Bana para ile alınıp satılabilen sadakatten bahsetme sevgili dostum! 
Aklının her köşesinden diline ve yüzüne  yayılan menfaatperestlik hastalığına tutulmuşsun farkında mısın?  Su akarken destileri doldurma alışkanlığın senin yakanı bırakmıyor; daha çok desti sahibi olmak istiyorsun ve onları doldurmak için çılgınca çırpınıp duruyorsun...

Oysa ki, o su hep orada ve herkes için akıyor...

Suyun başından bir türlü ayrılmıyorsun, ayrılmak istemiyorsun!

Bal tutan parmağını yalar sözünden hiç şaşmıyorsun...

Bilmez misin, zaman akıp gidiyor ve insanlar zamanın içinde yuvarlanıp debelenip duruyor. Yuvarlanan ve debelenip duran insanlara bakmayı ihmal ediyorsun; onları görmezden geliyor yok sayıyorsun.

Dokunma çoğunluğun rızkına, şöyle bir sakinleşmeyi deneyerek uzak dur suyun başından!

Alıştırma çevrendekileri dolu dolu destilere ve o destilerin dolulugundan dem vurup durma!

Nihayetinde sevgili dostum sen ne yaparsan yap, özgür degilsindir; kendin için değil egoların için yaşıyorsundur!

Gün geçtikçe daha huzurlu ve mutlu olacağını zannedersin!

Zannedersin sadece, nereye gidersen git rahat bırakmazlar!

Senin üzerine plan kuran en yakınındakiler gün gelir "artık yeter" dercesine hep isterler; öyle bir isterler ki, yakandan bir türlü düşmek bilmezler...

Sonunda bir karar vermek zorunda kalırsın; paylaşırsın, hediyeleşirsin bütün  gücünle...

Ama kimseye sevdiremezsin kendini.

Anlarsın ki sevgili dostum; paylaşmak güzel, sevgi ise tarif edilemez ve anlaşılmaz bir duygu. Hayata şöyle bir selam çakarsın tercihlerinle, doğrunun ve yanlışın ne olup olmadığını bilemeden...
En nihayetinde anlarsın ki, herkes geceyi ve gündüzü yaşar ama, herkesin karanlığı da farklıdır; aydınlığı da...