Andrzej Sapkowski’nin ilki 1983 yılında yayınlanan romanlarıyla ortaya çıkıp ilki 2007’de çıkan video oyunlarıyla hayran kitlesini büyüten Witcher evreni, 2019’da yayınlanan ve bu hafta ikinci sezonu yayınlanan Netflix dizisi The Witcher’la birlikte ilk kitabın çıktığı zamandan beri en popüler çağını yaşamakta. The Witcher evreni, The Elder Scrolls ve efsanevi LOTR evreni gibi birçok farklı yaşam formunun bir arada yaşadığı dünyalara sahip. Peki böylesine bir dünyanın ortaya çıkması, bilimsel açıdan ne kadar mümkün?
The Verge, bu sorunun cevabına ulaşmak için fizikçi ve kozmolog Brian Keating ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Bazı bilim insanları ‘çoklu evren’ kavramının pozitif bilimlerden çok felsefe ya da dine ait olduğunu düşünürken diğerleri, çürütülmeyen bir teoriyi kafadan elememenin taraftarı. Peki çoklu evrenle “The Witcher benzeri bir evren var olabilir mi?” sorusu ne alaka? Gelin Keating’in cevaplarıyla birlikte biraz kafa yoralım.
The Witcher evreninde ‘Kürelerin Birleşimi’ olarak adlandırılan ve ana hikayenin 1500 yıl öncesinde gerçekleşen bir süreç yer alıyor. Bu dönemde birkaç farklı gerçeklik birbirine giriyor ve elfler, cüceler, insanlar ve birçok farklı yaratık aynı dünyada yaşamaya başlıyor. Böyle bir olayın mümkünatı ise tartışmalı. The Verge’ün Brian Keating’le gerçekleştirdiği röportajdan alabileceğimiz yanıtlar ise şu şekilde:
- The Witcher, çoklu evren teorisini popüler hale getiren tek isim değil. Star Trek’in de işlediği bu konu, şimdi de Marvel filmlerinde kullanılıyor. Bazı fizikçiler bunun bilim-kurgu’dan ibaret olduğunu söylüyor. Peki diğerlerinin aksini düşünmesinin nedeni nedir?
Çoklu evren teorisi, Kopernik ilkeleriyle ortaya atılan, gözlem ötesi bir tahmin. Bu ilkelerde ne, nerede ve kim olduğumuz önemli değil; dünyaya ve kainata insan dışı gözlüklerle bakılmaya çalışılıyor. Bu yüzden nasıl birden fazla gezegen, yıldız, galaksi ve galaksi kümesi varsa evren(ler) içinde aynısının olabileceği düşünülüyor. Sadece bir tane evren olduğuna dair bir kanıtımız yok. Bu teorinin önde gelen destekçilerinden olan Profesör Andrei Linde’ye göre bu konuda düşünürken varsaymamız gereken ilk ihtimal, tek bir evren olma değil de birden fazla evren olma ihtimali.
- Çoklu evrenlerin işlendiği yapımlar, bu teoriyi farklı şekillerde ele alıyor. The Witcher’ın sunduğu hikaye ise sadece kendi halinde var olan evrenleri değil, bir de bu evrenlerin iç içe geçişini ele alıyor. Bu da tarihi olaylarda birleşmeye neden oluyor. Peki çoklu evrenler teorisine göre böyle bir birleşmenin olması mümkün mü?
Çoklu evrenler teorisi henüz somut kanıtlara dayanmadığı için hakkında varsayımlarda bulunmakta özgürüz. Bunun nedenlerinden bir diğeri ise farklı evrenlerin olması durumunda her şeyin mümkün olması. Bir evrende olan bir doğa yasası diğerinde olmayabilir. Bu yüzde bu teori hakkında konuşurken hep varsayımsal söylemlerde bulunuyoruz.
Evrenlerin birleşmesine gelince; bu tıpkı ışığın sonlu bir hızla seyahat etmesi gibi olabilir. Güneş şu anda ortadan kaybolabilir ve onu sekiz dakika boyunca göremeyebiliriz. Galaksiler de çarpışır, ancak iki galaksideki tüm yıldızlar birbirine girecek diye bir şey yok. Öngörülene göre çoğu birbirine değmez bile. Birden fazla evren varsa evrenlerin de böyle iç içe geçmesi söz konusu olabilir. Ancak birbirlerini ne kadar etkilerler, bilemiyoruz.
- Çoklu evren kavramının bilim-kurgu filmlerinde biraz daha farklı ve mecazî işlendiğini görüyoruz. Witcher’da da öyle. Bir evrendeki bir varlık kendini diğer bir evrende buluyor, vesaire. Ancak farklılıktan dolayı uzun süre hayatta kalamıyorlar.
‘Losing the Nobel Prize’ adlı kitabımda ‘petri-evren’ diye bir benzetmede bulunmuştum. Bir petri kabında tutulan bakteriler düşünün. Bu bakteriler düşünecek kadar zeki olsa bile başka bir bakteri kolonisinin varlığını idrak edemezlerdi. Birbirlerine birkaç santim kadar yakın olsalar bile bu bakteriler, kendi alanlarının işgal edilmesini engelleyen ve başka bakterileri kovan toksinler üretirler. Bu da evrenler arası geçişte engel ya da destek olan bir bariyer gibidir.