Hikâye bu ya sevgili dostum; kedinin biri, epeyce yaşlanınca, artık avlanamaz ve fare yakalayamaz olmuş...Yaşlı kedi oturup dertlenmiş, düşünüp taşınmış; fareleri nasıl yakalayabilirim, onları başka yollardan nasıl yiyebilirimin hesabını yapmaya...Yoksa açlıktan ve çaresizlikten ölüp  gideceğini düşünmüş. Nihayet, kendince kurnazca bir fikir bulup bütün farelere haber göndermiş. Hacca gideceğini ve farelerin hepsiyle helâlleşeceğini söyleyerek, lağımın bir kenarına fareleri davet etmiş. Zavallı fareler de, kedi imana geldi, inançtandır; af dileyecek bizden diyerek inanmış kediye ve bu davete icabet etmişler. Fareler toplanınca yaşlı kedinin dediği yerde, kedi başlamış konuşmaya. Sizin büyüklerinize zarar verdim, onları öldürdüm ve yedim beni affedersiniz artık diyerek. Ancak bir taraftan da, gözleri fıldır fıldır hangi fareyi ya da fareleri yakalarım da onları yerim ve depolarım diye hesap yapmaktadır. Bu sırada, yaşlı bir fare davete geç kalmış, kapı aralığından kediyi dinlemekte ve gözlerine bakmaktadır. Kedinin gözlerinin içine baktığında işin hiç de bir hac meselesi ve helâlleşme olmadığını  anlar ve kapıdan içeri dalarak, canhıraş bir halde bütün farelere; "kaçın buradan, sizi yiyecek, öldürecek! Bunda hacca gidecek göz  yok" deyince, bütün fareler kaçışırlar oradan ve canlarını, yaşlı kediye yem olmaktan kurtarırlar...

Velhasılı kelam sevgili dostum; huylu huyundan vazgeçmiyor; bunun için ne gerekirse yapıyor. Malesef din, çok alınıp satılan, ancak hiç de kullanılmayan bir değere dönüşmüş; insanların duygularına hitap ederek, ondan yararlanmaya çalışanların dünyası olmuş sanki...Sen, sen ol sevgili dostum; sakın kişiliğini satıp şunun bunun sayesinde bir yere gelmeye çalışma ve inançları dillendirerek, bir makamda kalma! Kendi sayende yap ne yapacaksan ve inan, inanacaksan; kimseye göstermek zorunda değilsin; Hakk bilir her şeyi! Bilirsin "saye" gölge demektir; gölgeye girenin gölgesi olmaz ve de, adamdan saymazlar; hem de hiç!