Memleketin hemen her bölgesinde gizli saklı yapılan işlerden biri definecilik...İster bir meslek deyin, ister bir hobi, ister bir hastalık ama bu iş bir tutkuya dönüşmüş bazı maceraperest ya da hayalperest insanlar için. Bazen gazete köşelerinde, bazen de televizyon ekranlarında bir haber niteliği taşıyan konulardan biri açıkçası. Bu işin öyle hastaları ve tutkunları var ki, cümlelerle anlatılamaz. Birbirlerini de çok iyi tanırlar; nerede ne var çok iyi bilirler. Öyle maceraları vardır ki, anlata anlata bitiremezler. Bu yolda nice paralar harcamışlardır. Ama bulana henüz rastlayıp da, meydana çıkan olmamıştır. Ancak bazı ailelerin zenginliği, bu işten kazandıkları parayla elde ettikleri konusunda dedikodular da yok değildir! Bazen tarihi eserler bulanlar, bir kaçakçılık konusunda, kolluk kuvvetlerine yakalandıklarında hayallerini de toprağa gömmüşlerdir. Bazen bir virane kilise enkazının temelinde , bazen tarihi bir çeşmenin önünde arkasında, bazen bir büyük kayalığın hemen dibinde bir şeyler bulabileceklerini ümit ederek, herkesten habersiz gizlice kazma kürek sallamayı alışkanlık edinmişlerdir. Bazen de dedektörlerin verdiği sinyallere aldanarak veya inanarak yerin altına doğru ha bire inmekten çekinmemişlerdir. Bu iş, bir an önce sonuçlansın diye, iş makinelerini de ilgi alanına sokmuşlardır...! Bazı bölgelerde ise kendi arazilerinde anlatılan eski hikâyelere göre bir şeyler aramışlar; bazen de var olan herhangi bir tarihi kalıntıyı didik didik ederek ümitle planlar yapmışlar. Bazıları da, kendi arazilerinde buldukları taşınabilir antika materyalleri yasadışı yollardan birilerine pazarlayabilmek için arayışa girmişler; büyük bir korkuyla da olsa...Müzelerin yasal yollardan antika eserleri toplama çabaları çoğu kez rakamların küçüklüğüne takıldığı için bulunan bir objenin,  resmi kurumlara teslimi ve ödülü uygulaması da anlamını yitirmiş açıkçası...Bir de kendi arazilerinde bulunan herhangi bir tarihi harabenin, iyi niyetli olarak keşfedilmesini isteyenler, kültür varlıklarını koruma kuruluna dürüst vatandaş olarak başvursa da, sonuçta resmi makamların keşfi sonucu mevcut bina veya arazi sit alanı kapsamına alındığı için amiyane tabirle "çivi bile çakılamaz" hale dönüştürülüyor. Yasal prosedüre göre, sit alanlarının istimlakı veya bunun değeri karşılığı başka bir yerden emsal değerinde bir kamu arazisi devletçe verilmesi kabul edilmişse de, nedense uygulamada hep vatandaşın mağduriyetiyle sonuçlanmıştır. İşin açıkçası, devletin bu tescil konusundaki hassasiyeti yüksek olsa da, ödüllendirme konusunda zayıf olduğunu söylemek gerekiyor.

Çok farklı hikâyeler  var elbette. Ceneviz döneminden kalma kale veya Rumlardan, Ermenilerden kalma çeşme, kilise, papaz evi adı altında tanımlamalar çok yaygın...Bazen de eski bir saray kalıntısından bahsedenler olduğu gibi, dağ başlarında yıllarca kullanılmayıp harap olmuş kaleler de define arama alanı olmuş. Her bir mağara ve nehir kenarlarındaki büyük kaya dipleri için ayrı ayrı hikâyeler  yazılmış. Bu işin bir de dolandırıcıları var ki, ümit satarak yalanın binini bin paraya dönüştürmüşler. Tılsımlı olduğu iddia edilen yerlerden tutun da, kazı sırasında ruh hali bozulan insanlara kadar uzanan nice hikâyeler var. Ve de bu insanların tedavi süreçleri... İyi niyetli insanlar ise bu tür tescil edilmemiş yerleri yetkililere bildirerek koruma altına alınmasını istese de, sonunda mağdur olan hep arazi sahipleri. Açıkçası arazi değersizleştiriliyor veya uzun yıllar kaderine terkediliyor sahipleri...Üstelik hakkını aramak isteyenlerin önüne büyük engeller konuluyor; insanlar bıktırılıyor...

Velhasılı kelâm  sevgili dostum; bu ülkenin hemen her bölgesinde yer üstünde olduğu kadar yer altında da bir hikâyeler zinciri var. Bilinenlerden çok bilinmeyenler yani...Bunları bilen bilir de, devletin sahiplenmesi nedense hep bir sıkıntıya neden oluyor. Yapılacak tek şey, insanları bu tür konularda hem ödüllendirmek; hem önemsemek, hem de duyarlı vatandaş olduklarından dolayı onlara değer vermek gerekiyor. Çünkü ortaya çıkarılan her bir eser, memleketin kültür tarihine büyük bir katkı sunduğu gibi, ulusal ve uluslararası alanda da bir haber değeri ve anlamı oluyor. Yani reklamı oluyor açıkçası. 

Düşünün ki, Trabzon'da tesadüfen bulunan Roma imparatoru Hadrianus döneminden  kalma kale ve liman harabeleri bile ne ses getirmişti. Ses getirmekle bu işlerin olmadığını, devamını getirip gün ışığına çıkarmanın dünya kültür tarihinde bir yer edinmek olduğunu da anlamak şart...İşin  dedikodusu değil; ortaya çıkarılması, düzenlenmesi ve bu tür evrensel kültür miraslarının düzenlenip ziyarete açılması somut bir değer oluşturuyor. Yoksa, saman alevi gibi işler güçler olmaktan öteye gidemez bu işler...

Nihayetinde definecilere kızılır da, neden kızılması ya da kızılmaması gerektiği konusunda kamu aklı kafa yormaz! Suçlu bulmak ve birilerini suçlu ilan etmek işin en kolayı! Bilge bir definecinin dediği gibi, "Hayat bitti, define bulunamadı! Bir ömre bedel..."