Gazeteci Ayşe Arman, Eski Trabzonspor'lu yusuf Yazıcı ile röportaj gerçekleştirdi.

İşte o röportaj;

Müthiş bi sporcuyla karşınızdayım Yusuf Yazıcı

Valla, bu röportajları sizden çok kendim için yapıyorum :)) Böyle gençleri tanımak bana inanılmaz gurur veriyor. Çok çok etkilendim, 24 yaşındaki bu genç adamdan. Mutlaka profildeki röportajı okumanız gerekiyor, her şeyi buraya sığdıramadım. Farkındalığı tavan. Kendini acayip yetiştirmiş biri, sadece futbolda değil, her alanda gelişmek için kendine inanılmaz yatırım yapıyor. Aklım uçtu!

Karşınızda, dünya futbolunun yıldızlarından biri duruyor.
“İmkansız, kafamızda yarattığımız bi olgu, akıl ve mantık sınırları içinde olan her şey başarılır” diyen, kendini futbola adayan, kendini ADANMIŞLIK’la tanımlayan 10 numara bi arkadaş. Asla pes etmeyen, ultra azimli milli bir sporcu

Fransa 1. Ligi’nde, Lille’de forma giyen, başarılarıyla bizi onurlandıran Yusuf’un, kısa sürede tüm takımın gol sevincine dönüşen gol sevinci bile var.

Yusuf’un attığı her golden sonra, tüm takım bir araya geliyor ve hep birlikte ellerini yukarı kaldırarak “Y” harfi yapıyorlar. Nefis değil mi? ‘Y’ Yusuf’un adının ve soyadının baş harfi diye kompleks yapmıyorlar, onunla, golün coşkusuyla bütünleşiyorlar. Burda güven var, sevgi var, takım ruhu var, yaratıcılık var

Yusuf için akıl ve mantık dahilinde her şey başarılabilirrrr. Bu bakış açısı, onu yıllardır birlikte çalıştığı adidas’ın Impossible Is Nothing kampanyasıyla da bütünleştirmiş. adidas’a da büyük alkış, çok çok isabetli bi kampanya yüzü olmuş

Trabzon’dan çıkan ve şu anda Fransa’da top koşturan Yusuf, aynı zamanda UNDP elçisi. Dünyadaki yoksullukla da mücadele edecek. Vay ki ne vayyy! Analar, ne oğullar doğururmuş! Ailesini de kutluyorum, oğullarıyla ne kadar gurur duysalar azdır

Tebrikler Yusuf! Türkiye’nin yetiştirdiği en başarılı futbolculardan birisin. Gençlerin rol modelisin. Rekor bir bedelle, Lille’e transfer oldun. Transfer ücretini konuşmaktan çenemiz yoruldu :)))) Ve henüz 24 yaşındasın. Hakkında pek çok şey okudum, izledim… Seni tanımlayan en iyi kelimenin ADANMIŞLIK olduğunu düşünüyorum… Sen ne dersin?
– Hayatım boyunca ne yaptıysam, hep yüzde yüzümü vererek yapmaya çalıştım. Söz konusu futbolsa, en iyisi olmak için uğraştım, hala uğraşıyorum. Saha dışında da kendimi geliştirmek için ve en iyisini yapmak için çabalıyorum. Bir projeye dahil olacaksam hep en fazlasını verip, katkı sağlamak istiyorum. Ben hayata böyle bakıyorum. O yüzden, evet, kendini tek kelimeyle anlat derseniz, “Adanmışlık” derim.

İnsan, tutku duyduğu şeye kendini adamayınca, bu denli büyük başarılar gelmiyor mu?
-“Kendini adamadan olmaz! Başarı gelmez!” gibi büyük laflar etmek istemem. Herkesin kendine özgü bir başarı formülü ve yolu var. Benimki de bu. Ama bir genelleme yapmak gerekirse, “Çok çalışmadan başarı gelmez” diyebiliriz. Ben, içinde çok çalışma olmayan herhangi bir başarı hikayesi görmedim, duymadım, okumadım.

