AK Parti Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli Habertürk TV'de Kübra Par'ın 'Açık ve Net' programının konuğu oldu. Canikli haberturk.com Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Barlas ile Sabah gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu'nun sorularını yanıtladı.
"Muhalefetin 128 milyar buharlaştı" iddialarına yanıt veren Canikli şöyle konuştu: Önce buharlaştı denildi. Bu rezerv birilerine peşkeş çekildiği, hatta yurt dışına aktarıldığı bile söylenildi. Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki bazı arkadaşlar tarafından ifade edildi. Türkiye ekonomisi esnek kur uygulayan ekonomi. Yani dövizin fiyatı piyasa tarafından belirleniyor. 1990 yılında TL konvertibil olduğu ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bana getirilecek olan her TL'ye karşılık rezerv dövizi vermeyi taahhüt ediyorum' demektir bunun anlamı. Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum söz konusu değil. 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. Bu paranın 75 milyar dolarını Türkiye'deki insanlar satın almış ve bankaya yatırmışlar. Büyük çoğunluğu TL mevduatlarını Dolar'a çevirmişler.
Pandemi şartlarında bazı kararlar alındığını anlatan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli şunları dile getirdi:
Turizmde sıkıntı yaşanmamış olsaydı bu talebin önemli bölümü piyasa tarafından karşılanmış olacaktı ve Merkez Bankası kaynakları kullanılmayacaktı.Yabancıların talebi sadece portföy talebi değil. Bir de tüzel kişilerden portföy yatırımcısı. TL varlığını dövize çeviriyor. Tamamen yerli değil. Bunun nedeni negatif reel faliz. Ocak ayından önce pozitifti. TL varlıklardan çıkıp dövize ve altına olan talebin yoğunlaştığı dönem 2020'dir. Kabaca 95 milyar dolarlık kısmı 2020 döneminde, pandemi döneminde kullanıldı. Nedeni negatif reel faiz. Neden negatif faize göz yumdunuz diye bir soru haklı olarak gelir. Reel faiz negatifse doğal olarak insanlar TL varlıklarından alternatif yapılara yönelir.
Canikli, 'negatif faiz'le ilgili şunları aktardı:
Firmaların mali yapılarının bozulmasına neden olmayacak desteği sağlarsanız üretim ve istihdam devam eder. Biz bunu tercih ettik. Büyüme böyle gerçekleşti. Bu şekilde olsaydı en az 4,5-5 milyon istihdam kaybı ortaya çıkacaktı. Bunu kimse kaldıramaz. Bunun faturası enflasyonun yükselmesi, faizlerin yükselmesi olacağını biliyoruz. Piyasa şunu düşünebilir, 'siz böyle ikide bir reel faizleri negatife mi düşüreceksiniz', hayır. Böyle bir yöntem 100 yılda bir kullanılabilir. Önümüzdeki dönem bu aracı bu şekilde kullanma imkanımız yok. Bundan sonra reel faiz hep pozitif olacak nokta. Önümüzdeki dönemde reel faizlerin negatife düşmesi sözkonusu olamaz. Reel faiz artı olarak kullanılacaktır.
Canikli'nin konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
"PANDEMİYE RAĞMEN TÜRKİYE EKONOMİSİ YÜZDE 1 BÜYÜMÜŞTÜR"
Ekonomi yönetimi ya da bir iktidar ekonomiyle alakalı hangi sonuçlar ortaya çıkınca başarılı veya başarısız olur. Bir üretilen mal ve hizmetlerin arttırılması, toplumun zenginleştirilmesi, toplumun daha çok üretir haline getirmesi. Büyümenin gerçekleştirilmesidir. Fiyat istikrarının sağlanması, kalıcı büyümenin gerçekleştirilmesi, makro göstergeler açısından bakıldığında araçtır. Amaç büyümenin gerçekleştirilmesidir. Pandeminin kasıp kavurduğu dönemde dahi Türkiye ekonomisi yüzde 1 büyümüştür. Daralmamıştır. 2018 rakamlarına baktığınızda. Ekonomide başarının ölçüsü olan büyüme bahsedilen yıllarda en güçlü şekilde ortaya konulmuştur. Benzer trend gelir dağılımı için de geçerlidir. Türkiye'de gelir dağılımı iyileşmektedir. İstediğimiz ölçüde değil ama ciddi anlamda iyileşme vardır. Toplumun alt gelir grubunda bulunan kesime daha fazla kaynak aktarılması gereken politikaları uygulamanız gerekiyor.
