Türkiye'de bin yıl sonra bile futbolda hakem tartışması bitmeyecek! Tüm kararlar, robotlar tarafından ve mutlak bilimsel ölçümler alınsa dahi, fubolcusundan hocasına, teknik direktöründen yöneticisine, yorumcusundan taraftarına kadar herkes, mutlaka ve mutlaka "Bence öyle değil" diyecektir.
 
Tartışmanın baş rol oyuncusuysa hakemdir
 
Futbolun yeryüzünün en popüler oyunu olmasının nedeni basit olması, herkesin onu her şartta oynayabilmesi ve oyuna dair dair herkesin ahkâm kesebilmesidir. Bu oyun tartışmadan beslenir. Her şeyinin sürekli tartışılması onun, günlük hayatın her yerine ve anına nüfuz etmesini sağlıyor.
 
Tartışmanın baş rol oyuncusuysa hakemdir. Hakemin bir saniyede vermesi gereken karar, medyada günlerce tartışılıyor. Televizyon ekranlarındaki programların yüzde 90'nı hakem kararlarına ayrılıyor. Ve bu kararlar da hakemin hatalı olup olmaması eksenin tartışılmıyor. Tamamen hakemin niyeti üzerinden tartışılıyor:
 
Bu topraklarda herkes hakemlerin namusundan şüphe duydu, duyuyor. Bu yargıyı her puan kaybından sonra onları hedef tahtasına oturtanlarla eski hakemler oluşturdu. Düne kadar sahada lime lime edilen hakem, yorumcu olduktan sonra baş cellatlığa soyunmaktan geri durmadı:
 
"Hakemin kafasının içinde ne olduğunu ben çok iyi bilirim arkadaş!"
 
Peki yorumcular? Özellikle dijital çağda şöhrete hakikati savunmakla ulaşamıyorsunuz. Çünk hakikat çoğu zaman sıkıcı olur ve sizi de sıkıcı gösterir. Sıkıcı birini de kimse izlemez. İzlenmeyen kişi de etkileşim almaz ve çaptan düşer!
 
O halde yorumcunun ihtiyaç duyduğu şey hakikat değil, etkilişim alacağı bir kendi gerçeğidir. Ortalığı karıştıracak bir 'gerçek'. Olumlu olumsuz etkileşim alacak, onu TT yapacak bir ihtiyaç duyulan gerçek!
 
Ez cümle, şairin dediği gibi; "Ne kadar rezil olursak o kadar iyi..."
 
Teknik direktör babasından da şüphe eder!
 
Toplamda, bağımsız bir denetim mekanizmasının olmadığı bir yapıdan çıkan kararların adil olduğuna kimseyi inandıramazsınız.
İnsanlar adaletin tesis edilemediği bir yapının her uygulamasından şüphe eder.
 
 
1-MHK Başkanı'nı kimin seçtiğinden de şüphe eder
2-O MHK Başkanı'nın atadığı hakemden de şüphe eder
3-Hakemin çaldığı düdükten de şüphe eder
4-VAR'daki hakemin çağrısından da, çizdiği ofsayt çizgisinden de şüphe eder
5-Yayıncı kuruluşun ekrana verdiği-vermedği görüntüde den şüphe eder
6-En nihayetinde kendi yöneticisinin haklarını savunduğundan da şüphe eder
 
Çoğulculuk-denetim-adalet-güven ekseni yaratılmadıkça, bu yapıda hiç kimse bir diğerinin verdiği karara güven duymaz. Güvensizliğine dair ortaya somut bir delil atma ihtiyacı da duymaz. Şahsi inancını, fikrinin 'hakikat' diye sana dayatır: "Bu hakem onun bunun güdümünde" der ve kenara çekilir. Bunu neye dayarak demiştir? Ne o söyler, ne de kimse merak eder?
 
Su bulanır da bulanır...