İYİ BİR FUTBOLCU OLDUĞUMU BİLİYOR, BUNU HERKESE KANITLAMAK İSTİYORDUM

16-17 yaşındayken, 6 ay kadro dışı kalmışsın. Ama bunu ailene söylememişsin. Kendine bir yol haritası çizmişsin. Biriktirdiğin harçlıklarınla, fitness aletleri almışsın. Evdekiler uyuyunca, sen kulağında müzik, antrenmana başlıyormuşsun. Gündüz ailen, “Nereye gidiyorsun?” deyince, sen “Antrenmana gidiyorum” diyormuşsun, halbuki kadro dışısın, kimse seni antrenmana çağırmıyor. Bir spor salonuna gidiyormuşsun. Orada işin bitince, sahilde koşuyormuşsun… Yani hedefine kilitlenmiş, hiç şaşmıyormuşsun… Ve sonunda tekrar takıma kabul edilmişsin!!! “Adanmışlık”la kastettiğin böyle bir şey mi?
-(Gülüyor) Tüm bunlar doğru. Yaptım. Ama bu, adanmışlığın biraz fazlası

-(Gülüyor) Tüm bunlar doğru. Yaptım. Ama bu, adanmışlığın biraz fazlası  Kimseye böyle zorlu bir yol önermem. Ama evet, o dönemde antrenmanlara katılamıyordum. Oysa, iyi bir futbolcu olduğumu biliyor ve bunu herkese kanıtlamak istiyordum. Kendime göre böyle bir çözüm buldum. Arkadaşlarımdan geri kalmayacaktım, elimdeki imkanlarla çalışmaya devam ettim. Aileme söyleyemedim; çünkü üzülsünler istemedim. Bir gün zaten geri dönecektim. Döndüm de…

Başka neler var böyle spor kariyerinde… Lille’de oynarken, ilk sezonda yaşadığın sakatlığı yenmek için verdiğin çaba da “bir adanmışlık öyküsü” mü?
-Bir bakıma öyle diyebiliriz. Bu tür sakatlıklar sporda var. İlk başta insan üzülüyor, “Neden benim başıma geldi?” diyor ama sonrasında bir “kendine dönüş planı” yapmak zorunda kalıyor. Ben de o dönem çok sıkı çalıştım. Sadece rehabilitasyona konsantre olmak da sıkıcı bir durum. O yüzden o dönemde hayatıma ekstra aktiviteler kattım. Saha dışı gelişimime önem verdim. Ders aldım, kişisel gelişimim için çalıştım, sosyal sorumluluk projelerine dahil oldum. Bu sayede konsantrasyonumu farklı alanlara kaydırabildim. Başarılı geri dönüşümde bunun da payı olduğunu düşünüyorum.

MÜCADELECİYİM ÇÜNKÜ TRABZONLUYUM

Bu mücadele gücünü nerede buluyorsun?
-E Trabzonluyum! Daha kısa ve net açıklayamam. Bizim oranın insanı mücadelecidir. Ben de öyleyim. Kendime kısa, orta ve uzun dönem planlamalar yapıyorum. Sonrasında bunlara uygun hedefler belirliyorum. İnsanın bir yol haritası olursa, motive olması çok daha kolay. “Koyduğum her hedefi mutlaka gerçekleştireceğim!” diye bir şartım yok. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama bazen benim dışımda gelişen şeyler de olabiliyor. O yüzden bazen vazgeçebiliyorum; başka bir alternatif üretiyorum. Ama pes etmiyorum. İşte o yazmıyor benim kitabımda!

İKİ KERE CORONA OLDUM… İYİLEŞTİM, SAHALARA DÖNDÜM

Bu arada, ikinci kez Corona olduğun haberlerini okudum…
-Ya evet. Ama şimdi gayet sağlıklıyım takıma ve antrenmanlara döndüm.

Siz, o kadar test oluyorsunuz, birinciyi anladım da ikinci kez nasıl virüsü kaptın?
-Ben de sordum bu soruyu kendime. Hani pandeminin başından bu yana, “Bir kere geçirince artık antikorluyuz” diye düşünüyorduk ya, ben orada da zor senaryoyu bulmuşum. Mutasyonlu virüsü almışım! Ama ilkine göre daha hafif atlattım. Hatta, hiçbir semptom da olmadı diyebilirim. Karantina süresini tamamlayınca da takıma katıldım.

