Baharla birlikte doğa  tekrar canlanmaya, yeşermeye ve ben burdayım dercesine renklenmeye, çiçekler açmaya başladı sevgili dostum! Hani  deniliyor ya, mutluluk bir başka bahara, diye. Belki de bu bahardan feyz almak gerekiyor çok geç olmadan. Malesef herkes heyecanını kaybetmişken, baharın canlanması bir nebze olsun neşe ve bir o kadar da hüzün veriyor insana...Papatyalar, menekşeler, sümbüller, laleler ve daha niceleri boy göstermeye, çiçeklerini açmaya başlamışken, insan neden doğanın verdiği huzurdan uzak kalsın ki! Doğa, başlıbaşına bir dinginlik ve terapi kaynağıdır sevgili dostum! Siz bakmayın konuşmadığına, iş üretir; açmayan bir çiçeğe çiçek demez asla! Bunlardan biri de,

Papatya! Narin ve zarif güzelliği ile saflığı ve mutluluğu da simgeler. Masumiyetin de ifadesi olduğu için gelin çiçeklerinde, gelin taçlarında en fazla kullanılan çiçek olma özelliğine de sahiptir. Herkesin malumu olan özelliği ise "seviyor-sevmiyor" falında kullanılmasıdır. İster fal deyin, ister şans veya dilek; elbette bunun da bir hikâyesi var...

Hikâye bu ya sevgili dostum; sadece 3 gün ömrü olan kelebek, papatyaya aşık olur; ancak öleceğine saatler kala "Seni seviyorum" demiştir. Papatya sadece "Ben de... " diyebilir ve kelebek ölür. "Ona sevdiğimi neden zamanında söyleyemedim?" diye papatya üzüntüden hasta olur ve yapraklarını dökmeye başlar. Döktüğü her yaprakta "Seni seviyorum" der ve nihayetinde papatya da ölür.

İşte bugünden sonra sevildiğini duyamayan herkes papatyaya sorar; Seviyor mu, sevmiyor mu? diye...

Velhasılı kelam sevgili dostum; kelebeğin de, papatyanın da, diğer çiçeklerin de ömrü kısa olduğu gibi,  uzun gibi sanılan insan ömrü de kısadır aslında. Malesef insan, insanlığın gerektirdiği  pek çok şeyi ertelemekle ve kendini kandırmakla meşgul...Zamanında hiçbir şeyi yapmadığımız için hep ahlanıp vahlanıyoruz malesef. Bilmiyoruz ki, mutluluk an, huzur zamandır!