CHP Genel Başkanı ve 6’lı masanın potansiyel Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, önceki gün bir video yayınlayarak, başörtüsü meselesini TBMM’ye bir kanun teklifi vererek kökten çözüm getirip konunun yasal güvence altına alınacağını söyledi. Ve ertesi günü yani dün (4.Ekim.2022 Salı)’de gereğini yaparak kanun teklifini TBMM Başkanlığına sundu.

Sayın Kılıçdaroğlu durduk yere, böyle bir sorun yokken hatta bu sorun halledilmişken özellikle kamu kurumlarında dileyen kişilerin özgürce başörtüsü ya da türban takabilmesini yasal güvence altına almayı amaçladığını belirtti. 

Oysa zaten bu mesele geçen süreç içinde bürokrasi de ve TSK’da kıyafet yönetmeliklerinde, TBMM’de iç tüzük düzenlemesiyle halledilmiş ve başörtüsü serbest bırakılmıştı.

Bu girişimin amacının; önümüzdeki seçim sürecinde rakibi olan Cumhur ittifakının, “hasbelkader CHP iktidara gelirse başörtüsünü yasaklar” propagandasının önünü kesmeyi ve bu nedenle durumun siyaset ve propaganda malzemesi yapılmasını önlemek için yasal güvence altına almak istemiştir diye düşünüyorum. Zaten bu yolda çeşitli çevrelerce yapılan değerlendirmeler de var!

Bu adımı atarken CHP’nin, dolaysıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun büyük bir stratejik hata yaptığını düşünüyorum. Söyle ki; Sayın Kılıçdaroğlu bu çıkışı ile başörtüsü ya da türban meselesinde devletin geçmişte yaptığı tüm olumsuzlukları, kötülükleri bizzat CHP adına üstlenmiş oluyor. Bu çok vahim bir hatadır.

Ülkemizde türban ya da başörtüsü yasağı 12 Eylül 1980 darbesi ile gündeme gelmiş ve özellikle üniversitelerde başörtüsü ya da türban yasağı o zaman gündeme gelmiştir. 1980 öncesinde üniversitelere başörtüsü ya da türban ile rahatlıkla girilebiliyordu. Hal böyleyken bu yasağın CHP ile ne ilgisi var ki, tüm olumsuzlukları yükleniyor Sayın Kılıçdaroğlu?

Tekrarla, son 72 yıl içinde siyaset sahnesinde ve ülke gündeminde sürekli 5 yıl iktidara gelmiş olmayan CHP bu hamlesi ile devletin başörtüsü üzerinden yapılan tüm kötülüklerini üstlenmiş oldu! 

Bu bahiste garip olan 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sırasında devletteki tüm Kemalistler tasfiye edilmiş ve geride sadece sağcı Kemalistler kalmışlardır. Onlarda Cumhuriyeti İslamcılara teslim etmiştir. Cumhuriyeti İslamcılara teslim eden bu sağcı Kemalistler, NATO’cu Atatürkçü generallerdir. 12 Mart ve 12 Eylül’ün gerçek anlamı budur.

Bugün ülkede bir başörtüsü ya da türban sorunu olmadığını, aksine laikliğin dolaysıyla seküler yaşam tarzının ve başı açık kadınların hakkının ve hukukunun tehdit altında olduğunu düşünüyorum.

Ve ne yazık ki bugün, laikliğin, seküler yaşam tarzının ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin savunucuları yok!

İşte “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” tam da budur!

Var olmayan bir sorunu yanlış bir terminoloji ile dile getirdi Sayın Kılıçdaroğlu. Bu durum onun 6’lı masadaki elini güçlendirirken kendi çekirdek seçmenini kendinden uzaklaştıracak, bulunduğu konumu da çekirdek seçmenine karşı fevkalade zayıflatacaktır. Hülâsa, Sayın Kılıçdaroğlu bu çıkışı ile AKP’nin siyaset kulvarına fevkalâde bir giriş yapmıştır. 

Şu unutulmamalıdır ki, hiçbir zaman ve hiçbir biçimde inançlar konusunda yarışma yapamazsınız!