Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın henüz hayata geçirilmeyen Kanal İstanbul’un üzerinden geçecek Sazlıdere Köprüsü’nün temel atma töreninde yaptığı konuşmada muhalefetin ve çevrecilerin tepki gösterdiği Kanal İstanbul projesi için muhalefete seslenerek, "Geldiğimizde bilesiniz ki ödeme yapmayacağız, elinizden alacağız' diyorlar. Bankaları, projeye ilgi duyan ülkeleri tehdit ediyorlar. Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla alırlar" demişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözlerine bir tepki de Ayyıldız Hareketi lideri İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ'dan geldi.

Özdağ yaptığı basın açıklamasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Önerim, önce F-35'lere ödediğiniz parayı ABD'den söke söke alın" diyerek seslendi.

İşte Özdağ'ın basın açıklamasından öne çıkanlar:

Gündemimizdeki en önemli konuların başında çocuğa yönelik şiddet geliyor.

Kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve cinsel saldırıların zirveye çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu durum TBMM’ni çocuklarımızı ve kadınlarımız şiddet ve cinsel istismara, saldırıya karşı daha etkili şekilde koruyan yasal düzenlemeler yapmak zorunluluğu ile karşı karşıya getiriyor.

Oysa 4. Yargı paketi çerçevesinde TBMM’ye sunulan düzenleme değil çocuklarımız daha iyi korumak aksine daha korumasız hale getirmektedir. Çocuğun cinsel istismarı katalog suçlar arasında yer almaktadır. Ancak katalog suçlarda tutuklama için somut delil olması şartı getirilmektedir. Bu diğer suçlarda olumlu bir adım olmakla beraber çocuğa yönelik cinsel istismar olaylarında çocuğun saldırının farkına varmasının, eylemin bir istismar eylemi olduğunu anlaması bile zaman alabileceğinden doğru değildir. Komisyonda yapılan bütün itirazlara rağmen düzenleme iktidarın oyları ile bu şekli ile geçti.

Somut deliller, istismarın yapıldığı anda meydana gelen; izler, ekimozlar, fiziki bulgulardır. Yargıtay'ın da çeşitli kararlarında belirttiği üzere çocuk; istismara uğradığını yaşadığı travmanın etkisiyle sıklıkla 'uzun bir süre sonra' söyleyebilmektedir. Bu gibi durumlarda somut delil varlığı mümkün olmayacaktır. Dolayısı ile tutuklama da mümkün olmayacaktır. Ayrıca cinsel istismar sadece vücutta iz bırakan eylemler ile gerçekleşmez.

Hatta yargı paketi ile getirilen bu somut delilin varlığı halinde katalog suçlarda tutuklama kararı verilebileceği düzenlemesine dayanarak Çocuk istismarcısı şeyh tahliye istedi.

Sosyal medyada yer alan habere göre, Sakarya Akyazı Kuzuluk kesimindeki dergahta 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılan Fatih Nurullah takma adlı tarikat şeyhi Eyüp Fatih Şağban'ın karar duruşmasındaki savunmasında, "Az bir ceza dahi verseniz benim idam fermanım olacağını belirtmek istiyorum. Meclis'te bulunan yasa teklifinde artık somut delillere dayanmak suretiyle tutuklama mümkün olacaktır. Bu nedenle de ben tahliyemi talep ediyorum" diyerek 4. Yargı Paketi’ne de sığındığı ortaya çıktı.

Nereden alıyor bu adamlar bu haberleri?

Acaba kendileri için özel yapılan düzenlemeler olduğuna mı inanıyorlar?

Cinsel istismar suçlarında çocuk istismara uğradığını travma etkisi ile geç beyan etmiş olsa da beyan somut delil olarak kabul edilip tutuklama kararı verilebilmeli.

