Haberlobi/Haber Servisi
15-16 Haziran işçi direnişinin 51. yılı nedeniyle bir araya gelen Emek ve Demokrasi Platformu, Trabzon meydan parkında açıklama yaptılar.
Platform adına konuşan Emek ve Demokrasi Platformu Adına Engin Nur Organize Suç Örgütü lideri Sedat Peker’in son günlerdeki açıklamalarına atıfta bulunarak, “Bölgemizde İkizdere, Hopa, Cerattepe, Taşönü ve ilimiz sahilinde Gülcemal sahil dolgusu örneklerinde olduğu gibi yaşam alanlarımız adeta halkımızın elinden alınmaktadır.” dedi.
“15-16 Haziran direnişi onurumuzdur.” diyen Platform adına konuşan Emek ve Demokrasi Platformu Adına Engin Nur, basın açıklamasından satır başları şunlar;
Hala daha işçi sınıfının, Emek ve Demokrasi güçlerinin yolunu aydınlatıyor.
Bundan 54. Yıl önceydi. 1967 yılında Devrimci İşçi sendikaları konfederasyonu (DİSK) kurulmuştu. DİSK’in kuruluşuyla işçi sınıfının emek mücadelesi daha da yükselmeye başlamıştı. Bu durumdan korkan iktidar sahibi egemen güçlerin temsilcisi Demirel hükümeti 1970 yılında güçlenen işçi sınıfı hareketini engellemek için yeni bir sendika yasası çıkartıp sendikal hakları sınırlamaya çalıştı. TBMM’de sendika yasasının kabul edilmesine işçi sınıfının demokratik tepkisi sert oldu. Kazanılmış hakları korumak ve emek mücadelesini yükseltmek için 150 bin işçi 15 Haziran 1970 tarihinde alanlara çıktı. İstanbul’dan Gebze, Kocaeli ve Adapazarı’na doğru yürüyüşe geçtiler.
SELAM OLSUN İŞÇİ SINIFINA
Emek mücadelesi tarihinde 15-16 Haziran büyük işçi yürüyüşü diye de anılan bu mücadele siyasal iktidarın sert tutumuyla karşılaştı. Polis şiddeti sırasında çıkan olaylar sonrasında Üç işçi, bir esnaf ve bir polis memuru hayatını kaybetti. Sıkı yönetim ilan edildi. DİSK yöneticileri tutuklandı. Daha sonra CHP ve İşçi Partisi Demirel hükümetinin çıkardığı sendikal hakları sınırlayan yasayı Anayasa Mahkemesine baş vurarak iptal ettirdiler.
15-16 Haziran direnişi İşçi sınıfında sendikal bilinci- sınıf bilincini yükselttiği gibi toplumsal muhalefeti de daha da dinamik hale getirdi. Selam olsun 15-16 Haziran direnişine. Selam olsun işçi sınıfının hala daha devam eden emek ve demokrasi mücadelesine. ,
Bugün ülkemizde doğal yaşam alanlarımız derelerimiz, ormanlarımız, yaylalarımız, sahillerimiz yağmalanmış, yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekilmiştir. Yine siyasal iktidar hayata geçirmek istediği rant projelere ile Kanal İstanbul başta olmak üzere ülkemizin dört bir yanında doğa katliamına devam etmektedir.
HUKUK DIŞI KİRLİ İLİŞKİLER
Bölgemizde İkizdere, Hopa, Cerattepe, Taşönü ve ilimiz sahilinde Gülcemal sahil dolgusu örneklerinde olduğu gibi yaşam alanlarımız adeta halkımızın elinden alınmaktadır.
Yine bugün Türkiye, sermaye-devlet-mafya sarmalında devam eden kirli ilişkilerin ve iddiaların ortaya saçıldığı kritik bir süreçten geçmektedir. Son günlerde yoğun şekilde iktidar ve devlet içerisinde görev yapan, Susurluk sürecine ve öncesine kadar birçok isme uzanan mafya-çete ilişkilerine, uyuşturucu ticareti iddialarına, kamu gücünü iktidar mensuplarının da içinde olduğu rant kavgasından pay elde etmek amacıyla kullanmaya, hukuk dışı kirli işler ve ilişkilerin ortalığa saçılmış haline şahit oluyoruz.
MAFYA-ÇETE-UYUŞTURUCU İTİRAFALARI
Susurluk kazasıyla ortaya çıkan, Meclis Araştırma Komisyon raporlarına da yansıyan ancak o dönemde üstüne gidilmemesi, hesaplaşma ve yüzleşmenin olmaması nedeniyle 1990’lı yılları aşan bir durumla karşı karşıyayız.
Daha önce iş birliği ve ortaklık içinde oldukları cemaat ile girdikleri iktidar-rant kavgası sonrası gelişen 15 Temmuz darbe girişimi ve ardından yaşanan sivil darbe sürecinde tüm kirli çamaşırları ortalığa saçılan iktidar bloğu şimdi de mafya-çete-uyuşturucu ilişkileri yüzünden yeni itiraflarla karşı karşıya.
Bu dönemde yaygınlaşan şiddet politikaları, keyfilik ve hukuksuzluk, ihale kanunundaki sayısız değişikliğin yarattığı denetimsizlik, yağma ve talanın bir sermaye birikim aracı olarak kanıksanması, mafya-tarikat-devlet-sermaye arasındaki ayrımları giderek silikleştirmiştir.
TEK ADAM REJİMİ
Bu sermaye düzeni bütün yönleri ile çürümüş ve çöküşe geçmiştir. Sömürü, yolsuzluk ve mafya/siyaset cenderesinde yıllardır işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler ezilmekte, baskı ve sindirme politikaları ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Açıktır ki sermaye sınıfının, tek adam rejiminin denetimine giren yargının bu iradesizliği ile hukuk dışı ilişkilerin üzerine gitme “niyeti” yoktur.
BU FİLMİ İZLEMEK ZORUNDA DEĞİLİZ
Türkiye bu karanlık ilişkilerle anılmak ve bunun bir parçası olmak zorunda değildir. Emek, demokrasi, laiklik ve barıştan yana olan tüm kesimler olarak her gün sosyal medyada bu filmi izlemek zorunda değiliz. Artık dur demenin tam zamanıdır.
ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE DAVET
Bu çürümüşlüğe, devlet-sermaye-mafya-tarikat düzenine karşı emekten yana, laik ve demokratik bir Türkiye, barış içinde bir arada yaşam için mücadele etme, sorumlulardan hesap sorma zamanıdır. Düşlediğimiz ülke ve dünyayı kuracak tek şey de emekçilerin, halkın birlikte, örgütlü mücadelesidir. Herkesi bu mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
Mafyanın, çetenin, tarikatın ve her tür karanlığın merkezine yerleştiği bu düzenin tuğlasını emekçiler çekecek, duvarı yıkacaklar.