İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Ukrayna’daki Savaşın Bölgesel ve İnsani Sonuçları” konulu konferansta konuştu.

Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın jeopolitik anlamda dünyanın en zor coğrafyası olduğunu ifade eden Altun, "Libya’dan Karabağ’a, Suriye’den Doğu Akdeniz’e Türkiye’yi ihmal ederek oynanmaya çalışılan her oyun kendiliğinden bozuldu. Ukrayna savaşı ile birlikte herkes yeni jeopolitik, jeoekonomik ve stratejik gerçeklik testine tabi kaldı. Türkiye’nin bölgenin güvenliği ve dış politikası açısından ne anlama geldiği bu test ile bir daha öne çıktı. Türkiye’nin bölgesel ve küresel anlamda son 20 senedir oynadığı yapıcı ve istikrarlaştırıcı rol, son birkaç ay içerisinde bunu inkâr edenler tarafından dahi kabul edilmek zorunda kaldı. Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın jeopolitik anlamda dünyanın en zor coğrafyası olduğunu unutmamak gerekir. Özellikle son 20 senedir denizden ve karadan sınırdaş olduğumuz devletlerin birçoğu ya komşularıyla sınır problemleri yaşadı ya da uzun yıllar süren iç savaşların kurbanı oldu. Bölgeden Türkiye’ye ihraç edilmeye çalışılan güvenlik risklerine karşı mücadele vermek zorunda kaldık. Bunun yanında kara ve denizden sınırdaş olduğumuz ülkelerin birçoğu farklı sebeplerden uluslararası yaptırımların hedefi oldu" dedi.

Savaşların meydana getirdiği fiziksel yıkımın yanında yaptırımların getirdiği ekonomik ve ticari yıkımın bölge insanının çok ciddi sosyal problemlerle karşılaşmasına sebep olduğunu kaydeden Altun, "Türkiye bu savaş ve yıkım sarmalı karşısında bir istikrar merkezi olarak bölgede sorunların çözümü için çabalayan en önemli aktörlerden biri oldu. Son 20 senede bu bölgede çıkan her türlü çatışma ve krize karşı tüm diplomatik ve siyasi gücümüzü sarf ederek, bu çatışmaların ve uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi için çaba sarf ettik. Bazen Irak’taki iç savaşı bitirmek için tek başına, bazen İran’daki nükleer krizi çözmek için partner ülkelerle, bazen Suriye’de akan kanı bir nebze olsun durdurmak için bölge ülkeleriyle, bazen de Libya’da barışı sağlamak için uluslararası camiayla birlikte bu amaç için çalıştık. Bölgede yaşanan her çatışmada arabuluculuğuna ve kolaylaştırıcılığına ihtiyaç duyulan bir aktör haline geldik" diye konuştu.

"Türkiye olarak bu gibi krizlerin askeri bir çözümü olmadığı kanaatindeyiz"
Yaşananların Türkiye’yi diplomatik anlamda bölgede en tecrübeli aktör haline getirdiğini kaydeden Altun, "Barış için müzakerede Cumhurbaşkanımız kadar öne çıkan başka bir siyasi aktör olmadı. Şunu açık ve net bir biçimde vurgulamak isterim; Ukrayna krizi sırasında tüm dünyanın şahit olduğu arabuluculuk çabamız bir tesadüf eseri değildir. Aslında bu Cumhurbaşkanlığımız liderliğinde yürütülen Türk dış politikasının yıllardır görmezden gelinen başarılarının son halkasıdır. Ukrayna savaşı sırasında önce Antalya, sonra İstanbul müzakerelerinin ortaya çıkmasını sağlayan, yıllardır bu tip krizlerde oynadığımız aktif roldür. İki tarafın aynı anda güvendiği bir aktöre dönüşmemiz yıllardır bu krizle ilgili tuttuğumuz pozisyonun neticesidir. Türkiye bu krizin ortaya çıkmasından bu yana genel tavrını krizin bir savaşa dönüşmesini engellemek şeklinde formüle etmiştir. Türkiye olarak bu gibi krizlerin askeri bir çözümü olmadığı kanaatindeyiz ve yaşanan durum bunun en önemli kanıtı haline geldi. Bizim için öncelik, şiddetin sona ermesidir, sivillerin daha fazla zarar görmeden ateşkesin sağlanmasıdır, barışın temin edilmesidir" ifadelerini kullandı.

