Becerikli adam derken sevgili dostum; tuttuğu işin üstesinden gelen, zor  işleri bile yapabilen, elinden iş gelen, hünerli, maharetli, mahir ve yeteneklerinin farkında olup bu doğrultuda çalışıp çabalayan, canla başla mücadele eden, sabır ve gayretle yol alan insanlardan bahsediyoruz elbette...

Bir neslin, "becerikli ve maharetli adam" diye adlandırdığı insan tipini günümüzde nasıl anlatmak gerekir inanın kimse bilmiyor! Genellikle ülke yönetiminde ve idari kademelerde görev alan insanlar için söylenen bir söz idi açıkçası...Bunun tam tersi işler yapanlar da bilindiği gibi, "beceriksiz adam" olarak adlandırılırdı...

Heyhat! Gelin görün ki, günümüzde çok şey değiştiği gibi, becerikli adam tanımı da değişti.  Toplum nezdinde, uyanık ve kurnaz insanlar becerikli insan gibi görülmeye başlandı. Başarı hikâyesi yazmak için her türlü alavere dalavere işlere bulaşıp onun bunun hakkını gaspedip kendi hanesine yazan yeni bir insan kitlesi oluştu artık! Üstelik hukuk da onlar için bir araç oldu sanki!

İşin  aslı hiç de öyle değil sevgili dostum! Yeryüzünde kibirlenenler ve kötülük tezgâhlayanlar için sonuç, "oysa ki kötülük,  sahibinden başkasını kuşatmaz..." olacaktır. İnancımız da, "Allah, insanları yaptıkları yüzünden cezalandırmış olsaydı,  yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Ne var ki, onları belli bir vadeye kadar ertelemiştir..." derken aslında, herkesin bir kötü huy ve mizacı olduğunu, arınmak için bir şans verildiğini, yeryüzünde  kötülükle mücadeleyi de insanlıktan nasip alanlara bırakıldığını gözardı etmemek gerekiyor...

İnsanın, insana verdiği acı kadar büyük bir acı yok maalesef! Acının tarifi olmaz sevgili dostum; onu bir yaşayan bilir; bir de taşıyan...

Velhasılı kelam; artık argo bir sözcüğe dönüşmüş olan bu kelimenin, gerçek anlamına döndürmenin zamanı gelmiştir. Ülkemizde, yaşanan büyük insanlık dramlarını ve adaletsizliklerini kim yada kimler önleyecektir? Topluma kötülük yapanlardan mı merhamet dileneceğiz, yoksa merhametli insanları mı baş tacı yapacağız? İşin açıkçası, becerikli insanlarımız, elini taşın altına koyup sorumluluk mu almak istemiyor; yoksa onlar da, korkularının esiri mi oldular? Kıyıda köşede kalmış nice iyi insanımızı neden harcayıp dururuz; anlamak gerçekten imkânsız! Bir de, harcanıp oraya buraya savrulan becerikli adamları unutmamak lazım sevgili dostum! Kim kiminle helalleşir bilemeyiz ama, siyasetçiler, helâlleşilecek o kadar büyük bir kırgın kitle yarattılar ki, sonu nasıl olacak ancak Allah bilir!

Bunu bir de, Trabzonlu şair Nihat Levent'in kaleminden anlatmak da mümkün:
"Hak, haksızlıktan kaçar 
Adalet  sancı  saçar 
Ekonomi can yakar
Şehirli yanar
Köylü yanar 
Halk yanar 
Can yanar..."

Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, gizli saklı hiçbir şeyin kalamayacağını ve hayatın sürprizlere açık olduğunu da bilmekte yarar var:

" KELEK !

Yine her zamanki gibi akşamlarım,
Mahallemdeki markete bir baş atarım,
Dostlarımın halını hatırını sorarım,
Alış verişimi oradan yaparım.
Yolum düştü manavına uğradım,
El arabasında çöpe giden karpuzlara
Bir an baka kaldım,
Kesmece ya karpuzlar
Kelek diye almamış kestiren KELEK! 
Hiçte kelek bir duruşu yoktu,
Üzüldüm onun çöpe giderkenki duruşuna,
Satın aldım onu düşük fiyatına,
Getirdim eve kestim ki,
Hani o kelek karpuz,
Bal doldurmuş yaradan içine,
Ben yedim komşular yedi,
Kimse bu karpuz kelek demedi.
Üzülme sen karpuz,
Kelek olan sen değilsin,
Senden tad alamayanlar KELEK.?"

Sevgili dostum; "Allah katında, canlıların en kötüsü, gerçeği örten nankörlerdir; iman etmezler; anlaşmaları her defasında bozarlar; bundan hiç çekinmezler...Allah, gerçekleri örten nankörleri rezil eder...Yeryüzünde debelenenlerin, Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen, dinlemeyen ve konuşmayandır..."