Vakti zamanında Kafkasya'dan Karadeniz'e eski İpek Yolu üzerinden geldiği söylenen bir üzümden bahsediyoruz sevgili dostum! Adı, bölgedeki tabiriyle "kokulu üzüm", uluslararası ismiyle "İsabella üzümü" bu...

Geçmişte hemen her kızılağaca sarılan bir asmadan ibaretken, üretimin miktarına göre Müslüman kesim, bu üzümü yaş ve pekmez olarak tüketirken, Hıristiyan kesim ise şarap yapımında kullanırmış... En büyük üretim üssü de Ordu Ünye imiş. Ta Romalılar döneminde  İstanbul'a fıçılarla gemiler dolusu İsabella şarabı Ünye'den gönderilirmiş. O zamanlarda ismine "vino" ya da "vinos" denirmiş...Ünye ismi de burdan gelirmiş. Yani şarap ya da üzüm diyarı demekmiş... Karadeniz'in diğer bölgelerinde ise yerel ihtiyacı karşılayacak bir üretim sözkonusuymuş...Vaktiyle bölgedeki Hıristiyan nüfus göç edince şarap yapımı unutulmuş; sadece yaş olarak tüketilen bir meyveye dönüşmüş. Asmalardan oluşan bağlar zamanla sönmüş ya da kesilip tarlaya dönüştürülmüş... Atalarımız, asmaları, kızılağaçlara sardıkça sarmış; büyüyünce toplamak için cambaz olmak gerekirmiş. Güneş vurması için ağaçlar budanmış; ancak hiç kimse bu üzümü yatay olarak üretmeyi düşünmemiş; hep dikey...! Ne gübreleme, ne budama, ne de yapraklarından yararlanmayı hiç kimse düşünmemiş. Bilimsel olarak hiç kimse kafa yormamış açıkçası; daha iyi bir verim nasıl alırız adına...Herkes birbirinden gördüğü şekliyle dikip büyütmüş...Hatta bu ilkel üretim şekli, yabancı seyyahların gözünden kaçmamış. Yıllar içinde eskiyen asmalar ve ağaçlar kuruyunca veya fındıklık için kesilince üretim de azaldıkça azalmış...Günümüze gelince, meraklı birçok insanın çardak şeklinde üretimi dışında hiçbir ticari özellik kazanmamış. Aynen patlıcan inciri gibi mevsimlik olarak tüketilmiş vs...Bölgede fındık ve çayın dışında ticari bir tarımsal ürün olamamış. Çünkü dikimi teşvik edilmemiş; sadece bireysel girişimlerle tarımı bir zevk olarak yapılabilmiş...Oysa ki, bu tür ürünler başka memleketlerde ekmek kapısıymış. Bölgede bağ olarak geliştirilmemiş. Zaten başka bir tür üzüm  de yetişmezmiş. Varsa yoksa kokulu üzüm; öyle romantiklik olsun diye üretilegelmiş sanki...Kabuğunu atıp içi yenilecek dayanıklı bir üzüm  olarak ekim ve hatta kasım ayında bile hasatı yapılabilmiş.  Yani dünyada en geç hasat edilen üzümlerden biriymiş...! İyice olgunlaştığında kuşların en çok sevdiği meyve imiş...! Küçük salkımlı orta taneli gösterişsiz bir üzüm  olarak anılagelmiş. Sadece aroması damaklarda yer edinmiş; bilenler için! 

Velhasılı kelam sevgili dostum; gün gelecek bir nesil ve kamu aklı bu üzümün kıymetini bilecek; ticari bir ürüne dönüştürecek ve katma değer yaratarak kokulu üzümü bir markaya dönüştürecek belki de...

Ne zaman dersen sevgili dostum; bir nesil terk-i diyar edip gittikten sonra...!