Tarihin derin sayfalarında, şöyle kısa bir seyahate ne dersin sevgili dostum? Meşhur yenilik taraftarı padişah Üçüncü Selim, devraldığı Osmanlı mirasına şöyle bir baktığında, ilk söylediği sözlerden biri, "devlet katında merhamet çok olalı her bir düzen bozuldu!" olacaktı. Buradan hareketle, dirlik ve düzeni sağlamak adına, sert, acımasız ve tavizsiz uygulamalara başvurarak düzeni sağlayacağını düşündü. Adaleti tesis etmeden kamu düzeninin tekrar sağlanması konusunu diğerleri gibi göz ardı etmişti. O da en kolay yola başvurmuştu. Kendi otoritesini güçlendirmek için kelle üstüne kelle alacak, ibret-i alem, yani, korku düzeni kuracak uygulamalara girişti. Ancak, sonu tam bir faciayla sonuçlandığını hepimiz biliyoruz..! İyi mi olmuş kötü mü olmuş o konu, tarihçilerin meselesi elbette...
Kim ne derse desin sevgili dostum; istikrarın olmadığı ve umutların tükendiği yerde girişimcilik ruhu da olmuyor; bereket de...! Kargaşa, belirsizlik ve kaos ortamından beslenen binlerce sülük tarafından kanı emilen bir ülkeye dönüşüyorsunuz.  

 "Amacı olmayan gemiye, hiçbir rüzgâr  yardım etmez!" derler ya, işte memleketin son tahlilde yüzleştiği gerçek bundan ibaret, belki de! Tutumluluk, ölçülülük ve çalışkanlık dünyanın hangi yerinde olursa olsun servete servet kattığı gibi, insan yaşamını da bereketlendiriyor. Aynı zamanda,  huzura kavuşturuyor  ve bağımsızlık getiriyor toplumlara...

Kimsenin risk almadığı bir ortamda yaşamak ne büyük bir talihsizliktir anlatılamaz sevgili dostum! Ha bugün, ha yarın derken, fırtına koptu kopacak beklentisiyle günlerini  ziyan ve heba eden bir ülke ve onun siyasetcilerinin halkına biçtiği kaderi bir düşünsenize..!

Her şeyi kanuna ve kitabına uydurarak, bulunduğu makamları korumak için debelenip duran bir yönetim anlayışı, ülkesini uçurumun kenarına taşıyor; ama farkında bile değiller! Üstüne üstlük, farkında olanların uyarılarını da dikkate almazlar...Bilmezler ki, vicdanın sesi, bütün kanunların üstündedir. Deneyimli devlet adamlarının kulağına küpe ettikleri bu gerçekçi yaklaşımlar, akıl tutulması yaşayan muktedirlerin umurunda bile değil. Günü kurtararak yol alan bir kervan reisinin, bütün kervanı perişan etmesi gibi..!

Bir ülkeyi veya bir şehri tanımak istersen sevgili dostum; insanların orada nasıl ve ne şartlarda çalıştığına, orada birbirlerini sevip sevmediğine ve nasıl öldüğüne bakmak gerekiyor...Kamu aklı ve devlet politikaları, halkın gerçek gündeminden uzak ve kopuk olduğunda, devlete veya hükümete olan güven zedelendiği gibi, siyasete olan inanç da kayboluyor malesef...Türkiye'nin dört bir tarafında, sokaklarda gerek ihtiyaçtan, gerekse meslek icabı dilenen insanların sayısının artması ve halkın, maddi manevi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalması çoğu kez kötü yönetimlerden kaynaklanıyor. Koşulsuzca sığınmacılara kapılarını açan bir ülke, onların can güvenliğini sağlasa da, uzun vadede sorun çözülmedikçe, göçmenlerin de, ülke vatandaşlarının da canı yanıyor. Suriyelilerin Türkiye' deki yapıp ettiklerine bakarsanız, işin vahametini daha iyi anlayabilirsiniz. Aynı şey bizlerin başına gelse, inan sevgili dostum hiç kimse böyle bir kapıyı açmayacağı gibi, bize de tahammül etmez. Türkler, merhametli olduğu kadar tahammüllü bir millettir. Lâkin, herkes bu tür insani konularda hassas olduğu kadar, derin derin düşünerek sorunu çözmenin yollarını aramak zorunda! Ülkenin kaynaklarını dağıtmayı ve paylaşmayı  beceremeyen maliyeciler, her dara düştüğünde, zorunlu tüketim ürünlerine  zam üstüne zam yaparak dolaylı ve zorla vergi toplama yoluna gidiyorlar. Yani, herkesin yapabileceği, bir akıl gerektirmeyen kolay olan yolu tercih ediyorlar. Zam yaparsın, olur biter! Böyle olunca halkta da, bir şikâyet ve serzeniş alıp başını gidiyor. Açıkçası, başarısızlığın yükü,  halkın geniş kitlelerinin üzerine yıkılarak, bir anlamda cezalandırılmış oluyor. Buna karşılık,  muktedirlerin elbette bahaneleri farklı oluyor. Ya bir dış neden vardır; ya bir beka meselesi, ya küresel oyunlar, ya da dünyanın her yerinde aynı sorun var, bizde de var! gibi kurnazca akıl oyunlarına başvuruluyor. Asla gerçekler halkla paylaşılmıyor; neden paylaşılsın ki?

Velhasılı kelam sevgili dostum; "gün gelir unuturmuş insan en güzel hatıraları bile" şarkı sözünde olduğu gibi, herkes, geçmişin özlemiyle yanıp tutuşuyor; güzel günleri yad ederek teselli buluyor! Nihayetinde; gün yüzü görmemiş bir neslin mirasçıları olarak, bizler de gün yüzü görmeden terki diyar edip gideceğiz belki de! Aman, Allah korusun, demekte fayda var...!

Hani bir lâf var ya, "darbe gördük; savaş gördük; kriz gördük; virüs gördük ama gün yüzü göremedik."   rahata eremedik sevgili dostum...! Rahata eremedik derken, gurur duyacağımız ve içinde yaşamaktan zevk alacağımız adil bir ülke ortamı bulamadık,  göremedik; bununla övünemedik! Yanarız da, en çok buna yanarız be sevgili kardeşim...