Kimseye yük olmadan yaşama arzusu insan için bir ahlâk dersidir; sevgili dostum!

Bu tür yaşama arzusu, insani bir talep olsa da, nedense ayakları üstünde duran insanlar ve onların yaşam biçimi çoğu kez eleştiri konusu oluyor...

Toplum olarak hayata dair çok büyük talepleri olmayan, sükûnet ve bir düzen içerisinde istikrarı arzulayan bir toplumuz aslında. Devletine bağlı, yöneticilere karşı da saygılı üstelik... Bir tarafta konforlu yaşamından asla taviz vermeyen bir azınlık, diğer tarafta ise aza kanaat eden ve kendi iç dünyasında haline şükreden bir çoğunluktan ibaretiz açıkçası...Kendi ekmeğini kazanıp yiyen; rızkının peşinde, çalışarak kazanan, hile hurda yapmadan, namerde muhtaç olmadan elde edilmiş
bir ekmek bu üstelik!
Bir sürü şerefli insan var bu ülkede, 
emeklerinin karşılığını alamasalar da,
kimseye de boyun eğmeyen,
kimseden ekmek dilenmeyen 
insanlar var...Diğer  tarafta ise dilenci ruhlu insanlar var ki sevgili dostum; bütün dikkati ve gözü, başkasının malında, mülkünde, parasındadır. Sahip olduklarıyla yetinmeyip, kolaycı yollardan kazanmayı bir başarı olarak görürler. Aslında fare zihniyetli insanlardır bunlar; çalıp çalıp çaldıklarını da unuturlar üstelik; ha bire biriktirirler; lâkin ne  kendisine ne de başkalarına fayda sağlar sahip oldukları. Yaşam kaliteleri dipten hiç kurtulmaz; sadece sahip olduğu şeylerle övünürler çoğu kez. Belki de toplumun en aç gözlü ve en tehlikeli grubu bunlar, kim bilir!

Bir de sokaklarda, köşe  başlarında, el avuç açarak dilenenler; gelen geçenlerden bir şeyler; para ya da yiyecek talep eden aleni dilenciler...Çok eski bir meslek olarak da kabul edilebilir dilencilik...Ancak bu bolluk çağında dilencilik bir toplumsal utanç olarak görülüyor artık... Yağmur, çamur, soğuk, yaz, kış kıyamet demeden her şey ortada yaşanıyor. Küçük yaştaki göçmen çocuklar ve bazen de kadınlar, sokaklarda öğreniyor hayatı bir bakıma. Açıkçası duygu sömürüsü üzerine kurulu bir yaşam biçimi... Kamu aklının buna aldırış ettiği de yok. İnsanın canını acıtan da işte bu! Diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da bir düzenimiz, kurallarımız olsa da, adını  koyduğumuz işleyen bir pratik sistemimiz de yok. "Saldım çayıra, mevlam kayıra" mantığının göstergesi sanki!Çark bir şekilde dönsün de, nasıl dönerse dönsün mantığı hakim, kamu idarecilerinin kafasında...!

Bu arada, kurda kuşa yem olanlar da işin dramatik yönü. Her halükârda  utanmamız gereken toplumsal bir yaramız oldu artık...!

Tepeden tırnağa hatalarımızla yüzleşmek konusunda ciddi akıl tutulmalarımız var; sevgili dostum! Küçük bir kesim hatalarıyla yüzleşirken, büyük bir kesim de, hatalarıyla adeta yüzsüzleşmekle meşgul. Çoğunluğu bir türlü yüzleştiremiyoruz malesef...

Burada cehaleti arayıp aramamak mesele değil de, "cahil olmak ayrı, pislik olmak ayrı" bir konu olduğu kesin gibi..! Pek çok şeye olduğu gibi, bu konulara da kafa yormuyoruz malesef...! Siyaseten de, bir muhalif kanattan çözüm önerisi gelmediği gibi, gündeme dahi alınmıyor. Varsa yoksa para, döviz, altın, faiz, borsa ve bitcoinlerin aşağılık muhabbeti salgına dönüşmüş durumda; korona bunun yanında hikâye gibi duruyor...

Velhasılı kelâm sevgili dostum;  insanoğlu, yanlış görebilir; yanlış bilebilir; hatta yanlış düşünebilir; ama asla yanlış hissedemez. Sonuçta birbirimize karşı olan samimi duygularımızı, hissiyatımızı, güvenimizi,  inancımızı ve merhametimizi kaybetmek üzereyiz galiba....En kötüsü de bu belki... Birileri ne planlıyor bu ülke için bilmiyoruz ama, büyük ölçüde başarılı olduğu kesin! Allah korusun...!