Beyan delilleri sanığın, şüphelinin, tanığın, katılanın, mağdur ve diğerlerinin maddi vakıaya ilişkin beyanlarından meydana gelir. Bu beyanlar soruşturma aşamasında yapılmış olabileceği gibi kovuşturma aşamasında hatta soruşturma öncesinde dahi yapılmış olabilir

Üstelik mahkemelerin çocukları koruma konusunda çok istekli davranmadıkları en son 6 ve 9 yaşında iki çocuğumuza anneleri, üvey babaları, anneanne ve dayıları tarafından yapılan istismar Adli Tıp raporuna ve çocukların çizdikleri resimlere ve diğer delillere rağmen tutuksuz yargılama kararı verilmiş olması endişe vericidir. Sonuç olarak çocuklarımızın her türlü şiddetten korunması için daha etkili yasal düzenlemeler yapılması gereklidir.

AK Parti tarafından kötü yönetilen Türk ekonomisi tarihinin en ağır ekonomik krizlerinin birisinden geçmektedir. Ekonomik krizi aşma umudunu yitiren onlarca insanımız intihar etmiştir. Durum bu kadar vahim iken Saray Rejiminin lükse, israfa yönelik harcamaları devam etmektedir. Türk ekonomisinin tabutuna çakılacak son çivi olacağı kesin olan Kanal İstanbul adlı proje dün sözde başlamıştır. Sözde başlamıştır diyorum çünkü yapımı başlayan köprü esasen bir otoyolun parçası niteliğini taşımaktadır. Temeli atılan köprünün sahtekârlığı da dün ortaya çıkmıştır. Projesi 2007 de imar planına konulmuş bu köprü, Kuzey Marmara otoyolunun son bağlantısı. Üstelik yıllık geçiş garantisi yüz milyon lira. 19 yıl da işletme hakkı verilmiş. Yapılan Kanal İstanbul temel atma töreni değildir.

Önemli olan husus temel atma töreni sırasında Erdoğan’ın yapmış olduğu konuşmada vurguladığı bir husustur.

Sayın basın mensupları,

Erdoğan, AK Parti iktidarı sonrasında gelen iktidarların projeyi durdurmayacağını, durdursa dahi uluslararası tahkime gidecek yabancı firmalara ödeme yapmak zorunda kalacağını “Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla alırlar” şeklinde ifade etmiştir. Erdoğan’ın bu açıklamasını dinleyince hangi tarafta durduğu konusunda güçlü şekilde şüphe duydum. Türkiye Cumhuriyeti’nin mi yoksa uluslararası sermaye çevrelerinin mi? Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’nin borçlarını 1953 senesine kadar ödemeye devam etmiştir.

Elbette Erdoğan’ın bir başka konuşmasında ifade ettiğinin tersine “Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi ile AK Parti’nin kaderi Allah’a şükürler olsun ki birleşmemiştir.” AKP, bir lider partisi olarak bugün vardır yarın yoktur. Diğer bir ifade ile Erdoğan’dan sonra AK Parti yoktur. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Osmanlı’nın borcunu ödeyen Türkiye Cumhuriyeti, Türk halkı devlette devamlılık esasında AK Parti döneminden kalan borçları, hatalı yatırımların bedelini ne yazık ki ödeyecektir.

Türkiye büyük ve kullanılmayan zenginlikleri olan harika bir ülkedir ve Türk halkı dünyanın en çalışkan halklarından birisidir.

Yeter ki soyulmasın,

Yeter ki, uyutulmasın.

Ancak bütün yatırımcılar bilmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkı bilinçli olarak Türk Milletinin aleyhine şekillendirilen anlaşmalar üzerinde değişiklik hakkına uluslararası hukuk içinde kalarak sahiptir. Özetle hiçbir yerli ya da yabancı kuruluşun Türk halkının cebinden söke söke haksız para almasına izin vermeyiz. Türk Milleti çaresiz, Türk Devleti etkisiz değildir.