"AK ARTİ REFORMCU ÖZELLİĞİNİ KAYBETTİ DEMEK GERÇEKÇİ DEĞİL"
Bu iki kriteri ekonomi başarıyorsa üretiyorsa ve büyüyorsa. 2002'den önce Türkiye ekonomisi yıllık 200 bin konut üretiyordu. Daha sonra 750 bin üretmiş. Bu büyüme gerçekleşmiş. Ölçü budur, onun dışındakiler totolojidir. Yapısal reform neyi içerir? Bu eleştiriyi getirenlere sormak lazım. Yapısal reformlar yapılmıyor, AK Parti hükümetleri reformist özelliğini kaybetti deniyor. Bunun gerçekle ilgisi yok. Reformlar yapıldı ve devam ediyor. Bu dinamik bir süreçtir. Her değişim yeni reform ihtiyacını getiriyor. 2002'den bu güne dağlar kadar fark var. Hangi alanda olursa olsun reformist özelliği AK Parti'nin hiç kaybolmamıştır. Meclis'ten çıkan kanunlara bakın. Eğitim, sağlık, adalet, ekonomide sürekli reform vardır. Hangi yapısal reform yapılması gerekiyordu da yapılmadı sorusuna bu iddiayı dile getirenlerin cevap vermesi gerekiyor.
"HERHANGİ BİR GERİYE GİDİŞ YOK, İSTİKRARLI BİR YÜKSELİŞ VAR"
Dolar bazlı milli gelir rakamlarında bir düzeltme yapmamız gerekiyor. Toplam milli gelir rakamları tanımlanırken o günkü kur üzerinden hesaplanıyor. 2002'de doların fiyatı 1.65 dolardı. 2007'de 1.25 seviyelerine kadar gerilemişti. TL milli gelir rakamını düşük dolara böldüğünüzde yüksek bir dolar milli gelir rakamına ulaşırsınız. Burada doğru olan satın alma paritesidir, tam ölçeni budur. Reel olarak milli gelir her sene artıyor. Burada data kişi başı satın alma gücü paritesi rakamı. Ona baktığınızda herhangi bir geriye gidiş yok, istikrarlı yükseliş var. Dolar bugün 3 lira, yarın 5 lira. 3 liraya böldüğünüzde TL bazlı milli gelir farklı bir gelir, 5'e böldüğünüzde daha farklı bir rakam ortaya çıkınca. Onun için satın alma gücü paritesi olarak kullanmak lazım. Satın alma paritesi itibarıyle hem kişi başına milli gelir hem de toplam milli gelir artmaya devam ediyor.
