"Dünyada mekan ahirette iman" diyen atalarımızın yanılıp yanılmadıkları hakkında bir fikrin var mı sevgili dostum!

Yoksa fikirsiz misin!?
Bilir misin geçici mekandan kalıcı mekâna geçişi?

Güven duygusunun insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu ama en çok da zedelendiği yer yeryüzünde yaşananlar...

İnsanların dünyadaki yaşam arayışındaki başarısızlıkları her şeyi engelliyor sevgili dostum!

Ne Cenneti bizatihi yaşamadığına göre, ne de, dünya Cehennem olamadığına göre, ikisinin ortasında bir yerde yer alıyor sanki, yeryüzünün halifesi olan insanın dünyası!

Veya "mal canın yongasıdır " "Ölüm hak miras helal" gibi düşünce biçimi belirliyor yaşamın kurallarını...

Dünyadaki insanın, tutkularının esiri olduğunu gösterircesine belirlenmiş sanki bu kurallar...

Din mi gelenek olmuş yoksa gelenekler mi dine dönüşmüş; ilgili veya ilgisiz birçok insan bunu tartışmakla meşgul!

Hiç kimsenin, "daha insanca bir arada yaşanabilir bir dünya nasıl kurabiliriz?" gibi bir çabası yok; olsa da bir elin parmakları kadar sanki; onlar da cılız ve etkisiz...

Minimum kötülük ve maksimum iyilik davası gidecek adam yok gibi! Oysa ki ilahi güç, insanlık adına sorunların yaşandığı bölgelerle ilgili, hakikati söyleyenlerin çoğunlukta olmasından söz eder. Gerçeğin üstünü kapatmak isteyenlerin sayısının ve oranınının hızla arttığı yeryüzünde büyük alt üst oluşlar; yani, helak ve azab da hiç eksik olmuyor.

Bir türlü düzen tutturamadığı gibi, mevcut düzeni de sorgulama gibi bir alışkanlık geniş kitlelere ulaşabilmiş değil...

İlâhi gücün kudreti ve üstünlüğü karşısında, insanoğlu zaman zaman büyük çıkışlar yaparak haddini aşıyor; yeryüzünün  ilahlığına soyunacak kadar küstah ve nankör olabiliyor.

Üstelik nimetin kaynağı olarak kendini görenler de yok değil!
Senin anlayacağın sevgili dostum; milyonlarca insanın toprağın altında yattığı bir dünyada, toprağın üstündeki insanların hiçbir değeri olmadığı daha iyi anlaşılıyor...

Bugünü yaşayanlar, geçmişi yaşayanlarla altlı üstlü komşu olsalar da, komşuluk ilişkileri, hep bir kördüğüm noktasinda ilerliyor. Bazen de, "olan ölene olur; kalana bir şey olmaz!" gibi belirsizlikten beslenen düşünceler sarar zihnini...
Velhasılı kelam sevgili dostum; bazı insanlar hayalleriyle ve tutkularıyla hiç ölmeyecek gibi patavatsızca  yasarken,  bazıları da ebedi yaşamın kapısını aralamak ve ilahi güce yaklaşmak istercesine didinir dururlar...

Sahne bellidir; oyuncular ise farklı farklı...

Anlatacak güzel bir hikayesi olanlar ya da olmayanlar ayrımı!

Üstelik de, kantarın topuzunun kaçma ihtimali de hiç yok!
Nihayetinde, heves ve tutkuyla sarıldığın her şey bir gün terkediliyor; dünyaya geldiğin gibi...

Nasıl gelmişsen öyle de gidiyorsun, terk-i diyar ediyorsun; burada ne yaptıysan orada da aynısını yaşıyorsun; neye layıksan veya değilsen!