George Orwell, özgürlüğü “İnsanlara duymak istemediklerini söylemektir” diye tanımlar.  

Bu özgürlüğü kullanıp hakikati söylemek kadar, hakikati duymak da cesaret ister. 

Cahilce cesaretten bahsetmiyorum.  

Boşboğaz olmadan, kuru gürültü yapmadan, kelimelerini itinayla seçerek, yaşam sanatının bir parçası olan bilgece konuşmaktan ve yazmaktan söz ediyorum. 

Alev Alatlı’nın 2014 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde yaptığı bilgece konuşmayı toplumu iyileştirecek ve uyandıracak bir reçete olarak görüyor ve “özgürce” yeniden hatırlatmak istiyorum.

Konuşma, bizler için önemli mesajlar içermekle beraber özellikle “devleti dolandıranlara, hakketmedikleri maaş ve ücretleri alanlara, saçı bitmedik yetimlerin hakkını yiyenlere, rant için ekolojik düzeni bozanlara, kravatlı haydutlara, elde ettiği imkanları yasaları kılıfına uydurarak kendi hayrına kullananlara, vicdanı unutanlara, ” adeta bir manifesto niteliğinde… 

Her yasal hakkın helâl olmadığını hatırlatan sarsıcı bir uyarı… 

Alatlı’nın o gün ki konuşmasından bazı alıntılar;

- Günümüzde, helal olsun olmasın, haklı olma durumu yasalarca belirlenen bir durum haline gelmiştir. 

- Aslolan, hakkın helal edilmesi ve helalleşmek olmalıdır. 

- Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz. 

- İflas eden kardeşinizin haraç-mezat satılığa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir, ama helal değildir. 

- İmar ruhsatı olan bir müteahhit, şehrin hakkına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur, ama yaptığı iş helal değildir. 

- Yeni ve çok daha ucuz olan bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve sümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur, ama yaptığı iş helal değildir. 

- Raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içerisine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı, formülü ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal, dolayısıyla suçsuzdur, ama helal değildir.” 

Keşke yaptıkları her haram işe yasal bir kılıf uyduranlar yüzlerine vurulan bu gerçekle azıcık utansa, ders alsa.

‘Helal’, her ne kadar İslami bir kavramsa da her inanç ve toplumun kendi örfleri ve vicdani kanaatleri doğrultusunda tanımladığı bir değerdir. Hal böyleyken helalleşmeyi sadece İslam çerçevesinde değerlendirmek durumunda değiliz.

Haram varsa ne iyi bir insan ne de iyi bir Müslüman olarak adlandırılırsınız. 

Sonuç olarak; Haramlarınıza karşı helalleşmek istiyorsanız şunu bilmeniz gerekir. 

“Helalleşme, öncelikle karşılıklı veya tek taraflı işlenen hak ihlallerinin tespit veya itiraf edilmesi, sonrasında bu hakların telafi yollarının aranması ve son olarak hakkı ihlal edilen tarafın-tarafların haklarını alması veya onlardan gönüllü olarak feragat etmesiyle olur.” Kısacası helalleşme hesaplaşmayı da içinde barındırır. İnancımıza göre haramınızla bir hesaplaşmayı mutlaka yaşıyorsunuz. Yasalardan kaçsanız bile kaçamayacağınız bir vicdan, bir yer var. 

Dolayısıyla bu hesaplaşmaya girmemek ve iyi bir insan olmak için gönüllü vazgeçişleriniz olmalı. 

“İmar ruhsatını cebine koyan müteahhidin yaşadığı şehrin siluetini bozan gökdeleni dikmekten gönüllü vazgeçmesi… Bal üreticisinin şeker katarak elde ettiği kârdan gönüllü vazgeçmesi… Siyasetçinin kendi menfaatleri adına uydurduğu yalandan ve seçmenin duygularını istismar etmekten gönüllü vazgeçmesi gibi…” 

Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir düzene ve ahlaka hicret etmek dileğiyle…