Coğrafya, insanın kaderi oluyor bir anlamda… Yöneten zihniyetin eğilimi neyse yaşam ona göre belirleniyor. Bazı ülkelerde korku, baskı, şiddet ve totaliter yöneticiler halkı inim inim inletirken, bazı ülkelerde ise özgürlükçü ve insan haklarına saygılı, bireyi el üstünde tutan yönetim anlayışları…
Bir ülkede veya bölgede kuralsızlık, kargaşa ve kaos hakimse acı ve zulüm hiç eksik olmuyor. Kamu otoritesini sağlayan devlet organlarının uyguladığı kurallar nedeni ile insani ve ne denli yaptırım gücü güçlüyse, orada düzen egemen oluyor; ortak yaşamın kuralları hakim oluyor; can ve mal güvenliği konusu hukukun üstünlüğüne ve hukuki nizama bağlanıyor.
Henüz ciddi bir devlet geleneği ve sistemi düzeni oturtamamış toplumlarda, kendini bir şekilde güçlü hisseden gruplar veya hizipler kendi davalarını veya doktrinlerini dayatmak için her fırsatı değerlendirirler. Savundukları kurallar ve ideolojileri ne olursa olsun; devletin bütün varlığını yok edip kendi davalarını hakim kılabilmek için toplumu korkutucu ne varsa onu yaparak disiplin kurmaya ve itaat etmeye zorluyorlar. Bunun son örneği, Afganistan ‘da Taliban’ın yaptıklarıdır. Sadece kadınlar konusunda değil, yaşamın hemen her alanında dinin kurallarıymış gibi savundukları yeni bir düzen kurma çabaları aslında İslam’ın Kuran’ın ruhuna aykırı…
Devletleşme süreci, bir askeri ve sivil kadro harekatı olarak, dünyada devrimlere imza atarak gelişirken;  Türkiye örneğinde olduğu gibi, emperyalizme karşı ancak, çağdaş dünyanın bilim ve teknolojisine ve aydınlanma fikirlerine sarılıp büyüyen ve bu şekilde bugünlere gelen Türkiye örneğini, hiçbir İslam ülkesi gerçekleştiremedi; bu düşüncelerle de asla başarılı olamayacak.