İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Cumhur İttifakı adayının seçilmesinin mümkün görünmediğini söyledi. Akşener, “CHP düşmüyor, buna karşılık DEVA ve Gelecek Partileri var, Saadet Partisi fena gitmiyor. Yarın bir iş birliği söz konusu olacak gibi görünüyor. Deva ve Gelecek Partisi yeni kuruldu, bir yürüyüş içindeler. Böyle baktığınız zaman Cumhur İttifakı adayının seçilmesi mümkün görünmüyor” dedi.

Akşener, şöyle devam etti:

“Çok mübarek ve muhterem bir şahıs olarak sayın Bahçeli tarafından sayın Erdoğan aday ilan edildi, böyle bir saygıya, sevgiye ve övgüye mazhar oldu. Millet İttifakı adayı merak ediliyor. Cumhur İttifakı et - tırnak oldular, gerçek duygular bir yana atıldı, duygusal ve sevgi böcüğü durumuna geldiler. Bu kadar senelik politikacıyım, bu kadar hemhal olmuş farklı iki siyasi partinin birlikteliğini görmedim. Sayın Erdoğan'ı merkez alan, onu bu derece öven bir anlayış... Böyle olunca, sayın Bahçeli'nin ortaklığı da harika. Bakan vermek yok, bürokrat vermek yok, herhangi bir yük yok. Dolayısıyla sıfır yükle bir ilişki biçimi yürütüyor. Etle tırnak durumundalar, aralarına katiyen girilmez.”

'128 MİLYAR DOLAR NEREDE SORUSUNUN CEVABI DOĞRU DÜRÜST VERİLMEDİ'

Akşener, Merkez Bankası’nın rezervlerinde eriyen 128 milyar dolar için de, “128 milyar dolar nerede sorusunun cevabı doğru dürüst verilmedi, vatandaş bunun peşine düştü. İktidar partisi vatandaşı ikna etmek yerine, cevapsızlığı seçti. Bugün bir çiftçimiz intihar etti. Geçtiğimiz hafta bir esnafımız intihar etmişti. Böyle hikayelerin, acılı bir dönemin yaşandığı Türkiye'de 128 milyar doları Türkiye'nin hayrına harcamak zorunda kalmış olabilirsiniz. Bunu açıklayacaksınız. Ama öyle değil, sırf seçim kazanmak için, doları düşürmek için satılan bir sistemle karşı karşıyayız. 'Ben yaptım kardeşim, sebebi budur' diyemedikleri için bu sorunun sorulmasından çok rahatsızlar" diye konuştu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, KRT TV özel yayınında Çiğdem Akdemir’in sorularını yanıtladı

Akşener’in gündeme ilişkin yaptığı açıklamalar satırbaşları ile şöyle:

“128 milyar dolar henüz bulunamadı. İktidarın başı başta olmak üzere, küçük ortağı, bakanlar, her biri bir şey söylediler. Kafalarının çok karışık olduğu anlaşılıyor. Damat bakanla kayınpederi 128 milyar dolar üzerinden bir tasarruf yapmış fakat diğerlerinin haberi yok. Hem CHP hem İYİ Parti, bu 128 milyar doların peşine düştük. Ne oldu? Kedi yedi, dağa kaçtı, balta kesti, yandı bitti kül oldu gibi bir durum var. Sayın Erdoğan bir açıklama yaptı, kimse inanmadı. Genel Başkan Yardımcıları birbirleriyle çelişkili açıklamalar yaptılar. Damat bakanın nerede olduğu belli değil, ondan çıt yok. Maliye Bakanı bir açıklama yaptı, 'Merkez Bankası milletimizi bu konuda bilgilendirmeli' dedi. Bu çok önemli. Ben o sözün arkasındayım, peşindeyim.

Tek adam rejiminin uyduruk ucube sistemin Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye'yi getirdiği noktayı anlatmak açısından çok güzel bir örnek bu. O kadar para bir şekilde şuraya, şuraya, şuraya tasarruf edilmiş olabilir. Doğrudur, eğridir, eleştiririz ama bir cevabı olmalı. Küçük ortak da kasada duruyor dedi. Bir Ak Partili milletin cebinde dedi, bir başkası pandemiye harcandı dedi. Kimsenin haberinin olmadığı, nereye harcandığının cevabının bulunmadığı bir kaybolma hikayesi. Kayıplar ülkesi.