Tüm bu Corona süreci, futbol kariyerini nasıl etkiledi?
-Tüm dünyayı etkileyen bir süreç oldu bu. İnsanlar, hayatını kaybetti, işlerini kaybetti. O yüzden ben, kariyerimi nasıl etkilediğini hiç düşünmedim. Bunun bencillik olacağını düşünüyorum. Tek isteğim bir an önce bu durumun düzelmesi ve dünyanın o eski güzel haline dönmesi.

Şu anda seyircisiz oynamaya devam di mi?
-Evet. Seyirci, futbolun en önemli noktalarından biri. İnsan, sahaya çıkınca o tribünleri dolu görmek istiyor. Büyük bir motivasyon kaynağı o insanların enerjisi. Boş tribüne oynamak bir garip. Sahanın içinde ne konuşulsa duyuyorsun. İnsan, kendi nefesinin sesini duyuyor. Gerçekten çok tuhaf. Ama yapacak bir şey yok, böyle bir dönem bu. Geçecek inşallah.

Siz her gün tıbbi kontrolden geçiyor musunuz?
-Tabii, her gün test oluyoruz. Zaten sosyal hayatta da kapanma olduğu için, antrenman tesisi-ev-maç üçgeni arasında geçiyor hayatımız. Çok sıkı korunuyoruz diyebiliriz.

Sen çok genç yaşta parlayan bir futbolcu oldun. Trabzon alt yapısından yetiştin, kadroya geçtin, sonra da çok iyi bir performans sergileyerek, rekor bir bedelle, Fransa’nın Lille takımına transfer oldun. Bu başarıyı nasıl karşıladın?
-Çocukken iki hayalim vardı. Birincisi iyi bir futbolcu olduğumu herkese göstermek. İkincisi de bu ülkenin çocuklarının da çok başarılı olabileceğini dünyaya kanıtlamak. Lille’e transfer olduğumda bu iki hayalimin de gerçekleşmesi beni çok mutlu etti. Türkiye’de bir çocuğun bile bana bakıp, örnek alması, hayal kurması, “Ben de yapabilirim” demesi beni çok mutlu eder.

Bu kadar çok para insanı bozmaz mı? Ya da şöyle sorayım: “Şu kadar milyonluk euro’luk oyuncuyum fikri” insanı bozmaz mı?
-Bozabilir. O, kişinin kendi yapısıyla alakalı. Ben profesyonel bir iş yapıyorum ve onun karşılığı olan ücreti alıyorum. Ama hayatımı, kazandığım parayla anlamlandırmıyorum. Küçükken krampon alamayan Yusuf ne kadar mutluysa, şimdi de o kadar mutluyum! İmkanlarım değişti evet, çok şükür kendime ve aileme güvenli bir gelecek hazırlayabiliyorum. Ama hayatımın ortasına, “Ben bu kadar para kazanan bir adamım”ı koymadım. Sabah bunu düşünerek uyanmıyorum yani. İnsan sabah neyi düşünerek uyanıyorsa, odur aslında. Ben her gün kalktığımda, “Haydi gidip daha iyi futbol oynayayım!’’ diyorum.

FABRİKADA VEYA İNŞAATTA ÇALIŞAN İŞÇİNİN YAŞADIĞI STRESTEN FAZLASINI YAŞADIĞIMI SÖYLEMEK HAKSIZLIK OLUR

Peki bu sorumluluk korkutucu değil mi? Senin adına birileri bu parayı ödüyor ve senden acayip bir performans bekliyor… Büyük bir baskı ve sorumluluk değil mi?
-Bu, her işte böyle. Fabrikada veya inşaatta çalışan işçi için farksız mı? Onların yaşadığı stresten fazlasını yaşadığımı söylemek haksızlık olur. Üstelik bu, benim seçtiğim bir yol. Futbol, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri. Aynı anda milyarlarca kişiyi harekete geçirebiliyor. Böyle bir dünyanın içinde olup da “Stres yaşamam!” demek olmaz. Elbette yaşıyoruz ve yaşayacağız. Ama bu sorumluluğu taşımasını da bileceğiz.

