Hangi Trabzon?

Abone Ol

Çağdaş tarihçilerin yazdıklarına göre, Trabzon'un kent yerleşimini iki bin yıl öncesine indirmek mümkün sevgili dostum!

Yerli halkların kıyıdan  uzak ormanlık alanlarda yaşadığı ve kıyıları ıssız ve bir o kadar da yerleşimin genellikle dağlık kesimlerde olduğu, tarım üretimi kıt bir coğrafya imiş Trabzon. Başlangıçta Milet kolonilerinden sadece birisi. Ovalık alan yok denecek kadar az olduğu için dağlık coğrafya olarak adlandırılmış. Kıyı ticareti için korunaklı bir üs olarak görülmüş aynı zamanda. Küçük koylar limana dönüştürülmüş; tarafında surlar yapılmaya başlanmış...Doğal olarak, denizci milletler tarafından iyi bilinirmiş...Kıyılarının da haritası yapılmış vakti zamanında. Yoroz'dan tutun da, Faroz'a, oradan Moloz'a ve Falkoz'a uzanan bir kıyı şeridine bu isimleri de koymuşlar. Elbette hepsinin bir anlamı var ama günümüze; gerçek anlamlarının dışında kullanılagelmiş...Yoroz'un bir çıkıntı ya da burun, Faroz'un bir fener, Moloz'un ise yığıntı ve denize taş yığarak yapılan dalgakıran, mendirek anlamına geldiğini biliyor muydun sevgili dostum! Hatta kayalıklar üzerine kurdukları bu şehre biçiminden dolayı Trapezus demişler; kıyıya yakın kaleler, ticarethaneler, köprüler, konutlar, tapınaklar ve hipodromlar ve heykeller yapmışlar. O dönemlerde Boztepe 'de bir de Apollon heykeli bulunurmuş. Çok Tanrılı dönemleri de yaşamış Roma devrinde... Fantastik olduğu kadar bir o kadar da, savunmaya elverişli gizemli bir kent kurmuşlar. Kaçış tünelleri ve dehlizleri olan kale kent idi bu! Hakkında efsaneler üretilen bir kent olmuş sonuçta... Derdimiz, bir şehir tarihinin ayrıntılarına girmek değil elbette! Sadece, Romalıların, İmparator Hadrianus zamanında, bugünkü Pazarkapı sahilinde büyük dalgakıran, kaleler, surlar, tapınaklar,  ticarethaneler, köprüler, panayır fuar ve pazar alanı, yönetici sınıfın malikaneleri ile heykeller yaptıklarını biliyoruz. Bizans Komnenos ailesi, 1204'te Trabzon  merkezli bir devlet kurunca şehrin de kaderi değişmiş. Ortodoks Hıristiyanlığı temsil eden Komnenos devletinin 1461'de yıkılıncaya kadar başkenti olmuş; bu vesile ile büyük yatırımlar yapılmış ve sur içindeki şehir geliştikçe gelişmiş...Dindar krallar, ulkenin dört bir tarafında heybetli binalar, kiliseler ve manastırlar inşa  etmişler. Ancak, Roma ve Bizans kültürü, Trabzon'un neresinde diye merak edip araştırmıyoruz ve arkeolojik kazı  dahi yapamıyoruz. Eski adına her ne  varsa yıkıp üzerine ne hayal ediyorsak onu yapıyoruz. Buna da kamu aklı diyoruz. Lâf üstüne lâf, proje üstüne proje olmaz elbette! Sadece dillendiriyoruz öylesine sevgili dostum; hem de kimsenin umurunda olmadığını bile bile..! 

Velhasılı kelam sevgili dostum; millet olarak eski isimleri yok etmemişiz ama içeriklerine uygun olarak yaşatamamışız; tarihi hikâyelerini  oluşturamamışız; gerçek anlamlarını da anlamsızlaştırmışız! Mitolojik ya da efsanevi hikâyelerini  de çoktan  unutmuşuz! Oysa biz masalları, destanları ve menkıbeleri çok seviyorduk! Sanki öcü kelimelermiş gibi  öylesine bastıra bastıra Moloz demişiz; Faroz demişiz; öylesine kullanmışız. Her ne kadar İttihat ve Terakki Partisi'nin Türkçeleştirme girişimleri olmuşsa da, dünya  savaşı kaybedilince yeni isimler de konulamamış; yürürlüğe girememiş; kağıt üzerinde kalmış! Mesela Faroz'a "Piyale Paşa" mahallesi adını vermek istemişler; ama olmamış. Günümüzde "Yalı mahallesi" adında olduğu gibi...!

Surlarla çevrili kent merkezinin adlarını ve mahallelerini ise Osmanlı'dan itibaren Türkçeleştirebilmişiz; Aşağı Hisar, Orta Hisar ve Yukarı Hisar demekle yetinmişiz. Lâkin günümüzde halen varlığını iyi kötü koruyan, Roma, Bizans ve Osmanlı imzası bulunan bu surları turizmin hizmetine sunacak hiçbir şey yapamamışız. Vakti zamanında surların sivil halkın işgaline de izin vermişiz. Surların duvarları, evlerin duvarı olmuş ve hatta odalar için sur duvarlarından pencere bile açmışız; hem de vadi manzaralı..!

"Söz uçar; yazı kalırmış" derler ya sevgili dostum; işte, laf olsun torba dolsun kabilinden işler güçler bunlar..!