Kimse Türkiye’den söke söke bir kuruş bile alamaz. Libananco davası buna en büyük örnektir. Türkiye Cumhuriyeti Çeaş ve Kepez’e el koyduğunda Kıbrıs Rum kesiminde yerleşik Libananco şirketi tahkime gitmiştir. Türkiye, önce 23,5 milyar dolarlık Paris’te tahkim ve daha sonra Dünya Bankası ICSID nezdine yatırım tahkimi ile karşı karşıya geldi. Ülkemiz bu davaları söke söke kazandı.

1 – Partileşme sürecinde olan Ayyıldız Hareketinin itirazı kamu menfaati olmaksızın rant amacıyla yapılan projeleredir. Örnek vermek gerekirse Osman Gazi köprüsü bir ihtiyaç ancak çok pahalıya ihale edildi. Türk halkı fakirleştirildi. Üstelik Osmangazi Köprüsü daha araç geçiş garantisini tutturamadan bir de geçiş garantili Çanakkale Köprüsü ihale edildi. Adeta yangından mal kaçırıyor birisi.

2 – Biz Ayyıldız Hareketi olarak tüm projeleri kamu menfaati açısından incelemeye alacağız. Ve özellikle rant amacıyla yapılan projelere -kamulaştırma kararı dahil- gerekli tüm tedbirleri uygulayacağız.

3 – Kamu Özel İşbirliği projeleri eski adı ile Yap-İşlet-Devret projeleri tam bir yap-soy-devret projelerine dönmüştür. Kamu Özel İşbirliği modeli ile yapılan tüm projelerin sözleşmelerini yeniden müzakereye açacağız.

Birinci adım olarak kesinlikle yanlış bir model olan araç geçiş garantilerine son vererek başka bir model üzerinde uzlaşı arayacağız ve ikinci adım olarak 4749 sayılı kanunun 2013 yılında aceleyle getirilen 8/A maddesi ile uygulanan Hazine borç üstlenimi modeline de derhal son vereceğiz.

4 - Türk devleti, Duyun-u Umumiye döneminde dahi her daim borcuna sadık olduğu için yeniden müzakere edilen proje modeli işine gelmeyen yabancı yatırımcıya parası Hazine tarafından ödenerek kendisine teşekkür edilecek.

5 - Türkiye Cumhuriyetinin menfaatlerine uygun olarak sözleşme serbestisi çerçevesinde yeniden gözden geçirilen projeler devletimize beklemediği hiç bir olumsuz hukuki sonuç doğurmayacaktır.

Özetle, kimse Türk devletini ve Türk Milletini yabancı sermayenin sopası ile tehdit edemez.

Aziz Türk Milletinin içi rahat olabilir.

Söz söke söke almaktan açılmış iken Erdoğan’a önerimiz,

F-35’ler için ödediğimiz parayı ABD’den söke söke almasıdır. Fakat Erdoğan’ın ne yazık ki, ABD’den değil, F-35’in parasını geri almak, “ölmedikçe vermeyeceğim.” dediği Rahip Brunson’un geri verdiğini düşününce Rusya’dan 2.5 milyar dolar ödeyerek aldığımız S 400’leri bile kullanmaya cesaret edemeyeceğini anlıyoruz.

Dün Şanlıurfa’ya ziyaret düzenlenen Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Şanlıurfa ve bölgeden bahsederken “Buranın Mezopotamya adıyla tanınmasını istiyoruz” demiş. Varank bilmelidir ki, Urfa halkı burası Mezapotamya değil Türkiye olsun diye “Şanlı” bir destan yazmıştır. Antep, Mezopotamya olmamak için “Gazi” olmuştur. Maraş, Mezapotamya olmamak için “Kahraman”ca savaşmıştır. Özetle, Varank’ın işi Türkiye coğrafyası üzerinde yeni çizimler yapmak değil, çok anlamadığı sanayi ve teknoloji konularında ek ders alarak çok mümkün görünmese de kendisini yetiştirmek olmalıdır.

Türk Milleti bütün bu olumsuzluklara rağmen ümidini yitirmeyecek. Son 5000 senede ne büyük badireleri atlattık. Bugünleri de aşacağız. Güzel günleri birlikte inşa edeceğiz.