Kukla ustaları gibisin sevgili dostum; parmaklarındaki marifete bağlı her şey! Seyircinin tepkisine göre oynatıyorsun kuklalarını...

Işıklı bir perde çekmişsin arana. Görünen belli, görünmeyen belirsiz...

Sahneyi iyi kullanmaktasın; görünmüyor olsan da sadece sesinle ve doğaçlama yeteneğinle.

Kuklalarını sürüyorsun sahnenin parıltılı ışıklarına.  Sen ise karanlıkların adamı. Hoş vakitler geçirtmek için aklının en ücra köşelerini kullanmakta mahirsin bu belli. Akıp giderken sahnede zaman, seyirciler memnundur bu temaşadan...Oyun bittiğinde kimse merak etmiyor seni, sadece konuşulan kuklaların...

Uzaktan izliyorsun olan biteni, yeni bir oyunun sözlerini hazırlamak istercesine. Her sahnede başka bir oyun sergilemeyi bir maharet olarak görüyorsun kendi dünyanda...Zaman değişiyor sevgili dostum; yeni seyirciler var artık...Onları anlamaya, çözmeye çalışıyorsun beklentilerini. Zaman eskimiştir artık; insanlar da düşünceler de...

Anlatacak hikâyeleri başkalarına yazdırmaktasın artık, o kadar meşgulsün ki. Derdin dünya olmuş dünya kadar derdin...Çık çıkabilirsen işin içinden...
Ve nihayetinde sevgili dostum; sahne de yıpranmıştır,  oyunlar da ve insanlar da.

Alıp giden zamanın ruhunu çözemediğini anladığında artık başka kullanıcılara meydan kalmıştır; sahneleri dolu ve ışıl ışıl; seyirciler ise bambaşka...

Döner dünya, sen ne yaparsan yap! Dönersin yüzünü başka şeylere ve arayışlara; ama eskimişsin bir kere çare yok dönüşlere...