Kış mevsiminin tam da ortasında, sert ayazın hissedilmediği bir başkent sabahında, pazar gününün sohbetleri de farklı sevgili dostum! Sabahın köründe, Ankara caddelerinde dolaşanlar, elbette seyahat edenlerden ibaret; erken saatte düşmüşler terminale ve havaalanına; oradan, Ankaray'a tramvaya derken, buluşma merkezi sonuçta Kızılay...Havanın aydınlanmasını bekliyorlar...

Üniversite öğrencisi olduğu anlaşılan gençler, doğalgazlı ısıtıcının da keyfiyle, oturdukları masadan, küfürlerle kahkahaları birbirine karıştırsa da, gençler de durumun farkında; memleketin son durumu hakkında yabana atılmayacak şeyler konuşuyorlar. Kulak misafiri olmamak imkânsız! Siyasetçilerin tükenmişliğinden tutun da, ekonominin ultra kötülüğünden, ailelerin eski güçlerini kaybettiğinden bahsediyorlar. Açıkçası acınacak halimize gülüyorlar; karamsar oldukları apaçık! Kısa vadede ekonominin düzelemeyeceğine inanıyorlar. Ukrayna- Rusya siyasal gerginliğinden bahsederlerken, aslında iki toplum arasında düşmanlık olmadığını, olayın bir siyasal gerginlik yaratmak isteyen ABD tarafından planlandığını ileri sürüyorlar. Putin'in, yani Rus tarafının tavizsiz politikalarını konuşuyorlar. Kırmızı çizgilerini asla değiştirmeyeceklerinden eminler. Rus hükümetinin mantığını çözmüş gibiler. Anlaşıldığı kadarıyla yurt dışında eğitim görmüş çocuklar bunlar... Dövizin değer kazanmasından sonra yeni planlar peşinde olan gençler işte; hayalleri, beklentileri ve umutları zayıflamış; gelişmeleri zamana bırakmış gibiler. Bekle ve gör mantığındalar yani...

Ankara sokakları, her zamanki gibi yorgun olduğu kadar kirli de.  Şehir, adeta "beni yıkayın!" diyor. Büyük şehirlerdeki bu kirlilik ve yorgunluk hiç bitmiyor. Diğer taraftan, Mansur Yavaş halk nazarında bir güven oluşturmuş; bir ekol gibi duruyor...

Velhasılı kelam sevgili dostum; maskelere devam ama yüzlerin asık olduğu gözlerden hiç kaçmıyor. Memleketin tepesindeki tablo, insanlara da bulaşmış sonuçta. Gençler, rutin yaşamlarının seyrinde olsalar da, onlar da gülümsemeyi ve kahkahayı unutmuş gibiler. Evlilik planları yapanların konuşmaları da pek iç açıçı değil. Ev kiralarının yüksekliği, altın fiyatları ve geçim kaygıları vs...Hayatın zor koşulları onları da ürkütüyor; yarını konuşan hiç yok gibi. Nihayetinde zoru olan insanlar, sokaklarda sevgili dostum; mecburlar ayakta kalmak, en azından günlük yaşamlarını idame ettirmek ve belki de bir farklı nefes alabilmek, ferahlamak için yollara düşmüşler; "sadece bu kadar" dercesine...!