"BU TALEPLER OLMASAYDI TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK SIFIR OLACAKTI"
Beklentileri karşılamamız gerekiyor. Toplum devam ediyor, değişiyor. Reformların realize edilmesi gerekiyor. Türk ekonomisi istihdam üretiyor. Ortalama neredeyse 1 milyon istihdam üretmiş. Artan nüfusun ortaya çıkardığı iş gücü talebi. Türkiye'de başka talepler de sözkonusu. Sanayi, imalat dışı alandan; yani tarım dışı alana iş gücü aktarılması lazım. Aslında tarımda çalışıyor görünüyor ama gizli işsiz. Tarımda toplam istihdam oranı yüzde 36 oranındaydı. Şu anda bu oran yüzde 22'lere düştü. Oradan 3,5 milyona yakın, tarımdan tarım dışı alana geldi. İlave olarak 3,5 milyon tarımdan tarım dışı alanına geldi. Kadın istihdam oranı çok düşüktü. Burada da biz teşvik ettik kadınlarımızın istihdama katılımlarını sağlamak amacıyla. Burada da ilave işgücü talebi ortaya çıktı. Bu talepler olmamış olsaydı diğer ülkelerde ortaya çıkan talep kadar istihdam işgücü talebi ortaya çıkmış olsaydı şu anda Türkiye'de işsizlik oranı sıfır olacaktı. Türkiye ekonomisi 19 yıldan beri, son yıllar da dahil olmak üzere istihdam üretmeye devam ediyor. Bu olmamış olsaydı gelen taleplerle birlikte işsizlik oranının en az yüzde 27'e çıkmış olması gerekiyordu. Normale döndükten sonra işsizlik oranı gelişmiş ülkeler seviyesine inebilir.
"EKONOMİMİZ ÇOK CİDDİ DIŞ ŞOKLARLA KARŞI KARŞIYA KALDI"
Anahtar ve tılsımlı kelime büyüme. En sıkıntılı dönemde Türkiye'nin büyüme tahminleri en az yüzde 5 seviyesindeydi. Çok ciddi şoklarla karşı karşıyaydık. Bizden kaynaklanmayan şoklar da değil. 2018 Ağustos'u ile başlayan süreç. ABD Başkanları Türkiye ekonomisi ile alakalı tweet atıyorlar. 'Finansal piyasalarınızı mahvederim, doların fiyatını yükseltirim' diye tweet atıyor. Hangi ülke böyle bir tehditle karşı karşıya kaldı. Bu çok ciddi bir tehdit. Sadece Trump'ın değil o çevreden finans kuruluşları buna benzer açıklama, hamleler yaptılar. Biden'ın da açıklamaları var. Gelişen ekonomiler için söylüyorum inanın toparlayamazlardı. Çok ciddi bir şoktur bu. Bununla paralel olarak bazı finans kuruluşları irrasyonel kararlar aldılar. Türkiye'deki yatırımları TL'ye çevirdiler, çok ciddi dolar talebinde bulundular. Bununla bağlantılı olarak TL satışından tutun, swap yoluyla elde ettiği TL'lerle yoğun şekilde döviz talebinde bulunarak piyasayı etkelimek. Spekülatif hamleyle alım, sığ piyasalarda o hamle fiyatı etkiliyorsa...
"TÜRKİYE'DE ABD'DEN DAHA KALİTELİ SAĞLIK HİZMETİ VERİLİYOR"
Somutlaştıralım, ete kemiğe büründürelim. 17 yılda 11 milyon konut üretilmiş, satılmış. Yüzde 2'si yabancılar almış geri kalanı bu ülkede yaşayan vatandaşlar almış. Yüzde 8'i lüks sınıfta. Toplam 11 milyon aile. Somut bu. Bu ülkenin insanları satın aldı. 12-13 milyon sıfır araç satılmış. 13 milyon aile araç almış. 297 milyon akıllı cihaz satılmış. Cep telefonu, bilgisayar vesaire. Şu an yastık altında 5 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Hane halkının elinde 5 bin ton altın var. Ziynet eşyası, Cumhuriyet altını gibi. Bunun 3 bin 500 tonu AK Parti döneminde satın alınmış. Bu 83 milyona dağılmış durumda. İşte dediğim büyümenin somut yansımaları. Tüketime bakın. Beyaz eşyadır, giyimdir, araçtır. Bütün alanlarda inanılmaz şekilde bir tüketim, üretim ve refah seviyesinde artış vardır. Bir de devletin sunduğu hizmetlerin kalitesi de refahın önemli unsurudur. Çocuğunuz 17-18 öğrencinin olduğu sınıflarda eğitim alıyorsa refah seviyesi yükselmiş demektir. Aynı şey sağlık için de geçerli. Türkiye dünyada bir numaradır. ABD'den çok daha kaliteli sağlık hizmetini ücretsiz temin etmektir.
"ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ TEHDİT EDEN ÇOK CİDDİ SALDIRILAR VAR "
Ayrıca bir sıkıntımız daha var. Türkiye toprakları üzerinde egemenliğimizi tehdit edecek çabalar var. Bu sadece terör saldırısı değil. Başka alanlarda ivme kazanmış durumda. ABD müttefiğimiz Suriye'nin kuzeyinde, daha sonra yüzde 30 Türkiye topraklarıyla birleştirilecek şekilde etnik terör yapılanmasına destek veriyor. Sınırdaki illerimizde yüzlerce insan hayatımızı kaybetti. Devletin en temel görevi vatandaşların can güvenliği sağlamaktır. Bu meseleyi de halletmemiz gerekiyor. Buraya da kaynak ayırmamız gerekiyor. Bu mücadeleyi yürütebilmemiz için elimizde kullanabileceğimiz araçları kendimiz üretemiyoruz. Müttefiklerimizden satın alıyoruz. Son yıllarda bu akış durmuş, vermiyorlar. F-16'lardan atılan atılı mühimmat var. Bir tanesinin fiyatı 1 milyon dolara kadar çıkıyor. Çok ciddi bir saldırı var. Ülkenin bütünlüğünü, egemenliğini hedefleyen bunu da doğrudan açıkça ilan edilen bir saldırı var. Buraya da kaynakları aktarmanız gerekiyor. Bakın şunu da söylemiyorum, buraya kaynak aktarıyoruz diğer alanlara büyümeye, kalkınmaya kaynak aktaramıyoruz demiyoruz. Milli Savunma Bakanlığımızın bir ziyaretine katıldım. O ülkenin Başbakanı benimle görüştü. Bizim ihalarımızı satmamız ricasında bulundu. Milletimiz adına gurur duydum. Bu toprakların savunması için gereken bütün kaynağı fazlasıyla aktarıyoruz. Savunma rakamları Milli Eğitim'den sonra ikinci rakam. İnanılmaz rakamlar. 100 milyar doların üzerinde. Rakamlar çok büyük. Bu para nereden bulundu? Bu para bütçe imkanlarından kullanıldı. Faiz harcamalarından elde edilen tasarruftan aktarıldı.
"75 MİLYAR DOLARI GERÇEK VE DÜZEL KİŞİLER SATIN ALMIŞTIR"
Önce buharlaştı denildi. Bu rezerv birilerine peşkeş çekildiği, hatta yurt dışına aktarıldığı bile söylenildi. Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki bazı arkadaşlar tarafından ifade edildi. Türkiye ekonomisi esnek kur uygulayan ekonomi. Yani dövizin fiyatı piyasa tarafından belirleniyor. 1990 yılında TL konvertibil olduğu ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bana getirilecek olan her TL'ye karşılık rezerv dövizi vermeyi taahhüt ediyorum' demektir bunun anlamı. Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum sözkonusu değil. 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. Bu paranın 75 milyar dolarını Türkiye'deki insanlar satın almış ve bankaya yatırmışlar. Büyük çoğunluğu TL mevduatlarını Dolar'a çevirmişler. Merkez Bankası bilançosuna baktığımızda bu anlamda rezervin kendisi gözüküyor. Sadece ismi değişiyor. Piyasaya TL vermek için bu yolla TL Dolar swapı yoluyla dahil ediyor. 2018-2019 yıllarında 30 milyar dolar cari açık oluşmuş. Bunun kaynağı da dış ticaret açığı ve ithalattır. İthalatın içinde altının payına baktığınız zaman bu dönemde Türkiye 2 yılda 36 milyar dolar altın ithalatı yapmış. 2019'da 11 milyar dolar 2020 yılında 25 milyar dolar. Bu altının küçük bölümü bankalara, kurumlara onun dışında önemli kesimi vatandaş tarafından satın alınmıştır.
