önce bugünkü sisteme göre başkan seçilecek, arkasından mecliste çoğunluğa göre Türkiye Cumhuriyeti yönetilecek. Koalisyon şartlarını önceden belirlemek mecburiyetindeyiz. Ekonomi, eğitim, dış politikada ne yapacağız? 6 partinin her konuda ittifak etmesi mümkün olmaz. Asgari müştereklerde birleşerek bunu yapmak mümkün ve biz bunun yapılabileceğine inanıyoruz. 6 aylık sürede konuyu olgunlaştırdık. Belli noktaya geldik. Şimdi ikinci döneme giriyoruz. Artık biz somut politikalarımızı açıklamaya başlayacağız. Cumhurbaşkanı adaylığında acele etmeme kararlılığındayız. Seçim kararı alınır, 2 gün içinde adayımızı açıklarız. Her seçime gidilirken milletvekili adayları önceden belirlenmez. Seçim kararı alındıktan sonra belirlenir. Aday adayları vardır, üzerlerinde müzakere edilir. Belirlenme mutlaka seçim tarihi belirlendikten sonra yapılır.
Mitingler yavaş yavaş başladı. Tayyip Bey de bir bakıma yeni başlıyor. Seçim sathı mailine girildi sayılır. Biz Cumhurbaşkanı adayını seçim tarihi belirlendikten sonra yapacağız. Geçen toplantıda komisyonlar kurduk. Bu komisyonlardan birisi yol haritasını belirleyecek. Seçim güvenliği, sandıklara sahip çıkma. İkincisi ise ana politikaları birlikte oluşturacağız. İlk kademede 6 kişilik bir komisyonumuz var. Yakında bunların ön raporları kamuoyuna duyurulur. Kullanılan tabirler, dil, hedefler, politikalar netleşmiş olur. Bu her sahada olacak. En önemlisi ne? Adalet, ekonomi. Sağlık, eğitim de önemli tabii. Biz ne yapıp yapıp batıya olan göçü mümkünse, geri çevirmek istiyoruz. Anadolu'daki her ilin kendi insan gücünü orada yapılacak yatırımlarda kullanılmasını arzu ediyoruz. Son zamanlarda kalkınmalarda öncelikli illeri belirliyorlar. 25. il Sivas. Sivas'ta sayın Cumhurbaşkanı öyle zannediyorum ki burada yanıltıldı. Sivas'ta ve ilçelerde organize sanayi bölgesi var. Sadece yeni kurulan organize sanayi bölgesine teşvik veriliyor. Bu emin olun akla ziyan bir iş. Ben bu konudan sayın Cumhurbaşkanının haberdar olduğunu zannetmiyorum. Aralarında 30 kilometre olan iki organize sanayi bölgesinde birine var, diğerine yok. Burada kesin bir yanılma var. Ama belediye başkanı, vali, ticaret sanayi odaları olsun, oradaki milletvekilleri olsun bunların hepsinin konuyla ilgilenmeleri icap eder. Bunlardan birisi veya birkaçı hata yapıyor. Bir şehrin içinde, 30 kilometre mesafede bulunan iki organize sanayi bölgesinden birine teşvik veriyorsunuz ötekine vermiyorsunuz. Bir akademisyen 'siz bununla ne yapmak istiyorsunuz'. 'Sivas'ın nüfusu artmış olacak' denmiş. 'Üniversiteye 5 dakikada gidiyorum, öyle olursa 15 dakikada giderim' demiş. Sivas Türkiye'nin arazi itibariyle ikinci büyük ili. Konya bir, ikinci Sivas. Hala büyükşehir değil. İstanbul'da yaşayan Sivaslıların nüfusu Sivas'ta yaşayanların 1,5 misli. Buradan sayın Cumhurbaşkanına iletiyorum.
