Öyle anlaşılıyor ki sevgili dostum; memlekette ekonomi denilen alan, tam bir kargaşa ve kaostan ibaret! Döviz ve altın fiyatları, insanların sinirlerini bozarcasına  ha bire yukarıya doğru tırmanırken ve hiç olmadık biçimde insanları kahrederken, hükümet temsilcileri sanki işler yolundaymış gibi başka konularda ahkâm kesmeye devam ediyor. Helâlleşme  mevzusunda tartışmalar yapıladursun, muhalefet parti temsilcileri, güya halkın yanındaymış gibi dövizin ve altının yükselişini fırsat bilerek ahkâm kesmeye devam ediyor; oy oranlarının  yüksek olduğunu düşünen chp ve iyi parti erken seçim çağrısını yinelemekle iktidara meydan okuyor. Okuyor, okumasına ama, bu  gidişatın nedenlerinin bir parçası olduklarını unutarak, iktidarın başarısızlığından pirim elde etmeye bakıyorlar; olan bitenin kendi lehlerine geliştiğini düşünüyorlar. Bir taraftan da ha bire anketler, bugün seçim olsa kime oy verirdiniz? sorusunun cevabını yayınlamakla meşgul! Tv ekranları da gün geçtikçe muhalefet partilere daha çok yer vermekle birlikte, genel kanı şu ki sevgili dostum; ekranlarda halkı ikna edecek ve bir muhalefet rüzgârı estirecek bir çıkış yapamıyorlar. Üstelik,  Kemal Kılıçdaroğlu 'na yöneltilen tuzak sorular onun yetersiz bir siyasi lider olduğunu göstermekten başka bir işe yaramıyor. Meral Akşener ise diğer liderler gibi grup toplantılarında esip gürlüyor; ama iş teşkilatlara gelince herhangi bir ümit görünmüyor. Alı Babacan'ın muhalefet partileri arasından sıyrılma ve görünür olma çabası da yetersiz kalıyor...  

Pandemi sürecinde büyük travmalar yaşamış, haleti ruhiyesi alt üst olmuş bir millete yapılacak en büyük kötülük bu belki de. Panzehir yerine zehir veriliyor sanki! Aklın sınırlarını zorlayan bir idare tarzı sizin anlayacağınız. Tasarrufunu dövizde ve altında tutarak, amiyane tabirle yatarak büyük kazançlar elde edenlerin akıllı; üretim için çırpınanların, katma değer üretenlerin,  alınteriyle çalışanların ve biriktirecek para pulu olmayanların ise aptal, ahmak ve aşağılık yerine konulduğu öylesine bir sistem işte bu... Kahrından ölmek denilen şey var ya, işte tam böyle bir ruh hali!
Küresel ekonominin gerçeklerini göz ardı ederek yol almak işte böyle sonuçlar doğuruyor; kısacası maceraperest politikalar ve akıldan uzak yönetim anlayışı, bir savaştan beter sonuçlar doğuruyor. Varsa yoksa kolay kazanma arzusu besleyenlerin çarkına ha bire su akıtmakla meşgulüz...Sistemin işleyişine, bir tür tefeci mantığı ve tefeci ordusu hakim oluyor; acımasızca...! Hem dışarıdan, hem içeriden küçük bir azınlık tarafından sömürülüyoruz açıkçası...
Esasında bu ruh hali, tarihimizin değişik dönemlerinde başka gerekçelere dayalı olarak oluşsa da, bir başka acıdan günümüzü de anlatır gibi. Necip Fazıl Kısakürek 'in  
"Destan" adlı şiirinde, mevzu yerini yurdunu buluyor sanki:

"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden
Çekiyor tebeşirle yekun hattını afet
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir laf var, buyurun size durum
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!
Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey
Benim adım bay Necip, babamın ki Fazıl bey
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina
Evde cinayet, tramvay arabasında zina!
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!
Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu
Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!
Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!
Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!
Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!...."

Velhasılı kelam sevgili dostum; hayatımızı berbat etmek için ne gerekiyorsa elimizden geleni yapıyoruz galiba!.. Düşüncesizce alınan kararlar, bir milletin kaderini belirliyor; talihsizlige doğru sürüklüyor ve ömrünü, yıllarını çalıyor. Bireysel hatalarda bedeli kişiler öder de, memleket meselelerindeki hatalarda bedeli kim öder bir bilsen kahrolur; yerin dibine girersin...Ama o yüz ve o insanlık vasfı ve güzel ahlâk kimde var ki? Hani,  "gerçekten iman edenler, adil olanlar, affedenler, merhametli ve şefkatli olanlar ve salih ameller işleyenler için korku yoktu!" Bu yaşam felsefesi ne çabuk ve ne zaman unutuldu? Siyasal İslâmı savunanlar; ne çabuk unuttunuz! Öyle anlaşılıyor ki, paranın milliyeti olmadığı gibi dini, imanı da olmazmış! Din ve siyaset felsefesi, insanlığın gelişimine hiçbir katkı sunmuyorsa, bir neslin, dine ve siyasete olan inancı da azalıyor; zayıflıyor malesef! Alın bütün paraları ve altınları sizin olsun; biriktirin durun; her şey sizin olsun; insanlığı bırakın bize..!Kahrolsun, kahrolması gerekenler ve toplumu kaosa sürükleyip birbirine düşürenler, kahrolsun! Yapma, etme, veda et, etmen gereken her şeye ve öylece git sandığa, söz milletin olsun, nasıl olursa...!
Bizim de, kalemi bırakma vaktimiz bugün olsun..!