Ne özgür ne de cesursun!

Abone Ol

Bir taraftan siyaset bir taraftan sosyal medya, insanların kendi olabilmelerini ve farkı düşünebilme kapasitelerini yok ediyor. 

Kendi deneyimlerimizi, öğrendiklerimizi, düşüncelerimizi, karakterimizi yok sayarak edindiğimiz sahte siyasi ve sosyal medya kimliklerimizi biz olarak görüyoruz. 

Olayları algılama biçimimizi, bunların karşısında verdiğimiz tepkileri, eleştiri yapma ve eleştirel bakabilme, eleştiri dili kullanma özelliğimizi bile içinde bulunduğumuz siyasi parti ve sosyal medya belirliyor.  

“Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir.” diyor
W. Lippmann 

Araştıran, bilgilenen, farkında olan, sosyal becerileri yüksek bireyler olmak yerine, bize sunulanlarla yetiniyor, cahil kalabilme konforunu yaşıyoruz.  

Özgürlükten dem vuranlar… Aynılaşmaktan bir sıkıntı duymazken, ait olduğu guruba gönüllü teslim oluyorlar.  

Görüş ve yeteneklerini önemseme ve de değerlendirme güdüsüne sahip olmayanlar bir başarısızlıkla karşılaştıklarında da, aynı gurubun arkasına saklanıyorlar. Kendilerini “sözde kendilerine benzeyen” başkalarının ellerine kolayca teslim ederken, ne gelişmeye, ne de üretken olmaya çaba sarf ediyorlar. Bu ilkesizlik, korkaklık, değersizlik, tembellik ve sıradanlıktır. 

Hâlbuki insan özünü kendi oluşturmalı… Kararlarını ve seçimlerini kendi belirlemeli. Bu belirlemeleri yaparken de geçmişini, durumunu, dayatılan fikirleri ve eylemleri sorgulayabilmeli. 

Özünüz de, sözünüz de siz olmalı. 

Eğer bu bilinçte değilseniz, ne düşüncelerinizle, ne kararlarınızla, ne de yaşamınızla siz siz değilsiniz. Başka birinin yaşamının, düşüncelerinin ve kararlarının taşıyıcılığını ve de hamallığını yapıyorsunuz demektir.  

Bu da sizi, bir hiç yapar. 

1968’deki Meksika Olimpiyat Oyunları’na kadar bütün yüksek atlamacılar, yüzleri çıtaya dönük, vücutları paralel şekilde çıtayı geçmeye çalıştıkları, alışılmış “Western Roll” tekniğiyle yarışıyorlardı… Fakat pek tanınmamış bir atlet çıtaya yaklaştı ve 2.24 metrelik atlayışı ile yeni dünya rekorunu belirledi. Tek yaptığı havalandıktan sonra, tüm atletlerin aksine çıtaya yüzünü değil sırtını dönmekti. Ayaklarını yukarı çekti ve dizlerini kırarak çıtanın üstünden sırtüstü atladı. Atletin adı, Dick Fosbury’di. Ve o günden sonra bu atlayış tekniği onun adıyla anıldı. Bugün yüksek atlamada hala bu teknik kullanılıyor. Fosbury, insanoğlunun o güne kadar ulaşabildiği en yüksek seviyeye sıçradı. Bunu da herkesin tersine, aksini düşünerek yaptı.”  

Çoğu insan bulunduğu gurupta farklılıklarını, kaçınılması gereken olumsuzluklar olarak görür.  

Aslında farklılıklar, kişisel bilgilerin ve yeteneklerin ortaya çıkmasına yardımcı olan fırsatlar şeklinde değerlendirilmelidir.  

Sonuç olarak; Öz saygı ve farkındalık kişinin,  önyargısız, fikir sahibi ve karşılaştırmalar yaparak kazandığı kimliktir.  

Unutmayın farklılıklarınızı yok ederek edindiğiniz siyasal ve sosyal kimlik, belli planlar ve amaçlar içinde olanlar tarafından çok rahat yönetilecektir. Çünkü siyasi düzen kendi çatısı altındaki insanların farklı düşünmesini, yorumlar yapmasını, kendi amacı ve bütünlüğü açısından tehlikeli görmektedir. 

Fikirlerin bilgiye, özgürlüğe, karaktere ihtiyacı var. Biraz cesur olun.