İŞLERİ GÜÇLERİ FIRILDAKLIK!

Zirveye oynayan, iyi transferler yapan, taraftarlarını coşturan yıldızları olan bir takım için camiasında neler konuşulur?

Medya direktörü mü?

Masörü mü?

Aşısı mı?

Tabiki hayır..

Takımın hocası..

Yıldız oyuncuları..

Yada takımın kurgusu..

Yada rakiplerine göre avantajları..

Trabzonspor camiası neleri konuşuyor? Birileri dedikodu üretiyor..

O dedikodulara inandırılması isteniyor.

Aman ha! Bu oyuna gelmeyin!

Yalan üzerine kurdukları oyunların tezgahına düşmeyin.

Zaten kendi yalanlarında boğulup duruyorlar.

Çaresiz çırpınmalarını görüyoruz.

İşleri güçleri fırıldaklık!

FATİH TEZCAN AK PARTİ’Yİ SABOTE EDİYOR ANALİZİ

İktidara yakınlığı ile bilinen ve Sedat Peker ile de videosu olduğu iddia edilen Fatih Tezcan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile alakalı söylediği son sözleri Trabzon’da a yankılandı.

Bazı ironilerle İmamoğlu’na Rum ve Yunan demeye çalışan Tezcan, Yunanistan Başbakanı ve Atina Belediye Başkanı ziyaretleri hakkında, “Türk olsaydı rencide olurdum ama kendi aralarında akraba ziyareti gibi düşünebiliriz. Biz Türklerin bir problemi var: Şehrimizi, İstanbul’u geri almalıyız.” dedi.

Bu sözlerle Tezcan’ın imaları İmamoğlu’nun Trabzonlu oluşuna dayanıyor. Ve bu nedenle Trabzon’daki hemşerilerini de üzmüş oldu. Tezcan bunu hep yapıyor! Ve buna karşılık tepkilere aldırmıyor. Ekrem İmamoğlu’na haksızlık yapıldığını dolayısıyla Trabzonlulara hakaret edildiği ifade ediliyor.

Tezcan Trabzonluları karşına almak istiyorsa amenna..

Ona diyecek lafımız yok..

Ama gittiği yol yol değil..

AK Partililere de zarar vermeye başladı!

Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Atina ziyareti Yunan basınında geniş yer bulmasına Yenişafak böyle yaklaştı; “Dün Atina Belediye Başkanı ve Yunan Başbakanı Miçotakis ile görüşen İmamoğlu için Greek City Times gazetesinden Paul Antonopoulos, “Atalarını ziyarete geldi" ifadelerini kullandı.

Bu detayı da okurlarımızla paylaşmak istedik.

KTÜ’DE SUÇ MU İŞLENİYOR?

Türk Eğitim Sen Trabzon 2 Nolu Şube Başkanı Metin İskenderoğlu, ilginç bir çıkış yaptı.

KTÜ yönetimine seslenen İskenderoğlu, covid 19 yüz yüze eğitim sürecinin doğru yönetilmediğini ifade ederek, “. Görev tanımında yer almayan bir görevi personele vermek suçtur” dedi.

Bu noktada neyi kastetti?

Personellere görev tanımı olmayan işler mi verildiğini..

Bakın ne diyor İskenderoğlu; “27 Eylül 2021 tarihi itibarı ile ilimizde bulunan üniversitelerde eğitim-öğretim yılı başlayacaktır. Tüm dünyayı saran covid-19 süreci nedeniyle yüz yüze eğitime verilen aradan sonra binlerce öğrenci örgün eğitime başlayacaktır.

Ancak yapmış olduğumuz gözlemler ve görüşmeler neticesinde  üniversitelerimizin süreci yürütecek bir yönergesinin olmadığını görmekteyiz.  Dersliklerin kapasite sayısı, derse katılımın nasıl belirleneceği, derslikte kapasiteden fazla öğrenci olması durumunda nasıl hareket edileceği tam br muamma.

Sınıfların temizlikleri henüz tamamlanmamış, dezenfektan ve diğer gerekli olan malzemeler henüz öğrencilerin ulaşabilecekleri şekilde organize edilememiştir. Sürecin zor ve zahmetli olduğunun bizde farkındayız…. Ancak bu durum bir bahane değildir. Bizim görevimiz çözüm üretmek ve aileleri tarafından bize emanet edilen öğrencilerimizin en iyi ve sağlıklı şartlarda eğitim alması için gerekeni yapmaktır.