‘SIRF SEÇİM KAZANMAK İÇİN SATILAN BİR SİSTEMLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

128 milyar dolar nerede sorusunun cevabı doğru dürüst verilmedi, vatandaş bunun peşine düştü. İktidar partisi vatandaşı ikna etmek yerine, cevapsızlığı seçti. Bugün bir çiftçimiz intihar etti. Geçtiğimiz hafta bir esnafımız intihar etmişti. Böyle hikayelerin, acılı bir dönemin yaşandığı Türkiye'de 128 milyar doları Türkiye'nin hayrına harcamak zorunda kalmış olabilirsiniz. Bunu açıklayacaksınız. Ama öyle değil, sırf seçim kazanmak için, doları düşürmek için satılan bir sistemle karşı karşıyayız. 'Ben yaptım kardeşim, sebebi budur' diyemedikleri için bu sorunun sorulmasından çok rahatsızlar.

FETÖ'nün başı olan kişi 'ölüler bile kalksın oy kullansın' demişti. 2011 seçimlerinde konsolide oldu seçmen, o da tamam. 2014'te Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. 2015 seçimlerinde birden küt diye Ak Parti'nin oyları tekrar düştü, tek başına iktidar olmadı. Işık hızıyla olaylar gelişti. Sayın Davutoğlu hükümet kurmaya çalıştı, olmadı, 1 Kasım'da seçime gidildi. MHP'nin oyu çok düştü, yüzde 49'a çıktı Ak Parti'nin oyu. O andan itibaren yeniden bir sistem tartışması çıktı.

‘NE YAPILIRSA YAPILSIN BUNLAR YERİNDE OTURUR KANAATİ YIKILDI’

İstanbul ve Ankara'nın kaybedilmesi iktidar partisinin bütün dengesini bozdu. “Ne yapılırsa yapılsın bunlar yerinde oturur” kanaati yıkıldı. İstanbul öyle bir parasal güçmüş ki Yenikapı'daki arabaları gördünüz. Ne kadar lüzumsuz, cebe para koymak için yapılmış proje varsa İstanbul'dan çıkmış. İstanbul parasal bir emzikmiş. Dolayısıyla sadece İstanbul'un değişmesiyle, şu yolsuzluğun ve haksızlığın ortadan kalkması bile muhalefetin yarına güvenle bakan hale gelmesini sağladı.

Pandemi konuşuluyor, 3. dalga konuşuluyor. Lebalep kongreler, bir kişinin beş maaş birden alışı, bu hoyratlık, kibir, o pis dil konuşuluyor. Gençlerle, Z kuşağıyla farklı bir çalışma biçimi yürütüyorum, onlar bana öğretiyorlar. Her hafta iki zoom toplantısı yapıyorum, çeşitli yaş gruplarından, çeşitli cinsiyetlerden. Bir genç kız dedi ki, sizden rica ediyorum, siz bağırmayın... Dolayısıyla gerçek gündem bambaşka bir şey. Bunu örttürmeyeceğiz. 128 milyar doları sormaya devam edeceğiz.

‘AŞI MESELESİNDE ÇUVALLADILAR’

Aşı meselesinde çuvalladılar. Pandeminin en başında konuştuğumuzda insanlar sayın Koca'ya şüpheli bakıyorlardı. Ben dedim ki, Sağlık Bakanı böyle giderse iyi gidiyor, bir çabası var. Ümitliydik bu arkadaştan. Sayın Erdoğan da başlangıçta şöyle bir baktı. Sayın Erdoğan pandemiyi kendi siyasi geleceğine fırsat gördü. Bu Covid herkesin başında bela ama o krizi herkes yönetti. Ama bizimkiler pandemiyi değil algıyı yönetmeye çalıştı.

En başında kapıları kapatın dedik. En az 2 - 3 hafta kapatın ama kapattığınız zaman da esnafa kredi verin, kişi başına aile geçimi yardımı yapın dedik. Çünkü Türkiye'de üretilenin tüketilmesi için buna ihtiyaç vardı. Bir kriz oldu, kapanmaz dendi. 100 milyar liraya yakın bir paket açıklandı. Baktık ki, müteahhitlerin ellerindeki konut stoku tükensin diye uğraştılar. Aldı insanlar ucuz krediyi, dolar yaptılar. Halbuki bizim dediklerimiz yapılabilse, insanlar ihtiyaçlarını alacaklardı. Sanayici üretecek, işçi maaş alacak, esnaf malını satacak, tüketici de gelip alacak. Tam tersine müteahhit zenginliğine gitti iş.