Tayyip Bey 20 sene içinde muazzam siyasi tecrübe kazandı ama maalesef politikaları iflas etti. İlk söyledikleri ile bugün söyledikleri arasında uçurum var. Bunun en açık göstergesi ilk başlangıçta yola çıktığı arkadaşlarının yüzde 90 kendisinden ayrıldı. Sayın Babacan sağ koluydu. Abdullah Bey, Davutoğlu. Çok isim var. Bunların hepsi neden ayrıldı? Artık gidişata kendileri etki edemeyeceklerini gördüler. İtiraz ediyorlar, kaale alınmadılar. Sayın Cumhurbaşkanı bunu dikkate alması gerekirdi. Sayın Cumhurbaşkanının da politik tarafı var. Kendisinin iktidara gelmesi bence proje neticesindedir. Sayın Cumhurbaşkanı ABD'de birtakım fotolar verdikten sonra Türkiye'de farklı bir siyasete girdi. AK Parti ondan sonra kuruldu, bu tesadüfi değil. Bir toplantıda sayın Erdoğan 'faiz bir dünya gerçeği' demişti. Müslüman iş adamları toplantısıydı. Bugün nastan bahsediyor. Merkez Bankası faizleri sözkonusu olunca. Türkiye'de faiz yüzde 35'e çıkmış. Fiilen vatandaşın kullandığı kredinin maliyeti yüzde 34-35. Buradaki nas sadece Merkez Bankası faizleri için mi geçerli? Siz bu sistemi değiştirmek için bugüne kadar tek bir adım atıldığına şahit oldunuz mu? Faize ben de karşıyım. Ama karşı olmak Merkez Bankası faizlerini düşürmek yetmez. Alternatif sistem kuracaksınız. Bugünkü faizci sistemden daha etkili olacak. 1974'te Ecevit'le koalisyon kurmuştu sayın Erbakan. DESİYAP işletmelere kredi vermek üzere kurulmuştu ve faizsiz veriliyordu. Burada ben sayın Erdoğan'ın şu anda kendisine sempati sağlayacak, oy getirebilecek her kesime şimdi selam veriyor. Büyüklüğüne, küçüklüğüne bakmıyor. KHK'lara henüz gelmedi. KYK'lılara geldi. Şimdi buralardan hep karşılık bekliyor. O ihtimalden dolayı teveccühün kısmen artma ihtimali var. Türkiye'nin bütün problemlerini Tayyip Bey'in çözülebileceği kanaatinde değilim.
Asgari ücret, açlık sınırı ne kadar? Bir zam daha yapacak, belki 3 bin lira verecek. 2 ay sonra emin olun o da gider; çünkü sistem bozuk. Şimdi af çıkaracaklar, birtakım insanları serbest bırakacaklar. Şimdi insanlar 'bizi hapisten çıkardı gidip destekleyelim' dese bile sandığa gittiği zaman kararını değiştirir. Niye şimdi değil de seçimden sonra? Seçimden sonra biz Tayyip Bey'in verdiğinden daha fazlasını imkan olarak sağlarız. İsrafa, yolsuzluğa engel olacağız. O bize tahminlerin ötesinde kaynak sağlayacak. Konuta da daha fazla imkan ayrılacak. Bunların her biri Tayyip Bey'e bir kısım seçmenin yönelmesine vesile olabilir ama neticede ben Tayyip Bey'in iktidara geleceği kanaatinde değilim. Tayyip Bey'in başvurmayacağı yer yok. Şu televizyon dizilerine bakın, her dizi Tayyip Bey'e destek vermeyi telkin ediyor. Hep bir lider var, en tepede, devlet için çalışıyor, ona tavır koyanların hepsi hain. Bu mantığı yerleştirmeye çalıştırıyorlar ama sökmez.
Bana göre Kemal Bey'in türban çıkışı makul bir çıkıştı. Üzerinde tartışılabilir ama şu anda seçime gidilirken en önemli konulardan bir tanesi. İster istemez bazı kesimlerde 'AK Parti seçimi kaybederse türban ne olacak?' deniyor. Kemal Bey burada noktayı koydu. Bizimle beraber olmasının avantajı var. Bunun kanuni temele oturtulması bugüne kadar gündeme gelmiştir. Şu anda hükümet kararıyla iş yürüyor. Ama kanunla olursa herkes kendini rahat hisseder. Cumhurbaşkanı da 'anayasa değişikliği yapalım' dedi. Anayasa kolay değil. Biz kanunu geçirelim, arkasından anayasal teminat altına alalım, ikisinin olması problem çıkarmaz. Tayyip Bey ve diğer taraf için geçerli. 'Anayasa değişikliği istiyoruz' desek de 360'ı geçmeden kazanması mümkün değil. Şahsen Kılıçdaroğlu bugüne kadar attığı adımlara ilave adım. Ben sayın Kılıçdaroğlu'nun son senelerdeki tutum değişikliğini şahsen önemsiyorum. Geldi bizim Kudüs mitingine katıldı. Orada bir konuşma yaptı, herkesi memnun etti. Bugüne kadar CHP genel başkanından böyle bir yaklaşımı millet görmemişti. Benim kanaatim bu çok önemli değişimdir. Bunu sayın Kılıçdaroğlu'nun fark etmiş olması CHP tarafından da önemli. Belli bir anlayışla yüzde 25 bandında kendilerini hapsetmişti. Şimdi bugüne kadar kendisinin dışında kalan topluma mesaj veriyor; ben bundan sonra inançlı kesimlere kesinlikle zarar verecek politikaya yaklaşmayacağım, bu önemli yaklaşımdır.