"BU İDDİALARI ORTAYA ATANLARDAN BİR ÖZÜR BEKLİYORUZ"
75 milyar dolar bankada 36 milyar dolar hane halkının elinde, cebinde. Özel sektör borcunu ödemiş. Ödediği parayı Merkez Bankası'nın rezervlerinden almış. Özel sektörün yurt dışına olan döviz borcu, ithal ettiği mal, makine karşılığında borçlandığı, kullandığı krediden 43 milyar dolar ödemiş, 2020'de 43 milyar dolar azalmış. Yabancı yatırımcı 2019'da 2.7 milyar dolar, 2020'de 9.3 milyar doları dışarı çıkarmış. Bunlar hangi paralar? Daha önce getirdiği paralar. Siz Londra'daki tefecilere döviz sattınız iddiaları var. Hiçbir peşkeş yok. Bu dolarları ne zaman getirmişler Türkiye'ye? 2015-16-17'de getirdiler. 3 liradan, 4 liradan, 5 liradan TL'ye çevirdiler. Sonra bunları 6-7-8 liradan çevirdiler. En büyük zararı bunlar yaşadılar. Biz üzüldük. Londra'daki tefecilere bir aktarım sözkonusu değildir. Bu insanlar 12 milyar götürmüşlerse getirdikleri rakam 20 milyar dolardır. Dolayısıyla bir buharlaşma yoktur. Bunu herkes kabul ediliyor. O paraları iç ettiniz, suistimale konu ettiniz, peşkeş çektiniz, yurt dışına transfer ettiniz gibi akılla mantıkla izah edilmesi mümkün olmayan iddialarda bulundular. Bu iddialarda bulunanlardan bir özür bekliyoruz. Bunu beklemek hakkımızdır. Sayın İlhan Kesici'nin bir buharlaşmanın sözkonusu olamayacağını, 'ben konuşmayayım konuşursam partimizin oluşturmaya çalıştığı algı bozulur' dedi.
"ASYA PİYASALARINDAKİ BU SIKINTIYI GİDERMEK İÇİN"
Merkez Bankası döviz piyasasıyla ilişkilerini üç yöntemle belirler. Doğrudan döviz alışı satışı yapar. Döviz alım ya da satış ihalesi yapar. Üçüncü piyasa oyuncusu gibi davranır. Üçüncü yöntem olağanüstü yöntem değildir. 2017'de protokole getirilen yöntem doğal yöntemdir. Bu yöntem 2017'de gündeme geliyor. Bir ara 2019'da bu protokol Hazine ile Merkez Bankası arasında yapılmış akabinde kullanılmaya başlanmış gibi söylendi. Sayın Mehmet Şimşek'in bakanlığı döneminde yapıldı. Özellikle Asya piyasasında, Türkiye'de piyasa kapandığında, bir tarafı TL olan işlemler yapılıyordu. Çok küçük alım ve satımlarla TL'nin değeri yükseliyor veya düşüyordu. O zaman gündeme geldi bu. Asya piyasalarındaki bu sıkıntıyı gidermek amacıyla geldi. Kamu bankaları vasıtasıyla bu yapıldı. Kamu bankası Asya piyasasını takip ediyor. Asya piyasalarında da piyasa kurucu oyuncular, bankalar var. Bu sorun 2019'da gündeme gelen rezerv politikasına imkan sağlayan bir durumda gündeme gelmedi. 2017'den itibaren etkin bir şekilde uygulandı. Eğer yeterli bilgiye sahip olmadıkları için söylüyorlarsa bilgilerini düzeltsinler, aksi halde büyük yalandır.