Ah, şu ticaret kültürü!

Abone Ol

Devran hızla dönüyor sevgili dostum!

Akıp giden zaman, bir nesli toprağa iterken, yeni nesli ise onun yerine konumlandırmaya çalışıyor bir şekilde kendini...

Enerjik, heyecanlı ve bir şeyler yapıp kendini ifade etme, gösterme arzusuyla yanıp tutuşan yeni nesil, yaşamın her alanında zihniyet değişikliğine gerek duymadan iş hayatının içinde yer alıyor; bir şekilde egosunu tatmin ediyor...Eskiler buna "heves" derler sevgili dostum! Zamanı gelince herkes bir şeyler yapmak isteyecek; bir karar verip arzularının ve hayallerinin peşinden gidecek...Kazansa da kazanmasa da bir işle meşgul olacak; hayatın inişli çıkışlı kulvarlarında, her nesil gibi yeni deneyimler edinecek! İş yaşamında artık eski kalıpların büyük ölçüde yıkıldığına şahit olsak da, Türkiye'de ticaretin işleyişinde ciddi sıkıntılar olduğunu da kabullenmek gerekiyor.

Tedbirsiziz öncelikle sevgili dostum! Yedek akçe ya da sermaye olarak kasamızda hiçbir şey bırakmıyoruz. Tüm paramızı ticarethane, şirket veya fabrikalara harcıyoruz. Zor zamanlarda, sisteme sokabileceğimiz sermayemiz olmadığından durmadan bankaların kapılarını aşındırıyoruz; kredi üzerine kredi kullanıp  bir ümitle öteliyoruz sorunları, zaman kazanmaya çalışıyoruz. 

İş yaşamında ailelerimizin bilgi birikimlerini kuşaktan kuşağa aktarmada aciz kalıyoruz. Evlât, babayı; baba da evlâdı  beğenmiyor...Aile büyüklerinin yaptığı işi yapmamaya özen gösterir; babalarımızın yaptığı işi küçümseriz,  beğenmeyiz ve hatta o işi devam ettirmeyi ayıp olarak kabul ederiz. Ticarette bilgi birikimimizi, bir türlü oluşturup kayıt altına alamayız; bir şekilde de olsa kuşaktan kuşağa aktaramayız. Servet, kazananla beraber toprak olup gider; çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz. Korusa da, miras yoluyla her şey paramparça olup gider... "Zenginlik ve varlık kırk yıl devam eder" sözü, adeta bir atasözüne dönüşmüş durumdadır. Yeni nesil, deneyimsiz atıldığı ticaret hayatında heveslerinin ve heyecanının çoğu kez esiri olarak; büyüklerinin yaptığı hataların benzerlerini yapar; nihayetinde büyük bedeller ödenir. Dik başla, inatla, kaprise, küstahlıkla ve en iyi ben bilirim havasıyla yürütürüz işleri. Ortaklık yapılarından kaçınırız. İşletmeleri, kurumsallaştırmada aciziz...

İyi para kazandığımız  dönemlerde, herkes birbiriyle yarışırcasına gösteriş meraklısı olur; arabalar, evler, arsalar ve hesapsız kitapsız işlere girişiriz. Dikkatleri üzerimize çektiğimiz gibi, mütevazilikten de eser yoktur üstelik! Parayı ve serveti gösteriş için kazanırız sanki! 10 lirası olan biri, 100 lirası varmış gibi yaşar ve böyle bir hava oluşturmayı sever...Gösterişte kullanılmayacak serveti, "lüzumsuz" olarak görür...

Velhasılı kelam sevgili dostum; toplum olarak diğer işlerimizde olduğu gibi, ticarette de, biz bize benzeriz; sadece, o kadar...!