Siyasi partiler iktidara gelip tek başlarına kendi politikaları istikametinde ülkeyi yönetmek isterler. Bu işin tabiatı böyle. Ama siz kendinizi belli bir kulvara hapsederseniz, onun dışında kalanlar sie itibar etmez. 1950'den beri alıp, ilk defa seçimlerde kaybetti CHP. Ondan sonra hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı. Şu anda bu onlar için bence yeni bir ufuk açıldı. Kılıçdaroğlu bunu yaptı. Ben olumlu buluyorum. Amerika gezisi onun takdiri. Ben de gidiyorum Avrupa'ya, orada teşkilatlarımız var. Onlarla irtibat kuruyorum. Avrupa'ya gittiğimizde aslen Türk olan ama Avrupa Parlamentosu'nda bulunan milletvekilleriyle de görüşüyorum. Onlar da Türk. Benim kadar rahat Türkçe konuşuyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu ziyareti kendi takdiri. Ama 'icazet almaya gitti' laflarını doğru bulmuyorum.
Ben bu kadar keskin kaymaların olacağının fazla yekün tutacağını zannetmiyorum. Etyen Mahçupyan gibi bazıları bunu ifade edebilirler. Zaten Mahçupyan'ın fikirleri oldukça farklı, egzantrik de diyebilirsiniz. Geçen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bana destek verdi. Bu onun kendi yaklaşımı, bağnaz değilim, açık fikirliyim. Cumhurbaşkanının tavırları onu etkilemiş. Ben bir dünya lideriyim, bütün ülkeler bana selam duruyor, onun için beni destekleyin diye bir tavır sergiliyor şu anda. Çok aktif olduğu belli; ama doğru politika izlediği kanaatinde değilim. Ukrayna ile Rusya arasında başkalarının yapmadığını yaptı. Bu başarılı iş. Ben dış politikada endişe ettiğim tehlikeleri görüp, tedbir alıyor mu? Kanaatim ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi var. Tayyip Bey, başlangıçta bunun eş başkanıydı. Sonra 2010'lardan sonra bir ara 'nereden çıkardınız' dedi ve bir daha bu sözü almadı. Ortadoğu Projesi'nin ne olduğunu hissetmeye başladı. Rice 1990'lı yıllarda akademisyen olarak gündeme getirdi, sonra ABD Dışişleri Bakanı oldu. Bundan en çok etkilenecek olan Türkiye ve İran. Birileri diyor ki, 1918'den sonra Türkiye'nin sınırlarını eksik çizmişiz. Buradaki esas hedef Büyük Ortadoğu Projesi, Büyük İsrail Projesi'dir. ABD ne oldu da Çin'in güneyinden çıktı Akdeniz'e yerleşti. Girit'te büyük üs kurdu. Irak'ta, Suriye'de, Adalarda, Yunanistan'da üssü var. ABD diyor ki, 'Siz benim projelerime karşı çıkarsanız size karşı güç kullanırım'. Bunu görmek mecburiyetindiyiz. Bu şu anda Ortadoğu'da en büyük tehlike.
