Bazen, ister istemez kulak misafiri oluyoruz sevgili dostum; şu günlerde bilindik ilginç telefon konuşmalarına...Kadın konuşuyor biriyle telefonda...
*Bu adam ömrümü, hayatımı her şeyimi yedi;  ben artık onunla bir arada duramam; yapamam onunla. Onunla burda yapamam; ben..... dönüyorum. Dün içki içip bir ortamda beni rezil etti. Bu hallerinden biktim usandım. Artık tahammül edemiyorum, yoruldum. Ben sizden razıyım ağbi, çok iyilik gördüm sizden vs vs...
Telefon kapanıyor; tekrar birileriyle aynı konuları farklı versiyonlarda anlatıp duruyor... 
Aile içi  huzursuzluklardan sadece birinin yansıması işte bunlar.  Bu günlerde sık rastlanılan; aslında bardağı taşıran, toplumsal çöküşün doğal neticelerinden biri bu. Bazı bölgelerde kadın erkek ilişkileri çok sert ve acımasız; kibarlıktan, nezaketten, sevgiden, hürmetten ve iltifattan yoksun gelişiyor; bir zaman sonra eşler arasında küfürlü konuşmalar ve aşağılayıcı sözler, yani bir tür öfke dili hakim oluyor...Hatalarını  kimse kabul etmediği gibi özür de dilemiyor, işler karmaşık hale dönüşüp bir gün gelip patlıyor; olan olup bitiyor...Kimse kimseye güvenmiyor; herkes birbirini kırıyor; şikâyet ediyor; kimse kimseyi beğenmiyor; eleştirip acımasızca aşağılayıp duruyor; herkes dedikodu yapmakla meşgul  açıkçası...
"Sana güvenmiyorum!" sözü sıradanlaştı artık; hiç alışık olmadığımız kadar...
Velhasılı kelam sevgili dostum; herkes kendi doğrularıyla yaşıyor; kimse kimseyi taşımak istemiyor; zoru gören kaçmanın peşinde; "dünyaya bir daha mı geleceğim" nakaratını tekrar edip duruyor. Bazen erkek, bazen de kadın hayat arkadaşını seçerken, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete der gibi, bazıları da beyaz adlı prensinin ve hayallerinin peşinde koşarken, hayal kırıklığı yaşar; bazısı da evlendiğinde özgürlüğüne kavuşurken hayat arkadaşının özgürlüğünü kısıtlayarak onu sık boğaz eder; bazısı da, eli maşalı kadın rolünü üstlenir; kadının fendi erkeği yendi masalı zuhur eder ve ilişkisinde üstünlük sağlamanın derdine düşer; sizin taraf bizim taraf ayrımına gider; bazısı da, el bebek gül bebek bir hayat yaşamak, sürekli şımartılmak ister; bazısı da obsesiftir, aşırı titizlik hastalığına müptela olup evdeki herkesi huzursuz ettiği gibi kendini de sinir hastası eder, düzenli olarak nedenli ya da nedensiz yere bağırıp çağırır; bir de bunu normal kabul edilmesini ister...!Bazısı da kaynanasından, eltisinden ve kaynından hoşnut olmaz, dert yanar ve eşini sürekli doldurup durur;  bütün ilginin kendinde olmasını isteyerek kıskançlığın zirvesine çıkar ve yaşam standartlarının gerilemesiyle öfke küpüne döner. Her iki taraf için de, mirasa ve hazır paraya kavuşma arzusu dillendirilir. Ailelerden beklentiler artınca, taraflar arasında sen ben kavgası büyür; büyüklerin ilgisizliği eleştiriye tabi tutulur; bir an önce ölsünler de, var olanı paylaşalım   dercesine yaşanır   ve içinden çıkılmaz kargaşaya sebep olur! Zannetmeyin ki bütün bunlar sadece kadın kulvarında yaşananlardır...!Bu örnekler erkek kanadında da geçerlidir ve uzayıp gider. Belki de memleketin en büyük meselesi bu kadın erkek ilişkilerindeki saçmalıklar ve ailelerin dağılması konusu. İyi günde, kötü günde,  hastalıkta, sağlıkta diye başlayan evlilik yeminine kimsenin itibar etmediği açık. Evlenirken en az iki şahit istenirken, boşanırken şahide hiç gerek duyulmaz... Böyle bir hal işte!
Aslında bilinçli çiftler için evlilikte önemli olan kalpten geçen düşüncülerdir; diğer insanlara göstermelik söylenen, büyük ihtimalle de tutulmamak üzere verilmiş boş sözler olmadığını iyi bilirler... Sevgi ve birliktelik yürekte olur; yürekten sevenin de yemine ihtiyacı yoktur aslında...İnsan, sevenin sevgisini kendi yüreğinde de hissetmektedir...Bu şekilde düşünen kişilerce, evlilik yemini, oldukça saçma bulunan gereksiz bir eylemdir...
Sosyologların ve uzman psikologların veya psikoterapistlerin acilen el atmak zorunda olduğu bir alan gerçekten aile kurumundaki belirsizlikler... Bu arada, Aile Bakanlığını çok seviyoruz ama burada kimsenin umurunda mı yaşanan aile dramları; paylaşılamayan çocuklar vs vs...
Hani diyordu ya bilge, "Öldüğünüzde ölü  olduğunuzu bilemezsiniz... Bu sadece başkaları için zordur. Aynı şey salak olduğunuzda da geçerlidir..."
İnsanlar yaşarken  ölüyor sevgili dostum; aman dikkat! Yangına su sıkmadan önce yangın çıkarmamayı öğreneceğiz! İnsallah bir gün....!
Her şeye rağmen bilge adam, "ölüm  varsa siz yoksunuz; siz varsanız ölüm  yoktur" derken, hayatın felsefesini ve zihinleri zorlamanın mantıksızlığını tarihe not düşer...