Bilge adam der ki sevgili dostum:

"Eğer, sen beni bir kere kandırdıysan Allah senin belânı versin! Beni kandırmaya devam ediyorsan, Allah hem senin, hem de benim belâmı versin!

Üçüncü kez beni kandırmayı hâlâ başarıyorsan, Allah benim belâmı versin..."

İşte böyle; sıradan insanlar bunu anladı ama ülkenin siyasetçisi bunu henüz anlamadı. Demek ki sevgili dostum; ahmak siyasetçi belâsını ancak mazlumun tek hakkı olan sandıkta bulacak...! Hep dayatılan sadakat ve itaat kültürü ve bunlar üzerine kurulan vaatler insanların ömrünü bitiriyor... 

Bilen iyi bilir sevgili dostum; eskiden askeri vesayet ya da hukukun siyaset üstündeki baskısı, siyasal partilere kapatma yasağı ve bazı siyasetçilere siyaset yapma yasağı getirirken, günümüzde ise böyle bir tehdit yerini siyasetçilerin vesayetine bırakmış durumda... İktidar olan, bütün başarısızlığına rağmen, varlığını korumak ve yerinde kalabilmek adına Türk demokrasisine ve hukuk sistemine darbe üstüne darbe yaparken, diğer taraftan, halkın derdiyle dertlenmeyen ve bütün zorluklar karşısında elini bir türlü taşın altına sokup sorumluluk ve risk almayan muhalefet liderleri, her seçimi çantada keklik gibi görüp yenilgi üstüne yenilgi almasına rağmen, inatla başarısızlığını kabul etmezken, bu millet artık kime güvenip de oy verecek ki ...!

Milleti suçlamakla olmuyor bu işler!

Siyasetin kirli yüzü de diyebileceğimiz milletvekili ya da partili transferleri yetmezmiş gibi, arka planda dönen dolaplar, işin vehametini daha da artırıyor. Yolunda gitmeyen onca şey varken, nasıl oluyor da muhalefet temsilcileri bir ümit olarak görülmüyor; işte düşünülmesi gereken esas konu bu. Halk, dertlerine çare arıyor sevgili dostum! Hükümet, devlet eliyle vergi adı altında milletin ensesine yapışmışken, bankalar kâr üstüne kâr yapıp insanları sömürürken, büyük şirketler hükümet eliyle zenginleştirilirken, partili kurmaylar arpalıklardan beslenip semirilirken, bütün ekonomik yük sıradan halkın üzerine yıkılmış durumda. Sayısını dahi bilmediğimiz vergilerle halkın canını yakan bir hükümet anlayışı insanını yaşatmak yerine öldürüyor kısacası. Peki ya sonuç ne olacak? Mazlumların ahına kimsenin kulak vermeyeceğini mi sanıyorsun!  Milyonlarca insanın uykularını kaçıran tefeci faizi yüklenmiş  vergi borçları, bankaların icra ve haciz işlemleri, mahkemelerde milyonlarca anlaşmazlık dosyaları, ümitsizlik ve çaresizlik  girdabından kurtulamayarak intihar eden insan sayısının kat be kat artması; fuhuş, kumar, içki ve uyuşturucu  tüketiminin tavan yapması herhalde zevkten olmuyor sevgili dostum!

Pandemide ruh hali allak bullak olan ve bir tedaviye ihtiyacı olan millete bir de hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, yüksek enflasyon ve de depremin kahredici yıkıcılığını dayatanların, bugün hâlâ hiçbir şey olmamış ve bu rezilliklerden sorumlu değillermiş gibi caka satmaları, milletin aklıyla alay etmekten başka bir şey değil de nedir ki? İktidar kanadı zaaflarını ve başarısızlıklarını örtbas edebilmek için sertleştikçe, halk da köşeye sıkıştırıldıkça sıkıştırılıyor. Bilmezler ki, kaçacak bir yeri ve kaybedecek bir şeyi olmayan insanlardan her şey beklenir. Mazlum çoğunluğun sesine kulak vermeyen siyasetçiler ve siyasal partiler er ya da geç kaybediyor sevgili dostum! Tarih bunu yazar; bunu söyler...

Aslında, deprem aynı zamanda iktidarıyla muhalefetiyle siyasetçileri de enkaz altında bıraktı. 

