Müziğin Sesini Duymayanlar, Dans Edenleri Deli Sanıyor!

Böyle demiş üstat Friedrich Nietzsche. Tanrı var derken 20 yy'da gelişecek olan laik devletlerin birbirleri ile mücadelesi sonucu dünyayı cehenneme çevirmelerini kastettiğini düşündüğüm filozofumuz, her aforizmasında olduğu gibi bu sözünde de yine bir kuyuya taş atıyor. Çıkar çıkarabilirsen.

Nietzche'nin eserleri düz mantığa aykırı bir yoldan; kişilerin kafalarına vurdukları prangadan farklı bir şekilde yol izler. Onu anlamak dünyayı iki kutuptan ibaret sanan, belki de hala öküzün boynuzları üzerinde durduğuna inanan kişilerin harcı olamayacaktır.

Başlıktaki sözü bir çırpıda alışılagelmiş olumsuzlukları ne güzel özetliyor.

Müziğin sesini duymak herkesin harcı olmalı diyor. Duyamazsanız müziğin sesini haliniz harap diyor yerel dilimizle.

Bu müzik bildiğimiz notalardan oluşan müzik değil belki ama duymalıyız. Duyarsak yolumuzu çizebiliriz, dans edenlerin ne yaptıklarını, en azından hangi dansı yaptıklarını biliriz. Öyle değil mi dostlar?

Trabzon koca bir şehir. Hem de suni anlamda yaratılmış sorunları çok olan bir şehir. Sosyal yapısı inanılmaz derecede zor. Zor dediğimiz şu: Bu sosyal yapıyı bilmek, hele Trabzon dışından gelenler için çok zor, anlamak zor, kişisel çıkar denilen kavramın neden bu kadar yüksek olduğunu anlamak daha bir zor.

Bu zorluklar akşama kadar ağızdan ağza dolaşan laflarla daha bir örülerek katmerli zor olur. Çalan müziği duyamazsınız. Müziği olan kişileri anlayamazsınız.

Tabi bu duymamayı şehrin sosyal yapısı üzerine yıkmak, buradan bahane aramak da doğru değil. Duymak isterseniz bu sosyal yapı size mani olmaz. Ama belki arkanızdan dolaşır.

Çalıştığınız kurumu için için kemirir belki. Belki de sizin içinizi kemirir. İdealinizi, ruhunuzu verip içselleştirdiğiniz ve kâr ederek başardığınız işlere rağmen müziğinizi duymazlar inatla ve bu içselleştirmenizi delilik zannederler.

Müziğinizi duymayanların sayısı mahdut miktarda olsa da, elleri kolları her yere yetişir. Bir gettodurlar adeta. Rektörlük seçimi de, Gazeteciler Cemiyeti seçimi de, Kasaplar Odası seçimi de, mahalle muhtarı seçimi de hep onların elinden geçer.

Çünkü giremedikleri yer yoktur. Giremedikleri yeri de dışarıdan için için kemirirler, ele geçirirler.

Bu yazıyı daha böyle sözlerle uzatmanın da bir anlamı yok. Siz çok çalışmışsınız, çok çok büyük işler başarmışsınız, hiç önemli değildir müziğinizi duymayanlar için. Çünkü müziğinizi duymadıkları için yaptığınız hareketleri delilik, biçarelik, boş işler zannederler ve o nedenle değersizdir.

Dolaysıyla bir kaç gömlek büyük gelirsiniz bu şehre. Tabii ‘şehir’ olabilmişse önce. Üstat Friedrich Nietzsche'nin sözünde ettiği müziğinizi duymayanlar, gömlek olarak büyük ya da küçük olmanıza değil, delilik düzeyinizin ne olduğuna bakarlar.

O nedenle burada herkes ve her şey aynıdır, farklı değildir. Müzik derneklerinde, müzik okullarında, müzik kurslarında hep aynı müziğin tekrarı vardır. Bu aynı olanlar hep vitrinde olmayı severler.

Mutfak onları rahatsız eder, kompleksleridir mutfak. İdeali olmayan birbirinin aynısı olanların mutfakta işi de yoktur zaten. Farklılığınız ideallerinizdir. İdeallerinizi içselleştirmeden kaynaklanan başarınızdır. İdealleriniz farklılığınız olduğu için müziğinizin sesi işitilmez. 

Deli zannedilirsiniz. 

O kadar!

Müfit Semih Baylan