Ciddi anlamda mayınlı saha olan şu amatör korolar bahsini yazayım dedim bugün. Bu yazımda kızım sana söylüyorum gelinim sen işit misyonerliğini üstlenmişse de, amatör korolar meselesi gerçekten ülkemizin geleneksel müzikleri açısından ciddi anlamda bir kangrendir.

On beş yıl kadar Trabzon’daki bir amatör koroda emek vermiş nitelikli bir yol için çaba sarf etmiş birisi olarak yaşadıklarıma tanıklıklarıma dayanarak söylüyorum, öyle böyle kangren de değil hani.

Ülkemizde halen varlığını sürdüren koroların %98’ini özel korolar oluşturur.

Başka bir deyişle ülkemizde 5.000 amatör koro vardır. Bunların 4.950’si hobi korosudur, geri kalan 50 kadarı ise amatör olmanın ötesinde ciddi anlamda çalışan, faaliyet gösteren korolardır.

Bu korolar yani hobi koroları, bağlı oldukları kurumun (ki bunlar genelde dernek olur) isteği doğrultusunda ve genel olarak ahbap-çavuş ilişkili olarak atanan bir şefin denetiminde çalışır.

Şefin, oluşturacağı koroda karşısında çok insan görme isteğinin altında yatan ana neden kendi üstünlük duygusunu tatmin etme isteğidir.

Bu nedenle de söz konusu homojen koro, daha baştan kötü müzik yapmaya aday bir korodur…

Peki, koroyu yöneten şefin “tel sarma” “halı silkeleme”, “hamur açma” veya “trafik polisi” hareketlerine benzer vücut hareketleriyle konser yönetmesi, suslarda ise elini dudağına götürerek hastanelerdeki hemşire resimlerine benzer “sus işareti” yapmasına ne demeli?

Kuşkusuz ki, korolarda asıl üzerinde düşünülmesi gereken konu, koroların müziksel beceri ve nitelikleridir.

Dolayısıyla, şef olarak atanan kişinin sosyal ve müziksel kimlik ve kişiliği koronun yapılanmasında tek etken olarak karşımıza çıkar.

Bu kişi, genel olarak, müzik bilene göre cahil, müzik bilmeyen kurum yöneticisine göre ise “hoca” olduğu ve kurum yöneticisi ya da yönetimde etkin kişilerce tanındığı için koronun başına atanır.

Böylece, hoca korosunu bulmuş, kurum yöneticisi de yazacağı raporlarda yaptığı “sosyal faaliyet”i belirtme olanağına kavuşmuştur.

Ülkemizde, özel koroların başında genellikle, işte böyle bir şef bulunur.

Bu şeflik işi günümüzde o kadar “basitleştirilmiştir ki, birazcık cesareti ve kırıntı bilgisi olan” ya kendisi hemen bir koro oluşturmakta ya da biraz önce sözünü ettiğimiz ilişkilerle “şef yapılmakta”, hemen ardından da koronun toplumsal işlevini doğrudan yönlendirmeğe başlamaktadır.

Koroların, toplumsal işlevleri; müzik sevgisi, kültürü, sosyal dayanışma, paylaşma, müziksel beğeni düzeyini yükseltme, toplu seslendirme disiplin ve becerisi oluşturma, en önemlisi de tüm bu saydıklarımızı topluma yansıtma, dolayısıyla, toplumun müzik beğenisinden, doğru seslendirme becerisine değin birçok müziksel doğruyu toplumun edinmesine katkıda bulunma olduğu düşünülürse, koroya, şef olarak atanan kişinin müziksel beğenisi yanında, müzik bilgi ve becerisinin düzeyinin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

“Kötü koro yoktur, kötü yönetici vardır” şeklinde de özetleyeceğimiz, dolayısıyla, düzeysiz şefdüzeysiz koro-düzeysiz toplum, ya da düzeyli şef-düzeyli koro-düzeyli toplum ilişkili oluşan zincir, toplumsal yaşamımızı derinden etkileyen en önemli olgulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapılacak iş, şeflerin gerçek anlamda müzikçilerin içinden seçilmesidir.

Dolayısıyla, bu seçimi yapacak kişiler, müzik okullarınca açılacak seminerlerde ya da kurslarda belirlenmeli ve şeflik yapabileceği belgelendirilmelidir.

Çözümün son halkası ise, koro oluşturacak kurumların yöneticilerinin, ya da bu amaçlı kurulan derneklerin şef tayini sırasında “ben şefim” diyen kişiden belge istemeleridir.

Bu zor bir iş midir?