YENİ KÜLTÜRLERİ KEŞFETMEYİ SEVİYORUM

İlk gittiğinde Fransa’ya adaptasyon sorunu yaşadın mı?
-Her ülkenin, kendine göre bir kültürü ve yaşam şekli var. İnsan, nereye giderse gitsin, bir alışma süreci oluyor. Ben de yaşadım onu ama benimki kısa sürdü. Çünkü hem yeni kültürleri keşfetmeyi seviyorum hem de buradaki yöneticiler ve futbolcu arkadaşlarım beni çok sıcak karşıladı. Futbolun ve futbolcunun dili bir. Hemen kaynaşıyorsunuz. Burada da öyle oldu.

Fransızca öğrendin mi?
-Valla, gelir gelmez Fransızca derslerine başladım. Derdimi anlatacak kadar konuşabiliyorum. Bu arada İngilizce derslerim de devam ediyor.

Sana Trabzon’dan sonra Lille’de en çok farklı gelen ne oldu?
-Soğuğu! Tamam Trabzon da her mevsim güneşli değil ama buranın soğuğu çok fena.

EN BÜYÜK MÜCADELEM KENDİMLE

En çok neyle mücadele etmek zorunda kaldın?
-Kendimle!

Şu anda birkaç Türk oyuncu bir aradasınız. Bu nasıl bir rahatlık sağlıyor?
-E çok büyük bir rahatlık. Zeki ve Burak Abi’yle devamlı birlikteyiz. Genç kardeşimiz Mustafa da takımda. Lille, zaten aile havası olan bir takım. Tabii aynı dili konuştuğunuz, önceden tanıştığınız insanların olması da büyük bir şans. Bu sene gelen başarılarda Türk oyuncuların payının büyük olması sempatiyi arttırdı. Lille’in resmi hesabı, Türkçe tweet atmaktan Türkçe hesaba döndü neredeyse!

HAYATIMIN BELLİ BİR BÖLÜMÜNDE, DEĞİŞİK ÜLKELERDE YAŞAMAYI DENEYİMLEMEK İSTERİM

Çok alçak gönüllü olduğunu söylüyorlar. Öyle misin?
-Bu soruya cevap verirsem, sorunun ilk cümlesini doğrudan yalanlamış olurum!

Fransa, senin uzun süre yaşayabileceğin bir memleket mi?
-Fransa’yı seviyorum. Paris çok güzel ve yaşanılacak bir şehir mesela. Hayatımın belli bir bölümüne kadar, değişik ülkelerde yaşamayı deneyimlemek isterim. Sonrasına da bakarız.

Bize bir gününü anlatsana… Kaçta kalkıyorsun? Antrenman kaçta? Nasıl besleniyorsun? Kaçta uyuyorsun?
-Her gün 08.30’da kalkıyorum. 1 saat güne hazırlık yapıp, kahvaltı ediyorum. 11.00’da antrenmanımız oluyor. Ekstra antrenmanlarımı yapıp 15.00’da eve dönüyorum. 17.00’a kadar ara dinlenmemi yapıyorum. Sonrasında eğitimlerim varsa onlara giriyorum, kitap okuyorum, dizi izliyorum; kendime zaman ayırıyorum. 01.00’da uyuyorum.

DÜNYANIN EN ÜNLÜ UYKU KOÇUYLA ÇALIŞIYORUMGerçekten bir uyku koçuyla mı çalışıyorsun?
-Evet. Dünyanın en ünlü uyku koçu Nick Littlehales’le çalışıyorum. Nick, Manchester City, Liverpool, Arsenal, Leipzig gibi kulüplerle ve Cristiano Ronaldo ile çalışıyor. “İyi uyku” sadece sakatlanma riskinizi azaltmıyor aynı zamanda kritik anlarda, daha doğru karar verebilme şansınızı da arttırıyor. Sporda, başarıyı artık çok küçük detaylar belirliyor. Ve sadece bugün değil, orta ve uzun dönemde de başarılı olabilmek için bilimsel gelişmeleri ekip olarak yakından takip ediyoruz.

