İnsan bazen öyle bir sınıra gelir, öyle bir ruh haline bürünür ki, onu aşamayınca mutsuz; aşma şansını yakaladığında ise belki daha mutsuz olabiliyor sevgili dostum! Kim tahmin edebilir ki, yaşamadan...
Birileri, hüzünlü, kederli, dertli, neşeli ve sevinçli diye, dünya durup da bunlara ne yol verecek, ne de yol açacak..! Şöyle bir bak! Her nehirin, kendi kulvarında ve yatağında akışına... Kıvrıla kıvrıla bir rota belirlemesi de, zorunluluktan elbet! Aşındıramayacağı yerde vakit kaybetmiyor işte! Hayat da böyle değil mi!
Hikâye bu ya sevgili dostum; adamın birinin, abanoz ağacından yapılma mükemmel bir yayı varmış. Çok uzağa mükemmel atışlar yapabildiği bu yaya, adam çok değer veriyormuş. Fakat bir gün yayı inceledikten sonra şöyle demiş:
"İyisin hoşsun da, kaba sabasın biraz! Tüm süsün püsün  pürüzsüzlüğünden ibaret. Yazık!"
"Ama çaresi var!" diye düşünmüş sonra. "En iyi sanatçıya gideyim, yayın üzerine oyma resimler yaptırayım." Dediği gibi yapmış; oyma sanatçısı yayın üzerine zengin bir av manzarası döşemiş; bir yayın üzerine bundan daha çok yakışacak bir tasvir olabilir miydi?
Adam çok sevinmişti.
"Bu süslemeleri hak ettin sen sevgili yayım!" demiş. Hemen denemek istemiş; yayı germiş ve yay kırılmış..!"
Velhasılı kelam sevgili dostum; uzun söze ne hacet! Hayatımızdaki her şey, bir yayın hikâyesinden ibaret değil mi? Kaba saba olan dayanıklı, zarif ve narin olan ise kırılgan ve hassas kabul ediliyor...Aman dikkat!
Gülümse hayata sevgili dostum, gülümse!
Senin üzgün olman, kimsenin umurunda bile değil...Bir tarafta, karnı tok, sırtı pek olanlara direniş falan vız gelirken, diğer tarafta ise dışlanan insanların hak arama mücadelesi! Memleketten insanlık manzaraları bu işte; anlayabilene aşk olsun!