Biliyor musun sevgili dostum, kendinden özür dilemem için hala vaktin var! Hani var ya insan, yaşamı boyunca hep merhametinin arkasında yürür; beklentilerini arkada bırakır; işte öyle  bir yaşamdır bu seninkisi! Kimseden bir şey beklemeden yaşamanın doğru olduğunu sanırsın ya! Yaşadıklarını da yaşamadıklarını da içinde saklar; susar bastırırsın; olsun insanlık bende kalsın dersin çoğu kez...

En iyisini yaşatmak istersin ki, istemeye yüzüm  olsun dersin; verirsin, hep verirsin karşılığını alıp almadığına bakmadan...

Aslinda güçlü olmak değildi istedigin; güçlü olmak zorunda bırakılırsın nihayetinde...

Neticede, kendini hep ertelersin, aslında kimsenin seni anlamadığını bildiğim halde hayatına girenleri, kendine verilmiş bir görev olarak görürsün. Herkesi mutlu etmek zorundaymış sanırsın...

Lakin kendini mutlu etmen gerektiğini unutursun...

Görevin  neyse en iyisini yapmalıydın ki, vicdanın rahat etmeliydi.

Birilerinin de sana karşı görevleri olduğunu hiçe saymışsın aslında. Karşındakilerinin eksiklerini tamamlamaya calışmışsındır ne yazık ki!

Ve hatalarını görmeye vaktin kalmadığını anlarsin nihayetinde...

Anlarsın ve keşfedersin  bunun bir tür tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu...

Hayır  demeyi öğrenmen gerektiğini öğrenirsin...Bunun bir özveri değil, merhamet, aşırı özveri hastalığı veya hassas insan hastalığı olduğunu kesfedersin; keşfedersin  ama insanlara olan inancını, güvenini ve zamanını da kaybettiğini fethedersin....

Ve kendinle konuşur özür dilersin! Hiç bir şey geç degildir; özgürlüğün sonuçlarına katlanmam gerektiğini anlarsın ve de özgürlüge mahkum olduğunu...

Teşekkürler Can Yücel...