Biz kendi kendimize yeterli olmak mecburiyetindeyiz. Son zamanlarda atılan adımları müspet görüyorum. Bunlar kendiliğinden çıktı. İHA çok önemli proje. Jet motorlarının Eskişehir'de imal edilmesi, üçüncüsü de kendi dizaynımız olacak savaş uçakları. Bir de bizim aslında tanklarımız var ama ben tank palet fabrikası ne oldu bilmiyorum. Bunlar hep soru işareti taşıyor. Türkiye bunları imal edecekse Türkiye'nin bütünüyle sanayinin yeniden dizayn edilmesi şart. Yüksek teknoloji önemli burada. Bizim yazılım sektöründe mesafe kat etmemiz önemli. En önemli belki de. Biz bunları kümeleştirmeliyiz. Üç üniversite bir araya gelsin, devlet desteği versin, o sayede biz ARGE'de büyük hamleler yapabileceğimize inanıyorum. Bizim beyin gücümüz tahminimizden fazla. Siz onları tatmin edemezseniz, altyapıyı hazır edemezsiniz. Hem özgürlük hem maaş istiyorlar. Geçimini burada sağlıyorsa niye burada kalsın? İnsanın elbette telefonu ve arabası olacak. Türkiye ternoloji meselesine, savunma sanayine yatırım yapmak mecburiyetinde. Türkiye bu bölgenin en güçlü ülkesi. Türkiye'den başka böyle bir politikanın karşısında ayakta duracak güç yok. Türkiye bir sorumluluk üstlenecek, bu bölgede bulunan ülkelerle biraraya gelip, direnç sergileyeceğiz. Tarihi kültürel bağlarımız olan İslam ülkeleri var. Irak, Suriye, Suudi Arabistan, İran, Mısır, Endonazya'ya kadar bu ülkelerle bağlantılarımızı güçlendirmeliyiz. 57 tane İslam ülkesi var. Şimdi İsrail'in onlarla araları bizden daha iyi. Bunu kim yaptı, Tayyip Bey.
Tayyip Bey 25 sene olmuş, D-8'ler gibi bir oluşum var. Bunu hayata geçirmemek. Bu ticari bir iş. Kalkınmakta olan 8 ülkenin ticari iş. Bunu bir kere ağzına almadı. Karadeniz İşbirliği vardı. Türkiye, İran, Pakistan'la ortaklığımız vardı. Niye bunlar hayata geçirilmez? Bunlar hayata geçirilse karşı bir güç oluşacak. ABD Büyük Ortadoğu Projesi'nde karşısında Rusya'nın, Çin'in çıkacağını biliyor. Bundan dolayı tedbir alıyor. Evanjelik dedikleri bir hanım kitap yazmış. Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak diye tercüme edilmiş. Bu inanca sahip olan bir kişinin neyi hayal ediyorlar onu anlatıyor. Bunu yaparken özellikle müslümanları düşman gösterebilmek için yol arıyorlar. İkiz Kuleler'e iki uçak çarptı. Bir kuleye uçak çarpınca kule çöker mi? Çökmez. Bir Amerikan mühedisi vardı, sonradan bir eyaletin yöneticisi seçildi. 'Bu ancak belli patlayıcıların yerleştirilip senkronize olarak patlatılmasıyla kuleler olduğu yere çöker, başka türlü mümkün değil' dedi. Adamın şu anda sesi çıkmıyor. Bu kuleler olduğu yere çöktü ve müslümanlara mal edildi. Eğitim almışlar 5 ay, kalkmış New York'a gelmiş. Pentagon'a uçak çarpmıştı, bir tane parçasını bulamadılar. Kulelerin olduğu yere çökmesinin sebebi o uçaklar değil. Sırf müslümanlara karşı Amerika halkını galeyana getirmek için yaptılar.Ben savunma sanayine çok daha fazla desteğin verilmesi kanaatindeyim. İHA'da büyük patlama var onu görüyoruz. Ama diğer konularda henüz gereken adımları atabilmiş değiliz. Tank da öyle, diğer konular da öyle.