MİLLİ TAKIMIMIZIN ÇOK ÖNEMLİ BAŞARILARA İMZA ATACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM

Futbolda iyi özelliklerinden faydalandığın kimler var?
-Puyol’un mücadeleciliğini çok severdim. Zidane’ın oyun zekasını… Mesela teniste Djokovic’in mental dayanıklılığını çok beğeniyorum. Ama aynı zamanda Federer’in o sakin halini de beğeniyorum.

Milli Takım’la ilgili olarak neler söylemek istersin? Senin gibi genç ve yetenekli isimlerden oluşan yepyeni bir jenerasyon var artık…
-Çok genç, dinamik, başarılı ve her şeyden önce birlikte oynamaktan zevk alan bir takımımız var. Toplumda yarattığımız havanın da çok pozitif olduğunu görüyoruz. Ben, önümüzdeki 10 yıl, bu takımın çok önemli başarılar elde edeceğini düşünüyorum.

Genel olarak, geleceğe umutla bakan biri misin?
-Rasyonel ve mantıklı bakan birisiyim. Sorun varsa, çözerek ilerlemeyi tercih ederim. Ben, güzel bir gelecek için elimden geleni yapayım da… Sonrası şans…

10 yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
-Umarım hala futbol oynuyor olurum. Kendimi sahanın içinden başka yerde görmem için en az 15 sene geçmesi gerekir!

Senin gibi başarılı sporcular, bir sonraki nesil için bir “umut” oluyor. Sen, başarılarından örnek alıp, sıkı çalışan gençlere neler önerirsin?
-Hayal etsinler… Hayal etmediğiniz hiçbir şey, hayatınızın gerçeği olmuyor. Ama tabii sadece hayal ederek de başarı elde edemiyor insan. Mutlaka çok çalışmak gerekiyor. Elbet, zorluklar yaşanacak. Zaman zaman başarısız da olunacak. Ama her şartta devam edebilmek, başarıya giden yolun ilk anahtarı…

İMKANLARI KISITLI AMA MUTLULUĞU SINIRSIZ OLAN BİR AİLEDE BÜYÜDÜM

Nasıl bir ailede dünyaya geldin? Anne-baba neci?
-Annem, ev hanımıydı. Babam, inşaat işleriyle uğraşırdı. Bir abim ve bir kardeşim var. İmkanları kısıtlı ama mutluluğu sınırsız olan bir ailede büyüdüm. Hayata dair ne zorluk yaşadıysak, el ele verip birlikte aştığımız bir çocukluk geçirdim ben. O zamanlarda kendime söz vermiştim: Bir gün çok başarılı olacağım ve aileme her türlü imkanı sunacağım. Bugünkü Yusuf olmamda onların çok payı var.

ANNEANNEM, BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR FİGÜR. HAYATA DAİR BİRÇOK ŞEYİ O ÖĞRETTİ BANA

Nasıl bir çocukluk seninki?
-Çok mutlu bir çocukluk geçirdim. Trabzon’da sokak arasında, yaylada, onlarca güzel hatıra var aklımda. Anneannem, benim için çok önemli bir figür. Hayata dair birçok şeyi o öğretti bana. Yazları onun yanına yaylaya giderdim. Beraber inekleri otlatmaya çıkarır, saatlerce vakit geçirirdik. Yaylada inekleri aynı yerde otlatmanız ve sorun çıkmamasını sağlamanız lazım. Bunun için de hepsinin birbiriyle iyi geçinmesini sağlamanız gerekir. Bir nevi takım ruhu yani. Bunların hepsini anneannemden öğrendim ben.

TRABZON’DA DOĞMUŞSANIZ, ZATEN FUTBOL HAYATINIZIN EN ÖNEMLİ PARÇASI OLUYOR

Futbola yatkın olduğunu ne zaman fark ettin?
-Futbol topuyla ilk tanıştığımda…

Peki seni futbol oynamaya teşvik eden kim?
-Trabzon’da doğmuşsanız, zaten futbol hayatınızın en önemli parçası oluyor. Mahalle arasında oynarken yeteneklerim ortaya çıktı, altyapı seçmelerine gittim. Orada bir deneme maçına aldılar beni. Ayağıma top geldi, herkesi çalımlayıp, gol attım. Hoca yanıma gelip, “Sen çık oğlum, yan tarafta bekle beni” dedi. Ben de kenara oturup ağlamaya başladım. Baktım biraz sonra hoca bana doğru geldi ve “Oğlum niye ağlıyorsun, biz seni seçtik” dedi. Hikayenin sonrasını zaten biliyorsunuz.

