Türkiye'nin dört bir tarafında yaşanan turizm hareketliliği, her ne kadar döviz girişi oluyor diye hükümeti ve bazı sektörleri sevindiriyorsa da, iç piyasada insanların, hemen her kalemde alım gücünü kaybetmesi sonucu, ister istemez; kimi yer kimi bakar kıyamet ondan kopar atasözünü  hatırlatıyor bize sevgili dostum!

Gıdadan, giyime, barınmaya ve hemen her alanda alıp başını giden fiyatlar ister istemez dar gelirliyi ve ortadireği alt üst etmiş durumda. İnsanların büyük bir bölümü ayakta kalmanın mücadelesini verirken, diğer taraftan parası değerli yabancıların ve kalbur üstü vatandaşlarımızın çılgınca yaşam tarzları ister istemez çoğunluğun zoruna gidiyor doğrusu...Kim ne derse desin sevgili dostum; kendi vatandaşlarını ağır vergilerle inim inim inleten ve parasını değersizleştiren yöneticilere karşı  son tahlilde büyük bir öfke var; henüz patlamayan...İşi dine vurup sabır ve şükür telkinleri de artık işe yaramıyor; doğrusu bu ister kabul edin, ister etmeyin...

Bir çeşit zulüm bu aslında. Azınlık bir kesimin yanısıra, özellikle Ortadoğu kökenli Arap turistlerin bu yaz mevsiminde görüldüğü gibi, esnafı sevindiren para harcama kültürü, yerli  vatandaşları tahrik etmez diyen yalan söyler. Kendi ülkesinde yetim ve yoksunmuş gibi yaşamak zorunda kalan insanların bakış açısı, bir nefretten çok bir kırgınlık konusu aslında...Yerlisi ve yabancısı ile herkesin tüketme özgürlüğüne sahip olduğu dönemlerde böyle bir çelişkinin hiç yaşanmadığına şahitlik etme bahtiyarlığına sahip olan bir nesiliz; bunu unutmamak gerekiyor. Sokakta konuşulanlara şahitlik edersek, meteliğe kurşun atan, yani beş parasız kalmış insanların ortak eleştirisi, kendi ülkesinde sefil yaşamak zorunda kalmak! Küçük bir harcama yaparken bile kılı kırk yaran bir toplum olduğumuzu net olarak görmek mümkün. Sefil çogunluk, azınlığın hayatını konuşmaktan ve dedikodusunu yapmaktan başka bir şey yapamıyor...

Ekonominin kötü yönetilmesi, doğal olarak Türk parasını değersizleştirirken, enflasyon denilen canavarı da tekrar uyandırdı. Gerçekleri görmezden gelen, akla ve bilimin gerçeklerine kulaklarını tıkayan ahmak siyasetçiler, önce konuşup sonra düşündükleri için inatla hata üstüne hata yapıyorlar. Sanki bir mucize gerçekleşecekmiş gibi. Ama öyle bir dünya yok sevgili dostum!  Siz bakmayın siyasetçilerin şu zaman, bu zaman yaşam koşulları  düzelecek demelerine...Küçük bir partizan fanatik grup dışında kimse bu masala inanmıyor. Sokağın sesi, bir ülkenin gerçek sesidir.

Velhasılı kelam sevgili dostum; halktaki Araplara karşı bir serzeniş olduğunu söyleyen siyasetçiler yalan söylüyorlar. Esas serzeniş, bu ortamı yaratan muktedirlere karşı yapılıyor da, anlamazlıktan geliyorlar. Şirinlik yaparak kendi toplumunun gerçeklerini görmezden gelenler, er ya da geç bir gün mutlaka derslerini alıyorlar; siyaseten de tokatlanıyorlar. Lâkin olan bu süreçte zavallı halka oluyor; ve belki de en can yakıcı tarafı da bu!

Ekmeğini turizmden çıkarmayan sıradan vatandaşın nefret ettiği bir alan turizm... Çoğunluk için turizm demek; kiraların, ev fiyatlarının, kısacası herşeyin fiyatının artması, sokakta yürüyememek, insanın kendi vatanında kendini yabancı hissetmesi, ötekileştirilmek, önemsizleştirilmek, çevre kirliliği, lokantalarda bile eskisi gibi hijyene dikkat edilmemesi, dışarıda yemek yiyememek vs. anlamına geliyor maalesef...!