Son günlerde, ilginç gelişmeler yaşanıyor; turizme dair sevgili dostum! Kulaklar, hep Türkiye'ye tatile gelen ya da gelmek isteyen milletlerin durumuyla ilgili seslere ve bilgilere dikkat kesilmiş!
İngilizi, Hollandalısı, Almanı, Rusu, Ukraynalısı derken, Ortadoğulu Arap ülkelerinin Türkiye, özellikle Karadeniz'e ilgisi tekrar gündeme geliyor ve bunun üzerinden turizm işletmeleri plan üzerine plan yapıyorlar. Uzun süren pandemiden sonra tekrar 2019'un turist sayılarına dönme arzusu dillendiriliyor. Konaklamadan, yeme içmeye, seyahat acentalarından rehberlik hizmetlerine ve alışverişe uzanan geniş bir alanda heyecanlı bekleyiş yerini, bizatihi, Suudilerin seyahat serbestliği ile birlikte para kazanma ve iş yapma sahasına bıraktı. Oteller fiyatlarını güncellerken, restoranlar kadrolarını yenilerken, acentalar araç filolarını artırırken, araç kiralama firmaları yeni araçlar satın alırken, diğer taraftan da, havaalanlarında hummalı çalışmalar başlarken, herkes sonucun ne olacağını merak ediyor doğrusu. Öncelikle Türk parasının değersiz oluşu, ister istemez dinar ve dolar kazanan Arapları da Karadeniz'e ucuz tatile itiyor. Sonuçta, satın alma özgürlükleri, Türk vatandaşlarına göre katbekat fazla... Kısacası keyifle para harcama özgürlüğüne sahipler...
Hükûmet mensupları da, bilmem şu kadar turizm geliri elde edileceğinden dem vurup bir başarı hikâyesi yazmaya çalışıyorlar. Şunu herkes biliyor ki, sevgili dostum; Arap kelimesini tersten okuyunca, paradan başka bir şey ortaya çıkmıyor! Ekonomik durgunluğun ve Türk halkının satın alma gücünün iyice dibe vurduğu bu günlerde, ister istemez Arap turistler, piyasaya bir canlılık katıyorlar. Trabzon'da da turizme dair ilginç sahnelerle karşılaşmak her zaman mümkün. Kafeler, restoranlar, oteller ve ilgili diğer işletmeler, Suriye kökenli tercümanlarla işi bereketlendirmeye çalışıyorlar! Bunların çoğunun derdi, komisyon vererek müşteri kapabilmek açıkçası...Türk usulü işler güçler işte...
Bir bakıyorsunuz; Arap müşteriler, herhangi bir şey satın almak istediğinde, hemen tenzilat ya da iskonto talebinde bulunuyorlar. Hazır alıcı veya müşteriyi kaçırmak istemeyen esnaf da, ister istemez iskontoları zorlayıp ürünü satmaya çalışıyor. Bazen de şaka ile karışık, muzip zekâlı esnaf, işi deliliğe vurup ilginç tiyatrovari sahneler sergiliyor. Bayan Araplardan bekâr olanlara, sembolik yüzükler takdim edip evlilik teklif eden dahi var! İşin ilginç tarafı, kabul etmemeleri...Üstelik ellerini yukarı kaldırıp bekâr olmaktan memnunmuş gibi, "elhamdülillah" demeleri... İşin şakası bir tarafa, bütün bu olan bitenler; yorgun, yılgın ve bitkin olan ticaret erbabının bir nebze olsun nefes alma alanı aslında. Herkesin bu ülkede, ciddi ciddi morale ihtiyacı var. Fiyatların olabildiğince zirve yaptığı böyle bir dönemde, Türk insanının satın alma gücü de diplerde dolaşıyor. Ürününü pazarlamakta ya da satmakta sıkıntı çekenler de, günü kurtarmanın peşinde...
Velhasılı kelam sevgili dostum; "Bunları da mı görecektik?" demeyin...Bizatihi içindeyiz ve yaşıyoruz. Bir ülkenin parasının değerinin ne kadar onurlu bir sonuç olduğunu şimdilerde daha iyi anlıyoruz. Sebebi elbette, iyi ya da kötü yönetilen ülkeler ayrımından kaynaklanıyor. Vakti zamanında, Gürcistan'da deliler gibi alışveriş yapan Türkler, şimdi ise Gürcü parasının değerli olmasından dolayı Gürcistan'a gitmek dahi istemiyor. Dolar, Euro ve Arap paralarının zirvede dolaştığı bu günlerde, siyasetçiler ise kendi aralarında çelik çomak oynamaya devam ediyorlar! Bilmezler mi ki, değersiz para demek değersiz insan demek..!
"Düşünmek lâzım!" diyen bilgeye kulak ver sevgili dostum! Elbette bu günler gelip geçecek; ancak hiç kimse bir sorumluluk üstlenmeyecek! Olan yine halka olacak...
Aklı başından uçup gitmiş, avare avare dolaşan, derbeder ve olan bitene seyirci bir toplum olmak da işin en kötüsü...İnsan, ister istemez düşünüyor; "iyi insanlar ancak iyi şeyler yapabilir ve dost olabilir" diye...