DÜNYAYA BİZİM ÜLKEMİZDEN ÇOK BAŞARILI SPORCULAR ÇIKABİLECEĞİNİ GÖSTERİYORUZ

Bu sporun nesi seni büyülüyor?
-Ruhu! Düşünsene öyle bir spor ki, aynı anda, dünyada milyarlarca kişi tarafından seviliyor. Bir Dünya Kupası veya Şampiyonlar Ligi Finali oluyor 7’den 77’ye herkes için, hayat duruyor. Seninle birlikte üzülüp, seninle birlikte seviniyorlar. Bir sporun büyülü olması için daha ne gerekir ki!

Fransa’da Türk futbolcular ne kadar havalısınız?
-Başarılıyız ve başarımızın getirdiği kadar havalıyız! Burada, bir anlamda ülkemizi de temsil ediyoruz. Hem dünyaya bizim ülkemizden çok başarılı sporcular çıkabileceğini gösteriyoruz hem de Türkiye’deki çocuklara, “Hayal edip çalışırsanız, siz de ülkemizi dünyada en iyi şekilde temsil edebilirsiniz!” mesajı vermiş oluyoruz.

BURADA İŞİMİZİ YAPTIĞIMIZ SÜRECE SOSYAL HAYATIMIZ BAŞKALARINI ÇOK İLGİLENDİRMİYOR

Türkiye’de bir futbolcu gece kulübüne gitse; taraftar, görür sinir olur, azarlar, “Ne işin var!” der, yetmez kulübü arar, şikayet eder… Fransa’da durum ne? Hayatınız, herkes tarafından kontrol altında mı?
-Neredeyse 1 yıl oldu pandemi dolayısıyla ev ve maç haricinde bir yere çıkmıyoruz, o yüzden rahatız. Gece kulübü falan yok yani. Şaka bir yana, burada işimizi yaptığımız sürece sosyal hayatımız başkalarını çok ilgilendirmiyor. Zaten herkes bu profesyonelliği özümsemiş olduğu için de hayatın kendine göre bir dengesi var burada.

İMKANSIZ, BİZİM KAFAMIZDA YARATTIĞIMIZ BİR OLGU

adidas’ın Impossible Is Nothing Türkiye kampanya yüzlerinden birisin. Bu kadar güçlü bir kampanyanın Türkiye’deki temsilcilerinden biri / yüzü olmak nasıl bir duygu?
-adidas’la bizim uzun yıllara dayanan bir iş birliğimiz var. Aile gibi olduk diyebiliriz. Hem Türkiye’de hem globalde çok önemli işlere imza atıyorlar. Ben de bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorum.

Bu kampanya seni ve sporcu kişiliğini tanımlıyor mu?
-Tam da beni anlatıyor aslında. Ben hayal kurmanın, inanmanın ve çalışmanın gücüne inanıyorum. Önüme çıkan engelleri de işimin bir parçası gibi görüp, pes etmeden aşmaya çalışıyorum. Çocukluğumdan bu yana hep böyle oldu. İmkansız, bizim kafamızda yarattığımız bir olgu aslında. Akıl ve mantık sınırları içinde olan her şey, çalışarak başarılır.

KENDİMİ SADECE OLDUĞUMDAN DAHA İYİ DÖNMEYE KONSANTRE ETTİM

Hayatında hiç imkansız diye düşündüğün şeyler oldu mu? Onları nasıl aştın…
-Geçen seneki sakatlığım buna bir örnek. Tam da Fransa’ya adapte olduğum, takıma alıştığım, formumun yükseldiği bir dönemde geldi başıma. İlk günlerde çok umutsuzluğa kapıldım. Ama sonrasında, eğer geri döneceksem bunu çok çalışarak yapabileceğimi düşünmeye başladım. Ve o andan itibaren de kendimi sadece olduğumdan daha iyi dönmeye konsantre ettim. Rehabilitasyon döneminde kendi kişisel gelişimim için de zaman ayırdım. Bu şekilde kafamı farklı şeylere de konsantre edebilecektim. Çünkü insan sadece rehabilitasyonu düşününce de bunalıyor.

