Bütün hayatımızı, büyük olasılıkla  ulaşamayacağımız şeyleri elde etmek icin harcayıp duruyoruz sevgili dostum; adına da konforlu yaşam diyoruz! Hiç Kimse böyle bir yaşamın bir bedeli ve asgari bir standardı olduğundan ise hiç bahsetmiyor; bahsetmek de kimsenin işine gelmiyor.

Herkes yaşam standardından taviz verme gibi bir gerçekliği kabul etmiyor.

Birilerinin yaşam biçimi ve felsefesi, herkesin yaşam biçimine dönüşmüş...

Dönüşmüş,  dönüşmesine ama hayalperestlik makamına doğru giden bir yol olduğunun farkına varıldığında, hayal kırıklıkları alıp başını gidiyor; suçlamalar, hesaplaşmalar, kavga, gürültü patırtı hepsi ardı sıra geliyor...

Bir de şöyle düşün bakalım sevgili dostum; acıdan ve kederden kaçıp mutluluğun ve refahın peşinden koşmak yegane insani hedef olamaz mı?
Bazı insanlar var ki sevgili dostum; dostlarının acılarına, onlarla bir olup ağlayıp sızlamakla değil, yardım ve bakım ile katılır ve  ortak olur. Bazısı da ağlayıp sızlayarak...
Herkesin bir isteği ve hedefinin olduğunu bilmemek safdillik ibaret! Her istek karşısında, insan kendisine şunu sorabiliyor mu, soramıyor mu?
Bu istek elde edilirse ne olur; elde edilmezse ne olur?

Sonuç olarak cevabı ne olursa olsun, kaybetmek, kimsenin aklından geçmediği kesin...

Ya kaybedersen? Kıyamet mi kopacak, dünya mı duracak, ya da güneş doğmayacak veya hiç batmayacak mı?
Velhasılı kelam sevgili dostum; bazen şaka gibi, bazen ciddi ciddi dertlendiğimiz bu kısacık yaşam, eninde sonunda tamamlanacak; ancak, ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur; ölüm geldiğinde ise biz artık yokuz...
Akıllı, dürüst ve insaflı olmadan mutlu yaşanamayacağı gibi, mutlu olmadan da akıllı, dürüst ve insaflı olunamıyor.

Malesef hayat, içinde  gerçekleri  barındıran, hayalleri ise bir başka dünyaya ve yaşama bırakan an ya da zamandan ibaret!