Ülkenin gerçeklerini görmezden gelmek, oluruna ve akışına bırakmak yönetenler için büyük bir zaaf sevgili dostum! Gündelik toplumsal sorunlar çözülemediği gibi yük bindirildikçe bindiriliyor; doğal olarak insanların iç dünyasındaki kaos gün geçtikçe büyüyor. Ve nihayetinde dışa vurumu ise tam bir öfke patlaması oluyor. Sorunları ötelemek, zamanında hamleler yapmamak ve gerekli tedbirleri almamak böyle bir sonucu doğuruyor. İnsanların kaderini belirleme özgürlüğü de elinden alınınca restleşmeler kendini gösteriyor. Bu bazen "Allah selamet versin!" cümlesinde kendini buluyor; bazen de hakaret ve öfke içerikli cümlelerde. Oysa ki Allah selamet versin! ne güzel bir temennidir bizim kültürümüzde. Allahısmarladık gibi, güle güle huzur içinde sağlıkla afiyetle vedalaşmak yani. Çok şey kaybediyoruz da farkında değiliz. Bütün bunların herkesin gözü önünde cereyan etmesi ise başka bir rezillik türü,  Allah korusun!

Sonuç olarak, yan yana toplanan milyonlarca sıfır, bir bile etmiyor sevgili dostum! Herhangi bir değer üretmeyen bireyler ve toplumlar, malesef bol sıfırdan farksızlar...!

Kış mevsiminin, bir öyle bir böyle akıp gittiği bu günlerde, şehirlerde hayat koşturmacası var gücüyle devam ederken, kırsalda ise hayat gayet sakin geçiyor! İster taşradaki hayat deyin, ister köy hayatı... Doğa, çoğu insan için bir terapi veya ferahlama alanı böyle gergin ve öfke dolu zamanlarda...Köyler çoğunlukla boş, sadece orta yaş emeklileri ve yaşlılardan ibaret...Açıkçası, şehir hayatından bıkmış usanmış insanlar bunlar; belli bir yaştan sonra hayatlarında curcuna istemeyenler ya da bir şeylerden kaçıp sığınanlar... İnsandan kaynaklanan hiçbir hareketlilik yok gibi. Yabani ağaçlar yapraklardan arınmış; fundalıklar ve meyvalar çırılçıplak! Birkaç karayemiş ve çam  ağacı istisna...Kar yağdığında, aç kalan kuşların, yerde kalan elmaları birer birer gagaladıkları besbelli; açlığını böyle gidermişler. Elmalardan beslenmeye devam ediyorlar hâlâ! Elbette insan mutlu oluyor; onların da rızkı bu, diyerek..! Diğer taraftan, arazilere istila kuvvetleri gibi yayılmış koyun sürülerinin zilleri ve çobanların anlaşılmaz ıslıkları sessizliği bozuyor. Çoban köpeklerinin ağır ağır yürüyüşleriyle etrafı ağır ağbiler gibi kolaçan etmeleri yok mu...! Kelimelerle anlatılamaz...Köpekler sakinleşmiş; besbelli etrafta herhangi bir tehlike yok! Bekçilik yapıyorlar işte! Sürüler, bağ ve bahçelere dikilen sebze ve fidan adına ne varsa silip süpürmüşler. Kime ne dert yanacağını insan şaşırıyor...Şikâyet  eden de var, etmeyen de...İnceden inceye kendini gösteren yağmur, sürüyü hareketlendiriyor. Çobanlarda da bir telaş ve panik baş gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki, koyunlar yataklarına doğru yola çıkarılıyorlar. Üstelik hava da kararmış; evli evine, köylü köyüne der gibi...Birkaç ağaç motorunun sesi birbirine karışıyor. Bu zamanda kömür pahalı bir yakıta dönüşünce odunun değeri tekrar anlaşılıyor... Hava güzel olunca, çalı çırpı yığınlarını yakmak da bir görev oluyor tabi. Yer yer gökyüzünü dumanlar kaplıyor. Çıtırtılar insanın kulağına hoş geliyor. Kim ne derse desin, doğa da kendi içinde baharı bekliyormuş gibi duruyor...

Velhasılı kelam sevgili dostum; doğada olup biten her şey kendi akışı içinde yol alıyor; değişen bir şey yok! Doğada her canlı, hayatın güzelliğini ve ümidi yansıtıyor. Karamsarlık tablosu yok; öfke, kargasa ve kaos ise asla! Müthiş bir dinginlik hakim; gelecek günlere ümitle bakın der gibi insanlara...

Değişen insanlar sadece. En azından, ahlâk dersi vermeye çalışan hiçbir hayvan etrafta yok yani! Kendisine, sevdiklerine bir faydası olmayan ve bir değer üretmeyenlere güle güle dercesine...Hissedebilenlerle, susarak da anlaşabiliyor insan sevgili dostum!

Güneş olduğu yerde duruyor; doğup batan biziz aslında...

Bilgenin dediği gibi, "Ne geriye bak kızgınlıkla,

ne de ileriye korkuyla...!

Sadece etrafına bak; Farkındalıkla..."

Her Kıymetli şey, zahmetli olduğu kadar, nadirdir de..!