Burada bir ittifaka ihtiyaç var. İlle de biz çıkıp 'Saadet Partisi'nden birisi aday olsun' diyecek değiliz. Elbette bizim görüşümüz de alınacak. Cumhurbaşkanlığı adaylığı en önemli konu. Kim olur, o konuda bir şey söyleyemem. Bu masanın mutlaka bir aday çıkaracağına inanıyorum. Bu herkes tarafından tasvip göreceğine inanıyorum. Profili şöyle tarif edeyim; 6 partiyle uyum içinde çalışacak biri olmak mecburiyetinde. Benim kıstasım bu. Bütün partilerle, 6 partiyle kavga etmeyecek, uyum içinde çalışacak. Biz Cumhurbaşkanı adayı belirlendikten sonra Cumhurbaşkanı adayı ile bir protokol imzalayacağız ve millete deklare edeceğiz. Temel prensiplerimiz, nasıl çalışacağız, bakanlıklar nasıl belirlenecek, Meclis'le nasıl uyum sağlanacak. Nasıl davranacak, mühim olan o. Meclis'le ve siyasi partilerle uyum içerisinde çalışması icap eder. Toplum önünde böyle bir taahhütnameye imza atan kişinin sözüne sadık kalacağını düşünüyorum. Kim olur, onu şimdiden söylemek doğru değil.
Tayyip Bey bu işin zor olacağını gördüğü için belli zaman sonra uzlaşma yoluna gider diye düşünüyorum. Meclis'in çoğunluğu karşısında olduğu takdirde birtakım kararları alamaz. Önüne her seferinde bir engel çıkar. Yanlış attığı adımla ilgili. Meclis bazı kararları alır empoze eder. Cumhurbaşkanı veto eder. Ama kavgalı bir yönetim tarzını devam ettiremez. Mecburen uzlaşma yolunu arar. Tayyip Bey'in bu konuda böyle davranacağını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı adayı belirledikten sonra müşterek çalışma planı yapılır muhtemelen. Her ile de gidilemiyebilir. Bazı iller birleştirilebilir. Belli merkezde toplanabilir, oradaki mitinge iştirak edebilirler. Kim Cumhurbaşkanı adayı olursa olsun bunun finansmanını da partiler karşılayacak. Bu bedavadan olacak bir iş değil.
Karar verilince belli bir istikamete yürüme mecburiyeti var. Bizim için burada 6'lı Masa'nın kendi seçmenleri bu konuya ağırlıklı destek vereceklerini düşünürüm. Arada sırada bir kısım 'falanca aday olursa destek vermem' diyebilir. 'O olursa oy vermem diyenler' elbette var ama fazla olduklarını düşünmüyorum. Ama büyük kesim daha etkili olacaktır diye düşünüyorum. Şimdi Cumhur İttifakı'nda Doğu Perinçek de var. Sayın Bahçeli nasıl bir araya gelecek. Yerine göre başka sıkıntılar da çıkabilir.
Herşeye rağman millet ittifakının neticede daha iyi sonuç alacağını, oy alacağını düşünüyorum. Türkiye'nin şartları bunu zorlayacak. Tayyip Bey bütün imkanlarını devreye sokma gayreti içinde. Ama ben bunun yeteceğini düşünmüyorum. Şartlar hakikaten altından kalkılamayacak kadar ağırlaştı. İsraftan, yolsuzluktan hala vazgeçmiyorlar. Onun için neticede bunların patlak vereceğini bugün 'AK Partiye oy veririm' diyenlerin bile seçimde 'Yok bir 5 yıl bu sıkıntıyı çekemeyiz' diyeceklerini düşünüyorum. Adaletin yokluğu herkesi etkiliyor. Yarın siz herhangi yerde bir problemle karşı karşıya kalırsanız, adaleti ummuyorsunuz, iktidar tarafından destek bulabilir miyim diye arayışın içine giriyorsunuz. Ekonominin düzelmesi için ciddi adımlara ihtiyaç var. Bir israf, iki yolsuzluk ortadan kalkmalı. AK Parti kadroları boşaldı. Şimdi üçüncü sınıf kadrolar geldi iş başına. Ne Babacan ekibi, ne Davutoğlu ekibi var. İnsanların buraya kolayca meyledeceği kanaatinde değilim. Artık herşey çok açık ve net ortaya kondu. Enflasyonu hiçbirimiz bu ölçüde beklemiyorduk. İnsanın da canını en çok bu yakıyor. Ekonomi ve adalet. Adalet noktasında belki bir adım atacaklar, bazı mahkumlar serbest bırakılabilir. Eğer öyle yola gidilirse haksız yere hapse gidenler af edilebilir. Af dediğiniz bütün suçlular affedilecek manasına gelmez. Af dediğiniz doğrudan doğruya fikir ve düşünce hürriyetinden kaynaklanan suçlar, ağırlık orada. Adam çocuğunu, hanımını katletmiş, buna rıza göstermeyiz. Onun af kapsamına girmesi mümkün değil. Burada hissiyat devreye girmemeli. Olacak iş mi? Adana'da suç işlediği iddia ediliyor, Kars hapishanesine gönderiliyor. Bu suçlar yaygın. Yoksa tecavüz suçları, özellikle çocuklara karşı olan suçları affetmek diye bir şey olamaz. Çoluğunu, çocuğunu katleden insanlar affedilemez zaten.