Bugüne gelirsek, 3 haftalık bir kapanma kararı verdi sayın Erdoğan. O konuşmasını dikkatle dinledim, yüzde 70'i siyaset ve dış politikaydı. Yüzde 30 civarı da kapanmaya dairdi. Her kriz gayriciddi biçimde yönetiliyor. Büyük resme bakarak adımlar atılamadığı için, lebalep kongreleri de hatırladıktan sonra üçüncü dalgayı yaşıyoruz.

Çok ciddi bir şekilde masaya oturulacak ve raici neyse o olacak. Devletin yaptığı köprülerin fiyatıyla bunların yaptığı fiyat arasında dağlar kadar fark var. Bu giderilecek. Köprülerden geçen de, geçmeyen de ödüyor. Tayyip beyin cebinden çıkmıyor ki... Yozgat'ta, Diyarbakır'da, Mardin'de Hakkari'de, Erzurum'da Trabzon'da, Denizli'de yaşayan her kim varsa, herkesin cebindeki paradan gidiyor.

Bayramdan sonra bir ziyaret yapacağız oraya, köylere moral ziyareti. Tayyip bey Rizeli. Nasıl bir şey bu? Hemşehrilerinin karşısında, bir müteahhitin yanında yer alıyor. Sizin yayınınızda izledim, iki milletvekili köylülere Mehmet Cengiz'in işini kolaylaştırmak için ricaya gidiyorlar. Çok şaşırdım. Kimsesizlerin kimi olmak için gelmişlerdi. Zengini daha zengin etmek üzere iş yapıyorlar. Bir taş ocağı da olmasın kardeşim. Gelinleri olarak oraya gideceğim. Direnmeye devam.

TARTIŞMALI EMNİYET GENELGESİ

Lebalepte gaz sıkmıyorsun. Yanak yanağa öpüşüyorlar, sayın Erdoğan lebalep kongrelerde övünüyor. Biz seyircisiz, sadece delege ile kongre yaptık. MHP de uyarak seyircisiz kongre yaptı. Sayın Erdoğan'ın paşa gönlü isterse 1 milyon kişiyi de toplayabilirdi. Ama siz Cumhurbaşkanısınız ve bunun altını çok çiziyorsunuz. Böyle bir el hak Cumhurbaşkanısınız. O kadar kalabalığı getirsen ne oldu, getirmesen ne olacaktı? Paşa gönlünü mutlu etmek üzere insanları topladınız. Yanak yanağa, maskesiz alkışladılar ve Türkiye'nin her tarafına giderek her yeri kırmızı yaptılar. Siz orada biber gazını bırakın, maske cezası bile yazamamışsınız ama camiye cemaat olarak gelmiş insanların gözlerine biber gazı sıkıyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Asıl mevzu şu... Bu hale mi döndü bu işler? Sayın İmamoğlu'na yönelik bir alerji var fakat ben daha zekice adımlar beklerdim. Kelimelerimi dikkatli seçmeye gayret ediyorum. Ben İçişleri Bakanı olsam, o soruşturma iznini imzalamadığım gibi, onu benim önüme getireni de görevden alırdım. O derece bir aptallık. Bunun hukuki, ahlaki bir yanı yok. Dindar bir insanım ama kendimi fetva makamı gibi görmedim. Normal şartlarda gidip dua ederiz. Fatih Sultan Mehmet Han, eşi veya kendisi... Orada cenazesi duruyor, ruhu yok. O geçmişte bu ülkenin banisi, bu ülkeye yaptığı büyük hizmetler sebebiyle çok büyük bir saygıyı hakediyor. Tekrar söyleyeyim; el bağlamanın ne hukuki ne ahlaki ve ne de dini bir mahzuru yok. Ben bakan olsam bu kağıdı yazanı bulur görevden alırım. Bu ahmaklık, bu eylem ahmaklık.

Hukuken doğru değil zaten. Fakat asıl olanı şu; İçişleri Bakanı emniyet mensuplarının görev amiridir. Dolayısıyla önceliği onların saygınlığını ve kendilerini korumaktır. Hukuka uygun bir emniyet mensubunun videosu çekilse ne olur, çekilmese ne olur? Kanuna uygun iş yapılmayacak, işkence yapılacak gibi bir şaibeyi emniyet mensuplarına yapıştırıyorsunuz, hata burada.”