İklim değişikliğinin etkileri tüm dünyada her geçen gün daha fazla hissediliyor.

TÜİK verilerine göre, Türkiye'nin sera gazı emisyonu 2018 yılında 520,9 milyon tona ulaştı. 1970-1979 yılları arasında Türkiye'de ortalama sıcaklık 12.8 santigrat derece iken, 2010-2019 arasında 14.1 santigrat dereceye yükseldi. 1970-2020 yılları arasında deniz suyu sıcaklıkları ise Karadeniz'de 1.2, Marmara'da 1.7, Ege'de 0.9 ve Akdeniz'de 1.2 santigrat derece artış gösterdi. Bu artışların yanı sıra, yangın, sel gibi afetlerde de artışlar devam ediyor.

Doç. Dr. Defne Günay, önlem alınmazsa felaketlerin artacağı konusunda uyarıda bulunarak, şunları söyledi:

"Gelecekteki senaryo için şunu söyleyebiliriz; ne ekersek onu biçeceğiz. Uzmanlar, gerekli önlemleri alsak dahi küresel sıcaklık artış hızının dengelenmesinin ancak 20-30 yılı bulacağı öngörülüyor. Sera gazı emisyonlarımızı azaltmazsak iklim değişikliğinin etkisi dünyanın farklı yerlerinde artarak yaşanacak. Her bölgede farklı etkiler görülecek. Bazı yerlerde kuraklıklar artarken, bazı yerlerde şiddetli yağış artacak. Deniz suyu seviyesindeki yükselme artmaya devam edecek, bazı kıyı bölgeleri sular altında kalacak."

"Afetlerin sıklığı arttıkça yol açtıkları hasar da doğru oranda artıyor"
İklim değişikliğiyle mücadelenin büyük önem arz ettiğini söyleyen Doç. Dr. Günay, "Yapılan çalışmalara göre afetlerin sıklığı arttıkça yol açtıkları hasar da doğru oranda artıyor; çünkü ilk afetle baş etmek için ayrılan kaynaklar daha yerine konamadan ikinci bir afet ya da üçüncü bir afet gelebiliyor. İklim değişikliği nedeniyle doğal afetlerin sıklığının artmasıyla birlikte doğal afetlerle baş etmek güçleşiyor. Sadece bireysel önlemlerle iklim değişikliğiyle mücadele edilebilmesi güç. Yapısal önlemler alınmadıkça bireylerin katkıları sınırlı kalacaktır" dedi.

"Yeşil alanlar riski azaltır"
Alınabilecek önlemlerden bahseden Doç. Dr. Günay, "Yapısal önlemler ülke olarak yenilenebilir enerji üretimini yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak, iklim açısından en kirli fosil yakıt olarak kabul edilen kömürden vazgeçmek, enerjiyi verimli kullanmak, ormanların ve şehirlerdeki park ve ağaçların muhafaza edilmesi ve şehirlerde yeşil alanların artırılması olarak düşünülebilir. Özellikle şehirlerde yeşil alanların artırılması sel riskini de azaltacak bir önlem. Enerjinin verimli kullanımı ve enerji tüketiminin azaltılması birincil hedef olması gerekli. Bireysel düzeyde enerji tüketimimize dikkat etmek, gün ışığından mümkün olduğunca yararlanmak ve yapay ışık kullanımını minimize etmek, toplu taşımayı tercih etmek gibi önlemler alınabilir. Keza yapılar da iklime uygun olmalı ve ısı yalıtımı iyi olmalı. İklim değişikliğiyle mücadelede yüksek gelirli bireylere daha çok sorumluluk düşüyor. Araştırmalar üst gelir gruplarının tüketiminin alt gelir gruplarına göre özellikle lüks tüketimleri sebebiyle iklim değişikliğine çok daha fazla oranda etki ettiğini söylüyor" diye konuştu.