"Yaptırımların cezalandırıcı etkisinin sahada yaşanan dramı sona erdirmeye yetmediğini de görüyoruz"
Altun, "Ukrayna’daki masum siviller üzerinden daha büyük hesaplar görme çabalarını doğru bulmadığımız gibi, bu sivillerin hedef yapılmasını da şiddetle kınıyoruz. Yaptırımların cezalandırıcı etkisinin sahada yaşanan dramı sona erdirmeye yetmediğini de görüyoruz. Türkiye olarak diplomatik temas, diyalog ve müzakerelerin etkin bir şekilde yapılması durumunda krizi sonlandıracak araçlar olduğuna inanıyoruz" dedi.

"Türkiye için kriz 24 Şubat’ta başlamadı"
İletişim Başkanı Altun, Türkiye için krizin 24 Şubat’ta başlamadığını belirterek, ”Biz krizin başladığı andan itibaren barış için sürekli olarak bu araçlarla çaba gösteren neredeyse tek bölgesel aktör konumundayız. Diplomasi ve müzakere sabır ve sebat gerektiren enstrümanlardır. Biz yıllardır çevremizde yaşanan her krizde bu enstrümanlardan umudumuzu hiç kesmedik. Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için de hiç durmadan ve yorulmadan diplomatik çabalarımızı sonuna kadar sürdüreceğiz. Ukrayna’da ortaya çıkan savaş ve bu savaşın uluslararası camia tarafından önlenmemiş olması, dış politikamızın temellerini oluşturan bir başka hedefimizin ne kadar gerekli ve önemli olduğunu ortaya koydu. Cumhurbaşkanımız yıllardır uluslararası camiayı, uluslararası örgütlerin sergilediği zaaf konusunda uyarıyor. Ne Suriye’de ne Libya’da ne de çatışma ve savaşların yaşandığı başka coğrafyalarda uluslararası örgütler etkin bir rol oynadılar. Bunu hepimiz gördük. Dahası bölgemizde yaşanan her çatışma, büyük güçler arasındaki satranç oyununa dönüşüyor, birer vekalet savaşına dönüşüyor. Özellikle Birleşmiş Milletler'in Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyelerin veto kartını kullanmasıyla paralize olması, küresel ölçekte büyük bir karamsarlığı beraberinde getirdi" açıklamasında bulundu.
“Ukrayna krizi ve gözümüzün önünde savaşa dönüşen bu çatışmalar ancak farklı bir kurumsallaşma ile önlenebilir” diyen Altun, ”Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi ve bununla birlikte bölgemizdeki tüm savaşlara karşı uluslararası örgütleri etkin hale getirecek güçlü ve detaylı bir çalışma bu süreçte başlatılabilir. Önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin BM reformu konusundaki çalışmaları artarak devam edecek" şeklinde konuştu.

"Bütün dünyadaki mazlum toplumların sesi olmaya namzet olduğumuzu ortaya koyduk"
Türkiye için bölgesindeki krizlere dair en önemli mevzunun bu krizlerin meydana getirdiği insani dram ve trajediler olduğunu belirten Altun, ”Son 20 senede Türkiye, insani yardım ve insani krizlere müdahalesini dış politikasının en önemli sac ayaklarından biri haline getirdi. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın şiarını dış politikamıza yansıttık ve 'İnsanı yaşat ki dünya yaşasın' prensibini bulunduğumuz tüm platformlara taşıdık. Meydana gelen insani dramlar konusunda, trajediler konusunda dünyayı uyardık. Bunu yaparken sadece kendi bölgemizdeki değil bütün dünyadaki mazlum toplumların sesi olmaya namzet olduğumuzu ortaya koyduk" dedi.

"Türkiye’nin açık kapı politikası, Avrupa’ya öğrettiği derslerden yalnızca bir tanesidir”
Çok kültürlülük, insan hakları ve çeşitlilik üzerine retorik oluşturan ülkelerin tüm umarsızlığına karşın Türkiye’nin bu konudaki en cömert ve ilkeli duruşu sergilediğini ifade eden Altun, ”Ülkemiz, Avrupa’dan dünyaya yayılan göçmen karşıtı aşırı sağ dalgalara yenilmedi. Ukrayna krizi başladığı andan itibaren yaşanabilecek insani kriz konusunda da en hazırlıklı ülkelerin başında geldik. Bu savaş sırasında Avrupa’nın sergilediği Ukraynalı mültecilere “açık kapı” politikası, son 20 senedir Irak’tan Suriye’ye kadar birçok mazlum coğrafyadan mülteci ve sığınmacılara kapılarını açan Türkiye’nin Avrupa’ya öğrettiği derslerden yalnızca bir tanesidir” dedi.

