Türkiye'de  toplumsal  düzenin adı ne olursa olsun ve ne kadar eşitlikçi yasalara sahip olduğumuzu düşünürsek düşünelim,  uygulamada her şey Ortaçağ zihniyeti üzerinden gerçekleşiyor sevgili dostum! Bir taraf siyasal İslâm, diğer taraf ise laik ve demokratik hukuk devleti mantığını savunadursun, toplum bir o yana bir bu yana savrulup duruyor; savrulup durmakla da kalmıyor; açıkçası bilinçsizce bir bölünmüşlüğe doğru gidiyor. Üstelik, her iki taraf da sanki ülkelerini  çok seviyorlarmış gibi, milli birlik ve beraberlik ruhundan bahsediyor; sıkıştığı her anda! Biliyorlar ki, toplumu avlamanın ve bloke etmenin en iyi yolu bu! Türk toplumuna, "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur!" düşüncesi pompalanmaya devam ediliyor.  Oysa ki modern dünyada bu tür bakış açıları, tamamen kuru bir milliyetçilik yapmaktan ibaret; topluma sadece zaman kaybettiriyor, siyasetçilere fırsatlar ve iktidar veriyor, oy veriyor...Cumhuriyet tarihinin çok yakın geçmişinde yaşananlar, aynı olaylar ve senaryolar evrilip çevrilip servis ediliyor belleklere...Bunun en somut ruh halini yansıtan, Orhan Gencebay'ın Yazıklar Olsun şarkısının sözleridir:

"Yazıklar olsun, yazıklar olsun
Kaderin böylesine, yazıklar olsun
Herşey karanlık, nerde insanlık
Kula kulluk edene yazıklar olsun.
Batsın bu dünya, bitsin bu rüya
Ağlatıp da gülene, yazıklar olsun
Dolmamış çileler, yaşanmamış dertler
Hasret çeken gönül, benim mi olsun.
Ben ne yaptım, kader sana
Mahkûm etti, beni bana
Her nefeste, bin sitem var
Şikayetim yaradana, şikayetim yaradana.
Şaşıran sen mi yoksa benmiyim bilemedim
Öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
Çıkmaz bir sokaktayım, yolumu bulamadım
Of... of... of... of... of... of.of.of...
Ben mi yarattım, ben mi yarattım
Derdi ızdırabı, ben mi yarattım
Günah zevk olmuşsa, vefa yorulmuşsa
Düzen bozulmuşsa, ben mi yarattım.
Batsın bu dünya, bitsin bu rüya
Aşksız geçen ömrüme, yazıklar olsun
Dolmamış çileler, yaşanmamış dertler
Hasret çeken gönül, benim mi olsun.
Ben ne yaptım, kader sana
Mahkûm etti, beni bana
Her nefeste, bin sitem var
Şikayetim yaradana, şikayetim yaradana.
Şaşıran sen mi yoksa benmiyim bilemedim
Öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
Çıkmaz bir sokaktayım, yolumu bulamadım
Of... of... of... of... of... of.of.of..."

Velhasılı kelam sevgili dostum; zaman geçiyor; nesil değişiyor, teknoloji almış başını gidiyor, düşünceler değişiyor, bilim, tarihte hiç olmadık kadar zirve yapmış; ama bizlere aynı masallar anlatılıp duruluyor; kimileri inanıyor, kimileri ise inanmıyor...
Kim bilir, belki de kalabalığın tutsağı olmuşuz; kalabalıklar yürüyor, biz de yürüyoruz...
Sen, sen ol sevgili dostum; çoğunluğun terazisine aldanma, aklının ve vicdanının terazisine bak ve öyle düşün, konuş, yaz ve yaşa!
Bizim aklımız bu kadar, gerisi Allah kerim...