Türkiye'de, hemen her seçmenin, farklı dönemlerde dahi olsa, ülkede işler yolunda gitmediğinde, liderler ve milletvekillerine yönelik acımasız eleştiriler ve suçlamalar yöneltmesi aşikâr bir durum elbette...Halk arasında milletvekillerine yönelik eleştiriler de ayyuka çıkmakla kalmıyor; acımasızca eleştirilere ve hakaretlere varan boyuta ulaşıyor. Diğer taraftan seçilmiş milletvekillerinin, Ankara'daki yeni yaşamlarında, zaman içerisindeki dönüşümleri ve değişimleri, büründükleri ruh halleri, hayata bakış açıları ve yaşam felsefeleri hakkında henüz bir çalışma olmadı. Yani, bir milletvekili çıkıp da, deneyimlerini, dürüstçe hayata bakışını kaleme alıp bir hatırat veya anı niteliğinde yayınlamadı. Nedense bundan hep kaçarlar. Ancak uzun yıllar geçtikten sonra bunu yapma arzuları peyda olur. Gelin görün ki, zamanında yazılmayan, anlatılmayan düşüncelerin ve deneyimlerin faydası elbette sınırlı oluyor. Okulu olmayan bir alan siyaset sonuçta. Kişisel becerileri, sabrıyla, hırslarıyla ve inadıyla giden insanların bir kısmının nasiplendiği bir alan açıkçası... 

Bu anlamda, Mustafa Sami'nin deneme olarak kaleme aldığı düşüncelerine göz gezdirmekte yarar var:

"Vaktiyle bir adam varmış ve arzularının peşi sıra gitmeye başladığından beri aklı fikri zevk ve sefadaymış. Adamı önce kendi içindeki arzuları ayartmış: “Bugün benim istediğimi yaparsan ben de seni zevk bahçemin içinde dolaştırırım” demiş. Adamın zevk ve sefası böyle başlamış, sonra da alışkanlık halini almış. Adam bir süre sonra zevk ve sefaya daldığına pişman olmuş ve Arzuların Efendisi’yle şöyle bir anlaşma yapmış ve ona demiş ki: “Bu ilişkiden tek taraflı olarak kendi irademle vazgeçiyorum. Bedeli neyse ödemeye hazırım.” Arzuların Efendisi tamam demiş, “kabul ediyorum: Seni ayartmayacağım ama sen de benden uzak duracaksın, beni çağırmayacaksın.” Adam bu şartları kabul etmiş etmesine ancak aradan bir süre ya geçmiş ya geçmemiş. Önce ‘alışkanlıklar’ı bu sözleşmeye itiraz etmiş. Olmaz demiş, “alışkanlıklarımdan vazgeçemem.” Sonra içindeki zevk ve sefayı isteyen ‘arzular’ı da hayır demiş, eskisi gibi devam etmesinden yana görüş belirtmiş. Adam şaşırmış, bir tarafta sözleşmeye sadakatle bağlı iradesi, diğer tarafta ise zevk ve sefayı isteyen ‘alışkanlıklar’ı ve ‘arzular’ı varmış. Sonunda irade boyun eğmiş, alışkanlıkların doruğa çıkardığı arzuya ram olmuş. Sözleşmeye uymayan isteklerle ‘Arzuların Efendisi’nin kapısını çalmaya başlamış. Adam, iradesiyle ‘arzuları’ ve ‘alışkanlıkları’ arasında sıkışıp kalmış. “Alışkanlıklar”ı her gün ‘Arzuların Efendisi’nin kapısını aşındırıyor ve onun vereceği cevabı bekliyormuş…"

Velhasılı kelam sevgili dostum; arzularının peşinde giden insanların edindiği alışkanlıklar, bazen onları rahatsız etse de, pişmanlıklar duysa da, vazgeçmek için bir bedel ödemek istese de, alışkanlıkları ve arzuları onun yakasını bir türlü bırakmıyor. Bırakmıyor çünkü, hayatında bir daha böyle bir imkân elde edemeyeceğini düşünerek, hayal bile edemediği makamlara ulaşmanın şaşkınlığı içinde nefsine esir düşüyor; düşünmekten ve zihnini işlemekten uzak kalıyor ve öyle de hayatını tamamlıyor. Ve sonuçta, tarihin sayfaları arasında sadece ismi yer alıyor sevgili dostum; sadece ismi. Ölümsüz eserler veren insanların yanında esameleri bile anılmıyor ve bir hiç olarak kalıyor; öylesine...Halkın vekillerinin büyük  bir bölümünün durumu da bundan ibaret sevgili dostum; bundan ibaret...!