GOL SEVİNCİNDEKİ O MEŞHUR Y’NİN HİKAYESİ

İsminin ve soy isminin baş harfi olan Y’den esinlenerek yaptığın gol sevinci, kısa sürede tüm takımın gol sevincine dönüştü. Attığın her golden sonra, tüm takım bir araya geliyor ve hep birlikte ellerini yukarı kaldırarak “Y” harfi yapıyor… Nedir bunun altında yatan felsefe?
-Uzun zamandır bir gol sevinci üzerine düşünüyordum. Bu düşüncemi ekibimle paylaştım. İsmimle uyumlu bir sevinç olmasını istiyordum, sonuçta adımın ve soyadımın baş harfleri aynı (YY). Kariyer danışmanımla yaptığımız toplantıda, Y harfi üzerinden gidebileceğimiz fikrini ortaya attım. Sonrasında aldığımız ortak kararla bu yönde fikir üretmeye karar verdik. Ardından kariyer danışmanımdan şöyle bir fikir geldi: “Sen bugüne kadar hayatında neyi başardıysan, Yusuf Yazıcı olarak başardın. Hayatındaki birçok şey değişti ama Yusuf Yazıcı değişmedi. O yüzden, gol attıktan sonra koş, iki elini yan tarafa açarak vücudunun Y harfi oluşturacağı bir duruş yap. Hem seni anlatıyor hem grafik olarak güzel!” dedi. Çok hoşuma gitti. İlk birkaç maçta ben yaptım. Sonra takım arkadaşım Ikone katıldı. Sonraki maçta, tüm takım yapmaya başladı. Bir bakıma, bizim takımın gol sevinci oldu bu.

MUTLULUĞU DA MUTSUZLUĞU DA BİRLİKTE YAŞAYAN BİR TAKIMIZ

Senin kadroda yer almadığın bir maçta da takım arkadaşların, attıkları golü, senin gol sevincinle kutladılar ve golü sana armağan ettiler. Vay be! Bayağı seviyorlar demek ki seni… Ben futbolda acayip bir rekabet ve kıskançlık var diye düşünürdüm… Yanılmışım demek ki…
-Biz, mutluluğu da mutsuzluğu da başarıyı da başarısızlığı da birlikte yaşayan bir takımız. Benim olmadığım maçta yaptıkları bu jest, beni gerçekten çok duygulandırdı. Ama bu yüzden başarılı bir ekibiz zaten.

UNDP ELÇİSİ SEÇİLDİ YOKSULLUKLA MÜCADELE İÇİN SAVAŞACAK

Bir de şu UNDP meselesi var. Çok çok tebrik ederim. Sporun benzersiz gücünü ve Birleşmiş Milletler’in desteğini yanına alarak, “yoksullukla mücadele etme” noktasında, elinden geleni yapmaya hazırlanıyorsun. Biraz anlatabilir misin birlikte nasıl bir iş birliği gerçekleştirecek ve sosyal fayda sağlayacaksınız?
-Biz sporcuların, toplumsal sorunlarla ilgili farkındalık yaratma konusunda büyük bir güce sahip olduğunu düşünüyorum. Bu noktada, UNDP’nin bilgisi ve imkanlarıyla sahip olduğum deneyimleri bir araya getirerek çok değerli ve faydalı işlere imza atacağımıza inanıyorum.

Sen dünyada, insanlık olarak mücadele etmemiz gereken çok fazla adaletsizlik olduğuna mı inanıyorsun?
-Elbette. Bunların başında yoksullukla mücadele geliyor. Benim için yoksullukla mücadele, adaletin ve barışın sağlanabilmesi için çaba göstermek demek. Ancak yoksulluk problemini çözdüğümüz zaman eşitlikten ve daha yaşanabilir bir dünyadan bahsetmemiz mümkün olabilir.