Bir defa şunu bilmemiz lazım; herşey kaderdir, kader Cenab-ı Hakk'ın takdir ettiğidir. Yalnız iyiyi de, kötüyü de. Kötü olan insanın kötü niyetiyle olandır. Bir insan kötü bir iş yaparsa mesul odur. Kader diye geçiştiremezsiniz. Bir yerde ihmal etmiş, 41 kişi canını kaybetmiş, kader ne yapalım diye geçiştiremezsiniz. Bu inancı yanlış bir şekilde kullanmaktır. Bu şekilde kaderi gündeme gitermek insanların inancını zayıflatır. Bir insan kendi yaptığı ve yapmadığından sorumludur. Attığı adımdan sorumludur. Size görev verilmiş, madende kaza olmaması için tedbir almışsınız. 15 gün önceden itibaren oradan işçiler diyor, bir koku vardı diyor. Siz madende koku olacak, çalıştırmaya devam edeceksiniz, böyle mantık olmaz. Burada mesul olanlar yöneticilerdir. Sorumsuzluk burada. Buna sorumluluk duygusuyla yaklaşmak mecburiyetindesiniz. İnsanlar tedbirleri almazlarsa cezayı görürler. Kim ihmal edip almadıysa, gözardı ettiyse 41 kişinin esas katili odur. Siz kaderi bu istikamette değerlendirirseniz yanlış. Söylediğimiz her şey söz. Yaratan Cenab-ı Hak. Kader hep yanlış kullanılıyor. Siz Cumhurbaşkanı olduysanız, kaderinizde var olduğu için oldunuz. Onun için kader konusunu çok yanlış işliyorlar. Sayın Cumhurbaşkanın da bu noktada insanları tatmin, teskin için kaderi kullanması bana göre yanlış oldu.
Bizim bir politikalar kurulumuz var. Uzmanlarla birlikte çalışıyoruz. Temelde 22 politika kurulumuz var. Sadece 22 konuda üretmiyorlar. Günlük hadiseleri değerlendirip, politikaları yansıtıyorlar. Mesela 22 politika kurulunun 29 raporundan meydana geliyor. Bunların her biri seçime giderken tek tek vatandaşa dağıtılacak. Temel sloganımız 'Saadet Çözer' oldu. Eğitim, dış politika, göçmen politikası, KHK mağdurlarına kadar hangi konu varsa yaklaşık olarak 40'tan fazla rapor var. Bunların her biri bir konunun çözümü. Bana verdikleri listeye bakıyorum tam 68 konuda rapor hazırlanmış. Mesela son olandan, müsilaj meselesi. 6. ayda böyle bir rapor hazırlanmış. Karabağ savaşı ve sonuçları. Kanalistanbul politikasına neden karşıyız. Aşı raporu. Aşıya karşı olanlar da var, biz güvenmiyoruz Amerika'dan gelecek aşıya deniyor. Onu da biz yapmalıyız. Sadece sorun tespiti değil çözümü de içeren. Seçim kanunu taslağı, Türkiye'nin konut sorunu ve çözüm yolları diye politikalar. Bizim 6 kişiden oluşan 6 partinin de temsil edildiği bizden eski bakanlarımızdan Sabri Bey'in iştirak ettiği komisyonumuz var. Bütün politikalarda müşterekleri belirleyecekler. Bunları peyderpey yayınlayacağız.
Milletimiz şunu bilsin; problem olarak Türkiye gündemine gelip de üzerine çalışmadığımız hiçbir konu yok. Belki topluma anlatmakta şu anda aktif gözükmeyebiliriz. Tamamı hakkında raporlarımız var. Seçimin biraz erken olacağı kanaatindeyim. 14 Mayıs'ı bunlar sanki 1950'nin tekrarı mahiyetinde düşünürler diye zannediyorum.