Hükümetten memnun olmayan insanlara ümit olmak ve ülkeyi yeni yüzyılında zirveye çıkarmak üzere yola çıkan altı partinin, yaklaşık on sekiz aydır ortaya koyduğu performans da içler acısı...Üzülerek belirtmek gerekirse, liderlerin egoları ve dayatmaları ağır basınca işler yürümüyor. Uzun zamandır adaylık için adı geçen isimlerin hiç birinin masaya yatırılmaması veya dışarıdan uzlaştırıcı başka bir aday üzerinde durulmaması da ayrı bir ahmak siyasetçi işi...Öyle böbürlenip kalın bir yazılı metni gösterip "bakın işte mutabakat metni hazırladık, biz hazırız" demekle siyaset olmuyor! Partilerin yol haritasını sade bir dille, anlaşılır, tane tane halka anlatması gerekirken, bir akademisyen edasıyla doktora tezi yazmış olmanın gururu yaşanıyor...Oysa ki sevgili dostum; mutabakat metninin içeriğini bırak, "mutabakat metni" ne demek onu bile bilmeyen milyonlarca insan, seçmen var...! Sen neden bahsediyorsun? Bak, kaç aydır toplanıp duruyorsunuz iyi güzel de, kimin derdine derman olacağınızı, çözüm önerilerinizi bir türlü derli toplu anlatamıyorsunuz.  Altı siyasi partinin lideri olarak el ele verip hep birlikte milletin karşısına çıkıp bir tane miting yapmaktan bile acizsiniz. Hadi miting yapmadınız da, rutin toplantılarınız dışında, herhangi bir ekrana çıkıp hep birlikte millete "kalbimiz sizinle atıyor!" dahi diyemediniz...Öyle meclis kürsüsünde veya grup toplantılarında heyecanlı konuşmalar yapmakla olmuyor siyasetin gerçek yüzü. Hepsini geçtik de, ulusal bir felaket yaşadığımız bu günlerde, deprem bölgelerine dahi organize olup hep birlikte gidemediniz. İnsanların gönlüne dokunamadınız. Bireysel olarak gidip sadece hükümetin eleştirilecek açıklarını ve zaaflarını aradınız. Hadi geçmişi boşverin; böyle bir zamanda, "biz devletimizin ve halkımızın yanındayız" deyip kısa bir zaman için de olsa, ülkenin liderleriyle dostluk ilişkileri kuramadınız...

Bu milletin derdi, hangi siyasetçinin aday olacağı değil, lider olacak kişinin güvenilirliği, samimiyeti ve cesareti idi...

Memleketimin; yıpranmamış,  vatansever, cesur yürekli ve donanımlı binlerce insanı varken sen nasıl olur da "sadece ben varım, başka seçeneğiniz yok!" diyebilirsin ki? E artık iş rayından çıkıp masada eksilmeler başlar; güven ve inanç duygusu da dibe vurur...

Velhasılı kelâm  sevgili dostum; son 50-60 yıllık Türkiye siyasetinde, hep aynı vaatlerin verilmesi, her gelenin bir önceki siyasilerden farklı bir şey konuşamaması insanı şoke ediyor! Dünya ekonomisinde ilk 10'a girmekten tutun, enflasyonu tek haneye indirmeye ve Avrupa Birliği'ne üye olmaya uzanan geniş bir yelpaze bu...
Yıl 2023 olmuş ama, hâlâ yüksek enflasyondan kurtulamadık, Deprem, orman yangınları, sel ve heyelan felaketlerini en az kayıpla atlatamadık,  AB üyeliğinde yıllardır bir adım ilerleme kaydedemedik, İhracaat hedeflerimiz yerle bir, ithalatımız ise zirvelerde dolaşıyor,  Devlet kurumlarının partizan fanatizmiyle yönetilmesinden kurtulamadık, Dünyanın ilk 10 ekonomisine girme vaatleri yerle bir olmakla kalmadı; daha kötü yerlere çıktık! 

Ve daha neler neler saymakla bitmez...Kısacası hiç birisi olmadı; millete de yazık oldu...

Elbette durmak yok; yola devam! Ama kiminle veya kimlerle...?

Elbette, geç de olsa akıl galip gelecek ve hamleler zamanla yapılıp taşlar yerine oturacak...Herkes, buna inanmak istiyor!