"Bunun için Avrupa ülkeleri ile iş birliği ve koordinasyona hazır olduğumuzu her fırsatta dile getiriyoruz"
Ukrayna krizinin henüz bir ayı dolmuşken 4 milyondan fazla mültecinin ülkelerini terk ettiğini anımsatan Altun, ”Ancak bu açık kapı politikasının sürdürülebilmesi için Avrupa toplumlarının ortak bir irade sergileyebilmesi ve bu yükü ortak olarak yüklenebilmesi gerekiyor. Türkiye’nin tecrübeleri göstermiştir ki mülteci konusu orta ve uzun vadede planlama yapılması gereken bir süreçtir. Bu süreç bir yandan mültecilere barınak ve yardım sağlanabilmesini, bir yandan onların topluma entegre edilmesini, öte yandan da mülteci kaynağı olan ülkedeki sorunu çözmeyi gerektirir. Türkiye olarak Ukrayna’daki savaşın oluşturacağı mülteci sorunu ve mevcut diğer mülteci krizleri için çözüm geliştirilmesini, uluslararası sistemdeki en önemli öncelikler arasında görüyoruz. Bunun için Avrupa ülkeleri ile iş birliği ve koordinasyona hazır olduğumuzu her fırsatta dile getiriyoruz" ifadelerini kullandı.

"Türkiye’nin pozisyonu mevcut krizin herhangi bir toplumsal öfke ve çatışmaya yol açmadan çözülmesidir"
Türkiye’nin bütün bu krizlerde toplumlara karşı geliştirilen önyargı, ayrımcılık ve ırkçılığa karşı da sonuna kadar mücadele ettiğini kaydeden Altun, ”Dış politikamızda bir yandan tarihi sorunlara karşı ortak acı noktasından çözüm üretirken, öte yandan da yeni nefret dilinin ortaya çıkmaması için mücadele veriyoruz. Savaşların ve çatışmaların önlenmesi, devletlerin diplomatik anlamda ortaya koydukları performansa dayanır. Devlet ve hükümet başkanlarının sorumlu olduğu kararlar nedeniyle toplumları cezalandırmaya çalışmak, sorunları çözmek yerine bunları derinleştirir ve içinden çıkılmaz hale getirir. Etnik nefret ve düşmanlık bundan sonraki dönemde ortaya çıkabilecek yeni çatışmaları körükleyecektir. Bu milliyetçi ve etnik fay hatları devletlerarası her krizde yeniden tetiklenecek ve komünal saldırıların ve şiddetin kapısını aralayacaktır. Ukrayna savaşı başladığından beri Türkiye’nin pozisyonu mevcut krizin herhangi bir toplumsal öfke ve çatışmaya yol açmadan çözülmesidir" dedi.

"Bu krizler tek başına hiçbir ülkenin çözemeyeceği sorunlardır"
Son günlerde bazı Avrupa ülkelerinde görülen ve Rus kökenlilere karşı uygulanan ayrımcılık ve nefret suçları konusunda tüm Avrupa ülkelerinin ortak bir pozisyon almak zorunda olduğunu kaydeden Altun, ”Bu prensipler önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin Ukrayna savaşı konusundaki pozisyonunu şekillendiren en önemli ilkeler olacaktır. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde önce bir ateşkes, sonrasında barış görüşmeleri için elinden gelen tüm diplomatik çabayı ortaya koymaktadır, koymaya devam edecektir. Elbette bu süreçte uluslararası kurumların da bu gibi krizlerde daha aktif rol alması için bu kurumların reform edilmesi çağrımızı sürdüreceğiz. Bu krizler tek başına hiçbir ülkenin çözemeyeceği sorunlardır. Kurumsallaşmış bir uluslararası iş birliği gerekli ve şarttır. Türkiye bunun yanında savaşın uzamasının meydana getireceği yeni mülteci akımına karşı da Avrupa ile iş birliğini sürdürecektir. Bölgeye yapılmakta olan insani yardıma da devam edeceğiz. Bölgemiz ve insanlarımız çatışmalardan yoruldu; artık barışı, huzuru ve refahı istiyor. Türkiye, 'istikrarlaştırıcı güç' olarak üzerine düşeni şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yapmaya devam edecektir. Geliştirdiğimiz diplomatik ve insani kapasitemizi yapıcı ve gerçekçi katkılarla krizlerin çözümü için kullanmayı sürdüreceğiz" açıklamasında bulundu.