Anlatılan bu ya sevgili dostum;  üniversite profesörü, öğrencilerine su soruyu sorar:

– “Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?..”

Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.

– “Evet, her şeyi Tanrı yarattı!..”

Profesör, sorusunu yineler ve öğrenci yine “Evet efendim” diye cevaplar… Profesör devam eder.

– “Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise kötülüğü yaratan da Tanrı’dır… Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de, kötülüğü yaratan olduğuna göre, Tanrı kötüdür…”

Çocuk, profesörün bu mantık yürütmesi karşısında şaşırır ve yerine oturur… Profesör, Tanrı’nın insanların içinde yarattığı bir efsane olduğunu aklı sıra kanıtlamış olmaktan mutludur…

Bunun üzerine başka bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre şu soruyu sorar:

– “Soğuk var mıdır sayın Profesör?..”

Profesör şaşırır:

– “Nasıl bir soru bu böyle?.. Tabii ki var” diye cevaplar…

“Sen hiç soğukta üşümedin mi?..”

Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:

“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur… Fizik yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğu’na ‘soğuk’ adını veririz… Aslında soğuk diye bir şey yoktur… O sadece sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam eder.

– “Karanlık var mıdır profesör?..”

Profesör cevap verir:

– “Tabii ki vardır… Sen hiç karanlıkta kalmadın mı?..”

Çocuk bir kez daha atılır:

– “Korkarım gene yanılıyorsunuz sayın Profesör… Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur… Gerçek yaşamda karanlık; ‘ışığın yokluğu’na verilen addır… Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız… Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz…. Fakat karanlığı ölçemeyiz… Bir basit ışık, karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar… Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık vardır… Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçerek!.. Bu doğrudur değil mi?.. Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir…”

Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi vurur:

– “O zaman size son bir soru daha sormak isterim Sayın Profesör… Şeytan var mıdır?..”

Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte yine de cevaplar..

– “Vardır… Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz… O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır… Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey değildir…”

Çocuk “hayır anlamında” başını sallar profesöre…

– “Şeytan yoktur efendim… Yani kendi başına yoktur… Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur… O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir… Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır… O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’ gibidir… Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır…”

Profesör kürsüde afallamıştır…

Spinoza'nın tanrı anlayışına hayranlığıyla bilinen Einstein'in, inandığı tanrı anlayışı derin derin düşünmeyi gerektiriyor sevgili dostum!

"Hayatında bir cennet veya cehennem yaratmak için kesinlikle özgürsün.

Bu hayattan sonra bir şey olup olmadığını söyleyemem ama, sana bir tavsiye verebilirim. Olmamış gibi yaşa. Sanki bu senin zevk almak, sevmek, var olmak için tek şansın.

Yani eğer hiçbir şey yoksa, sana verdiğim fırsattan zevk almış olacaksın. Ve eğer varsa, sana iyi mi kötü mü diye sormayacağım...Sana soracağım, beğendin mi? Eğlendin mi? En çok neyi beğendin? Ne öğrendin? diye...

Bana inanmayı bırak; inanmak tahmin etmek, hayal etmektir.

Bana inanmanı istemiyorum, beni kendinde hissetmeni istiyorum. Sevgilini öptüğünde beni hissetmeni istiyorum, küçük kızını yatırdığında, kedini ve köpeğini okşadığında, denizde yüzdüğünde...

Beni övmeyi bırak. Bencil bir tanrı olduğumu nasıl düşünürsün?

Övülmekten sıkıldım, teşekkür edilmekten bıktım... Minnettar hissediyor musun? Bunu kendine, sağlığına, ilişkilerine sor. Dünyaya göz kulak ol. İzlendiğini mi hissediyorsun?... Neşeni ifade et! Beni övmenin yolu bu.

İşleri zorlaştırmayı bırak ve benim hakkımda sana öğretilenleri tekrar etmeyi bırak.

Emin olman gereken tek şey, burada olduğun ve yaşadığındır...Nitekim bu dünya harikalarla doludur. Etrafına baktığında, beni görecek ve hissedeceksin.

Neden daha fazla mucizeye ihtiyacın var ki? Neden bu kadar çok açıklama var?

Beni, dışarıda ararsan,  bulamazsın. Beni sadece kendi içinde bulursun! İşte buradayım, senin içinde atıyorum..."

Velhasılı kelam sevgili dostum; "Tanrı zar atmaz" diyen Einstein, aslında, evrenin ve kâinatın  işleyişine dair ilâhi  değişmez yasalarından bahsediyor. Kısacası, doğada yaşanan hiçbir şey tesadüf değildir...