Aklımız başka bir şeyden dem vururken, gözlerimiz başka bir dünyada yaşıyor...Esasında, zaman onlar için durmuştur ve kendilerini efendi yapmak için aceleleri de yoktur!

Şu meşhur firavun vardı ya  dostum! Onun saltanatının dört dayanağı vardı, bunu sen de biliyorsun. Ama hatırlatmakta yarar var...Bir tarafta siyasi danışmanları (haman), bir tarafta sermayedarları (karun), bir tarafta dini, menfaat için satan alimleri (belam), diğer tarafta ise zamanının göz boyayan, insanları büyüleyip esir alan sihirbazları... Ya hikayenin sonunda neler oldu, bileniniz var mı? Elbette toplumsal alt üst, kargaşa,kaos, yıkım veya diğer tabirle helak!

Sevgili dostum, şöyle dur ve uzaktan kendine bir bak, bakalım ne görüyorsun?

Modern cağda "para gübre gibidir, her yere dağıtmazsanız verim alamazsınız" diyenler mi haklıdır yoksa,mevcut gübreyi toplamak isteyenler mı?

Peygamberimizin insancilligindan, merhametliliginden, affediciliğinden; Hz. Önerin ise adaletinden bahsedip örnekler verip dururken, ya siz ne yapıyorsunuz? diye sormazlar mı? Son duruma bakıldığında koskoca bir masal ve sonu hüsranla biten bir hikaye...

Ve sonuç olarak sevgili dostum; yeryüzündeki cennette ve cehennemde yaşayanlar, saçma sapan işler yaparak yoluna devam ederken, cennette veya cehennemde olduklarını dahi bilmezler...

Mutluluğun nerede saklandığını henüz keşfeden olmasa da, bir teoriye göre, millet olarak yenilecek şeylerin fiyatına, vurulacak aşıların milliyetine bakar, milliyetçilik yaparız, ona göre karar veririz...Buna göre pek yakında, kimimiz Çinli, kimimiz Alman, kimimiz Rus, kimimiz de bilmem ne milletine benzemeye baslayacagiz derlerse hiç şaşırmayın!