Trabzon’un önde gelen üniversitesi,  PCR test sonucu veya HES Kodu sorgulaması için üniversite bünyesinde çalışan Tekniker, Teknisyen ve Araştırma görevlilerin görevlendirilmesi için bir yazı çıkarttı. İlgili kadrodaki arkadaşlar dönüşümlü olarak bölüm, bina girişlerinde ellerinde cep telefonları ile birlikte gelen kişilerin bütün sorgulamlarını yapacaktır. Kendi mesai arkadaşına ve ileride beraber öğretim üyeliği yapacağı kişi/kişilere biçilen rol budur. Hiç bir önlem yok... Görev tanımında yer almayan bir görevi personele vermek suçtur. Şimdi aklınızdan şu geçebilir zor bir dönem bize yardımcı olsunlar. Benim düşüncem ve savunduğum fikir herkesin işini yapmasıdır.  Üniversitelerin açılacağı ve yüz yüze eğitime başlanacağı uzun zamandır biliniyordu.  Buna rağmen işlemleri son güne bırakmanın, sorumluluğu  görev ve yetkisi olmayan birilerine vermenin bir anlamı yoktur.”

GELECEK PARTİSİ VE DEVA PARTİSİ’Nİ O YORUMLADI AMA NASIL?

Gazeteci Fehmi Koru, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi hakkında ilginç bir yazı kaleme aldı.

Gelecek Partisi ve DEVA Partisi için "DEVA Partisi ve Gelecek Partisi neden kuruldu sanıyorsunuz? Bu iki partide kurucu olarak yer alanlar ile halen kenardan gelişmeleri izleyen başkaları, o ilk dönemde AK Parti’de önemli mevkilerdeydiler ve o döneme ait kazanımların elde edilmesi için verilen mücadeleyi onlar yürütüyordu" dedi.

İşte Fehmi Koru'nun yazısı:

"Sonunda iş geldi, muhafazakarların endişesine dayandı. AK Parti’nin MHP ile ortaklığıyla yürüyen iktidarı sona erer ve sandıktan CHP’nin de içerisinde yer aldığı karşı ittifakın iktidarı çıkarsa, 20 yıl boyunca elde edilen kazanımlar kaybedilebilirmiş…

Ciddi ciddi konuşulan konu bu.

Bir hocaefendi bu iddialara sahip çıkıp çevresine ‘‘Sakın ha!’’ uyarısında bulunmuş…

Dostlarla birlikteyken seçimler arefesinde din görevlilerinin endişeleri büyütmek üzere daha fazla görünür hale gelebileceğini ileri süren de çıktı.

Aman Allahım…

Türkiye demokrasi mücadelesiyle tanınan bir ülke. Bizdeki kadar askeri müdahalelere muhatap edilmiş, ama hepsinden sonra demokrasi yolculuğuna devam etmiş pek az ülke vardır. Geçmişte yaşananlar geleceğimizin de teminatıdır. Bugün ‘kazanım’ diye sözü edilenler uzun yıllar içerisinden süzülüp gelen bir mücadelenin ürünüdür.

Partiler -bu arada AK Parti de- o mücadele içerisinde birer aracıdır.

Elde edilmiş kazanımların bazıları son birkaç yıl içerisinde ya hedefinden saptırıldı ya da işlemez hale getirildi; onları yeniden rotasına oturtma mücadelesi durdu mu? Hayır durmadı. Muhafazakarların ‘endişesi’ olarak sunulan konuyu, o mücadelenin bir parçası haline gelmiş bir ittifakın oylarının iktidar değişikliğine yol açabileceğinin artık iyice görülmeye başladığı bir siyasi zeminde tartışıyoruz.

Şu anda, kazanımların iktidar değişikliğinde elden çıkması bir yana, AK Parti’nin ilk iktidar döneminde elde edilmiş olan bazı değerlerin yeniden kazanılması için bir mücadele veriliyor. 

DEVA Partisi ve Gelecek Partisi neden kuruldu sanıyorsunuz? Bu iki partide kurucu olarak yer alanlar ile halen kenardan gelişmeleri izleyen başkaları, o ilk dönemde AK Parti’de önemli mevkilerdeydiler ve o döneme ait kazanımların elde edilmesi için verilen mücadeleyi onlar yürütüyordu.

Kritik bütün dönemeçlerde o insanların dokunuşları hayati önem taşıyordu.

Örnek mi?

En önemli dönemeçlerden biri olan 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimine bakabiliriz. 

Anayasa Mahkemesi’ne götürülen ve oradan da onay alan 364 olayı… e-muhtıra… Medyanın AK Parti dışından -veya içeriden olacaksa kendilerinin belirlediği- birinin Çankaya’ya çıkması için yürüttüğü saldırgan kampanyalar…

Sonunda ne oldu? Seçim tarihi erkene çekildi ve halkın büyük desteği arkaya alındı…

Referanduma gidildi ve cumhurbaşkanını halkın seçmesi usulü getirildi…

Buna rağmen telkinle ve medya kullanılarak aday belirlenecekti ki, parti içinden gelen direniş sayesinde Abdullah Gül Çankaya’ya çıkabildi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil de telkinle ve medya kullanılarak belirlenmiş biri olsaydı, sonrasında, bugün birilerinin ‘‘Acaba kaybedilir mi?’’ endişesine kapıldığı anlaşılan kazanımlar meydana gelebilir miydi?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, partisindeki muhalefete rağmen, ‘başörtüsü’ konusunda olumlu bir anlayışa gelmesini sağlayan, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığında sergilediği adil yönetim tarzı olmasın?   

Örnek isteyenlere, o dönemde yaşananlar ve onların sonrasındaki gelişmelerde oynadığı belirleyici rol örnek olarak bence yeterlidir.

Farklı bir ismi cumhurbaşkanı adayı olarak sunma hazırlığına, Abdullah Gül’ün ‘‘Bunu yapamazsınız’’ çıkışı ile Bülent Arınç’ın ‘‘Öyle bir yola gidilirse ben de adayım’’ demeleri engel oldu.

Gül de Arınç da bugün AK Parti dışında…

O dönemde verilen bir demokrasi mücadelesiydi ve yalnızca Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanı olma yolunu açmakla kalmadı, o zamana kadar sürekli yanlıştan yana davranan muhalefet cephesini de tavır değişikliğine zorladı. 

Kazanımlarsa, onların da çoğu, 2007 ile 2014 arasının ürünüdür.

2014 sonrasında AK Parti tarihinin öncesinden farklı sayfalarına tanık olundu.

Uğursuz bir darbe girişimi ve onun ardından başlatılan geniş cepheci mücadele, elde edilen kazanımlardan bazılarını işlevsiz bırakmaya yol açtı.

İktidar cephesi sarsıntı geçiriyorsa son yedi-sekiz yılda yürütülen politikalar yüzündendir.

Geçmişte AK Parti’ye omuz vermiş pek çok insan, süreç içerisinde demokrasi çizgisine gelmelerine sebep oldukları başka eğilimden siyasilerle birlikte, demokrasi mücadelesinde yeni bir sayfa açmaya çalışıyorlar.

Kazanımları kaybetmek bir yana kaybedilen kazanımları yeniden kazanmak üzere…

Endişeye mahal yok.

İktidarlar gelir, iktidarlar gider…

Demokrasi böyle bir şey zaten."

ŞEREF MALKOÇ KAVGASI TRABZON’DA AK PARTİ’Yİ BÖLER Mİ?

Kimsenin çıtı çıkmıyor?

Kimse artık birşey demiyor..

Herkes sus pus..

E bu sessizliği birisi bozmalıdır. Kim bozmalıdır?

Tabiki kafulluk..

O sessizlerin sesisi, kimsesizlerin kimsesi, siyasette konuşamayanların dilidir.

AK Parti Trabzon İl Başkanı Sezgin Mumcu geçti basın mensuplarının karşısına..

Kendi dilince konuştu!

Gazetecilerin sorularını yanıtladı.

AK Parti’nin Trabzon’da ve ülke genelinde oyunu artırdığını söyledi.

Peki AK Parti’de dentin krizden bahsetti mi?

AK Parti içinde derin yapılaşmadan bahsetti mi?

Şeref Malkoç’a Milletvekili Muhammet Balta’nın sitemini yorumladı mı?

Tabiki hayır..

Ama kulisler bunla çalkalanıyor. O ne kadar konuşmak istemese de bunla sallanıyor.

Bizce Malkoç’tan yana vekilden yana değil. Detayına gireriz de şimdi bir kaç gelişme bekliyoruz ondan sonra aktarırız.

Şimdilik görüşürüz.